09 Ekim 2025

Çifte kültürlü dostumuzun son büyük başarısı

18 güzel kadının oynadığı 'Elmaslar' filminde onları az çok tanımak zor gözükür. Doğrusu bana öyle gözüktü. Ama hem böyle bir senaryoyu iki kadınla birlikte oturup yazmak hem de filme almak, bu kez Ferzan Özpetek’e çok farklı bir film yaptırmış


ELMASLAR

X  X  X

(Diamanti)

Yönetmen: Ferzan Özpetek
Senaryo: Carlotte Coradi, Elissa Casseri, Ferzan Özpetek
Oyuncular: Stefano Acrossi, Luca Barbarossa, Sara Bosi, Loredana Cannata, Geppi Cucciari, Anna Ferzetti, Aurora Giovinazzo, Ferzan Özpetek, Nicole Grimaudo, Milena Mancini, Vinicio Marchioni

İtalyan- Türiye (Depo Eilm) yapımı, 2024


Ferzan Özpetek’i kim bilir kaç yıldır tanırım. 1959 doğumlu sanatçıyı daha İtalya’ya gitmeden, 80’lerde tanımış olmalıyım. Hemen o sıralarda İtalyan kültürüne müthiş sempati duymuş ve oraya göç etmişti. İtalya’da Roma’da Dramatik Sanat Akademisi’nde okudu. Ve 1997’den itibaren filmlerini imzalamaya başladı. İlk filmlerinin Hamam, Harem Suare gibi Türkiye’de ve bizim kültürümüz üzerine yapılması ilginçtir.

Ardından diğer filmleri geldi. En önemlileri arasında Le Fate İgnoranti , Cuore Sacro, Mine Vaganti, yine çok iyi filmlerinden olan İstanbul Kırmızısı, sonra Napoli Velata, Nuova Olimpo….Ve işte son filmi DİAMANTİ- Elmaslar. Aralık 2024’te gösterime giren film, o günden beri birçok ödül almış, İtalya’da gişe rekorları kırmış ve birçok ülkede ilgi görmüştü. Bu çifte kültürlü eski dostumun burada olması büyük keyif. Gerçi benim izlediğim sabah seansına gelmedi; dolayısıyla görüşemedik. Ama filmine burada da başarı diliyorum.

Film 1970’lerde bir filmin çevrilmesi etrafında geçiyor. Filmde özellikle kadınlar oynayacaktır. Ve bu nedenle onların giyip çıkaracakları son derece önemlidir. Dolayısıyla ortalığı kostümcüler sarmıştır. Yani özellikle kadınlar… Onların bu alanda çok tanınan ve saygın bir kurumda hemcinsleri için öylesine emek vermeleri ilgiye değer. Zaten hikâye de kadınlar üzerinedir ve bu nedenle Özpetek kadroya tam 18 kadın almıştır. En azından büyük çoğunluğu çok güzel olan… Kendi adıma bir Sophia Loren ve bir Audrey Hepburn keşfettim!.. 

Böylece ortaya tam bir kadınlar filmi çıkar. Biri şöyle der: “Biz karıncalar gibi güçlüyüz. Biz elmaslarız.” Böylece filmin adı da ortaya çıkmış olur. Onlar fizikman olduğu kadar, karakter olarak da çok farklıdır. Kimileri sürekli atışır; kimileri dost olur. Biri de hayatına kastetmek isteyen eşine inanılmaz bir ders verir. Biz erkeklere bile ‘Oh olsun” dedirten!

Arada ortalığı düzenlemeye çalışan erkekler, kimi lady’lere tutulan delikanlılar, ya da ortada kalmış küçük veletler vardır. Ama Özpetek az da olsa yakışıklılara yer verir. Yarı giyinik, hatta çıplak gençleri şöyle bir göstererek! Eee, bunca kadın görürken biraz da öbür cinse göz atmak gerekmez mi?

Böylece ortaya çok özgün ve değişik bir film çıkar. Sanırım öncelikle kadın seyirciyi çekecek olan… 18 güzel kadının oynadığı bir filmde onları az çok tanımak zor gözükür. Doğrusu bana öyle gözüktü. Ama işte, hem böyle bir senaryoyu (iki kadınla birlikte) oturup yazmak hem de filme almak, bu kez Özpetek’e çok farklı bir film yaptırmış.

Filmde giysilerin önemine değinmiştim. Bu sayede kimileri gerçekten göz dolduruyor.  Örneğin o upuzun kırmızı giysi… Baştan ayağa sanki bir ırmak gibi akan, giyenin içinde kaybolduğu bir garip elbise… O sahnelerin birinde kulaklarımız bir de tuhaf deyiş duyuyor: ‘Vajinadrom’… Eh, o kadar kadının olduğu bir hikâyede vajina lafından kaçınılır mı?

Velhasıl bu film İtalya büyükelçimiz Ferzan Özpetek için, 66 yaşında eriştiği bir yenilik, yepyeni bir çıkış. Çok geniş bir ekranda ve son derece oynak bir kamerayla çekilmiş olması filme özellikle ilk yarıda çok hareket veriyor. Ben müziği ve arada kullanılan İtalyanca şarkıları da çok sevdim. Birkaçı da müzik merakımın yardımıyla tanıdık çıktı. Bu arada Ferzan’ın bir konuşmada ünlü şarkıcı Mina’dan ve onunla dostluğundan söz ettiğini de hatırlatayım.

Yine Ferzan burada filminin Oscar adayı olabilme şansından da söz etti. Umarım gerçekleşir. Ve ona yeni ufuklar açar.

