SABOTAJ
(Sabotage)
Yönetmen: David Ayer
Senaryo: Skip Woods, D. Ayer
Görüntü: Bruce McCleery
Müzik: David Sardy
Oyuncular: Arnold Schwarzenegger, Sam Worthington, Olivia Williams, Joe Manganiello, Josh Holloway, Terrence Howard, Max Martini, Kevin Vance, Mireille Enos/ Amerikan filmi
Arnold döndü ve bu dönüşün tadını çıkarmaya devam ediyor. Artık elbette 80’li yılların o inanılmaz yaratıcı bilim-kurgusal masallarının ve alabildiğine karamsar distopyaların erişilmez yıldızı değil. O zamanın kaygılarını ve paranoyalarını yansıtan Terminator, Predator, Total Recall, Last Action Hero, True Lies vb. filmler artık sinema tarihinin malı. Yeniden yapılabilir mi?
Ancak Arthur S. dönüşünü de fena başarmadı. 67 yaşındaki sanatçı (1947 doğumlu), 2012’de yedi yıllık bir ayrılıktan sonra The Expandables-2- Cehennem Melekleri- 2’yle yaptığı dönüşte elbette artık iyice yaşlanmıştı. Ama üstün-adamlar da yaşlanmazlar mı? Ve onların da o hallerinde anlatılacak öyküleri yok mudur?
Böylece eskilerden bir ekiple birlikte The Last Stand ve şimdi de Sabotaj’la yeni maceralar yaşıyorlar. Arnold filmden filme değişen bir ekibin başını çekiyor ve yeni karakterler yaratıyor. O çok sınırlı denen oyun gücüyle bile bunu başarıyor. Çünkü yaşlılığın getirdiği bir patetik boyut vardır ki, ihmal edilemez düzeyde önemlidir.
Bu kez asıl görevleri uyuşturucu kaçakçılığını önlemek olan özel bir ekibin öyküsünü izliyoruz. Bu narkotik uzmanları, öylesine açık-saçık, kaba-saba şakalar yapan, öylesine maço ve kadın düşmanı, öylesine bayağı kişilikler ki... Ve hal ve tavırları öylesine değme gangsterlere benziyor ki...
Ama hikaye ilerledikçe, en azından görünürde kanun adamları oldukları anlaşılıyor. İçlerindeki tek bir kadınla birlikte... Bir büyük uyuşturucu çetesinin kasasından 10 milyon doları çalarak, yasadışı bir eyleme de bulaşıyorlar. Ama para daha çalındığı gün ortadan kayboluyor. Ve sonra, ekip üyeleri birer birer öldürülmeye başlıyor. Acaba katil kimdir?
Film başlarda son dönemde çığ gibi artan polisiye Amerikan TV dizilerini hatırlatıyor. Ancak bu çevreyi sanki içerden tanıyan bir elden çıkmış gibi duran sıkı diyaloglar ve olayların içerdiği sürprizler, yavaş yavaş bir tür çağdaş kara filme doğru kayıyor. Her ne kadar içerdiği şiddet, klasik kara filmle kıyaslanamayacak kadar yüksek olsa da...
Karakterlerin hayli iyi işlendiği filmde, oyuncular da etkileyici. Bir avuç erkek karakter, hikayenin içinde oldukça iyi belirlenmiş özellikleriyle, hatırlanan kişilere dönüşüyor. Sadece iki kadın var, ama onlar da hikayeye ağırlıklarını koyuyor ve bu “erkekler için erkek filmi”ne cinsiyetlerinin damgasını vuruyorlar. Sona doğru beliren sürpriz, bu kadın ağırlığını arttırıyor. Ancak Meksika’da bir barda geçen finalin içerdiği ırkçılığa da dikkat çekelim!...
Kısacası, Arnold iyi dönüyor. Ve de yazar-yönetmen David Ayer’in becerisiyle, film düzeyli bir aksiyon olabiliyor.