Atilla Dorsay kimdir?

Atilla Dorsay. 1939 İzmir, Karşıyaka'da doğdu. Çocukluğu zor savaş yıllarında geçti. O yıllardan her şeyin karneyle alındığını, radyolardan yayılan savaş haberlerini ve ilk sinema deneyimlerini oluşturan savaş üzerine filmleri hatırlıyor.

10 yaşındayken ailesi sırf onu Galatasaray Lisesinde okutabilmek için İstanbul'la göç etti. Böylece Fransız kültürüyle yetişti.

Güzel Sanatlar Akademisi'nde (şimdiki Mimar Sinan Üniversitesi) mimarlık okudu. Hayatta her koşulda koruduğu estetik bakışını bu temele borçlu olduğunu söyler.

Rehberlik, gazetecilik ve eleştirmenlik yaptı.

1966'da başladığı Cumhuriyet gazetesindeki yazılarını 27 yıl boyunca sürdürdü.

Bu aralıkta Leman Dorsay'la evlendi. İki çocuk ve üç torunu oldu.

Sonraki yıllarda Cumhuriyet'ten kendi isteğiyle ayrıldı. Kısa bir süre için Milliyet'te devam eden ve hâlâ süren dergi yazarlığı yaptı.

Yeni Yüzyıl'da yepyeni bir gazeteyi yaratmanın keyfini yaşadı. Daha sonra Sabah gazetesinde devam etti. Buradan kendi deyimiyle, "ilkesel bir tavırla" ayrıldı: Bir yazısında, (Emek Yoksa Ben De Yokum) okuruna Emek sineması üzerine verdiği bir sözü tutmak için.

Dorsay, 2013'ten beri, "Özgür, serbest, hiçbir konu, yer ve zaman kısıtlamasına tabi olmadan... Ama artık maaşsız!.. Ve çok yakında tam on yılını dolduracak olan..." sözleriyle işaret ettiği T24'te yazıyor.

Dorsay'ın kültür-sanata dair birçok alanda çabaları oldu. İKSV'de çalışıp yıllar boyu İstanbul Sinema Festivali'nin kadrosunda yer aldı. Dünya çapında sayısız ünlüyü basın toplantılarında sundu, söyleşiler yaptı, fotoğraflarını çekti.

TRT'de, hem haftalık müzik programları yaptı, hem de filmler sundu. Özellikle sinemanın 100. yılının kutlandığı 1995 yılı ve sonrasında sayısız klasiği Murat Özer, Alin Taşçıyan, Müjde Işıl gibi genç meslektaşlarıyla birlikte tanıttı.

Sinema Yazarları Derneği'ni (SİYAD) kurdu ve uzun yıllar başkanlığını yürüttü. Ödül gecelerini özenle seçilmiş sunucular ve müzisyenlerle sundu. Yine kendi sözleriyle; "zamanı geldiğinde tüm bu görevleri genç arkadaşlarına bırakmayı da ihmal etmedi".

Dorsay'ın en büyük üretimleri kitapları. 1970'lerden itibaren eleştirisini yazdığı tüm filmleri Türk ve yabancı sinema olarak tasnif ederek pek çok kitapta topladı. Bu kitaplar, son 50 yılın bir dökümü niteliği taşıyor.

Aynı zamanda İstanbul, Beyoğlu, şehircilik; biyografiler (özellikle Türkan Şoray ve Yılmaz Güney), söyleşiler, seyahat notları, hikâye, hatta şiirler de yazdı.

Müzik merakını görkemli bir arşivle birlikte sunduğu bir eser yayımladı. Ne Şurup Şeker Şarkılardı Onlar adıyla yayımlanan bu kitap, 20. yüzyıl pop-müzik tarihini anlatıyor.

Tartışmalar, Polemikler, Kavgalar adı kitabı Eylül 2022'de yayımlandı.

Kitaplarının sayısı şimdilerde 60'ı aştı, ama daha sayısız projesi var. T24 Yazıları -Pandemi Günlerine Doğru: Sanat ve Siyaset Ekim 2023'te, "Unutulmaz İnsanlarımızla Konuşmalar" ve "Benim Sevgili ‘6 Silahşörler’im" 2024'te okurla buluştu. Ardından daha birçoğu da gelecek. Kendisinin dediği gibi "Allah kısmet ederse!.."

 

Yazarın Diğer Yazıları

İnsanlık dışı bir alemde yaşamanın bedeli

"Vahşi Topraklar" filmi korkulu bir masaldır. Aynı biçimde, iyi ile kötünün bitmeyen savaşı… “Predator” da sinema tarihindeyse eminim en çok kullanılan film kahramanı… Ve bunlar teknik olarak çok farklı biçimlerde kullanılagelmiş. İşte son kullanılışı bu film. Keşke hiç yapmasalardı… 

Yaşanmış bir dramın bir Anadolu masalına çevrilmesi

"Bi Umut" filmi melodram türüne iyice yaklaşıyor. Ama naif bir melodram. Kolay kolay yapılamayacak... Hareketli bir kameranın katkısı da büyük. İşte son derece farklı, özgün ve baştan çıkarıcı bir film…

Sinemanın başkentinde kopan fırtına: Hollywood’un en büyük şirketleri art arda kapılarını kapatıyor mu?

Sinema denen olayın tüm dünyada bir buhranın tam göbeğinde olduğu, seyirci kaybının gerçek bir dram olduğu şu günlerde, Warner Bros’un iflası açık biçimde bir feryatla bizlere de intikal etti. Tüm sinefillere geçmiş olsun!

"
"