18 Kasım 2018

Büyü ve büyücüler dünyasına yeni davet. Ama gitmeseniz de olur!

'Büyük’ Johnny Depp nasıl olmuş da öyle robot gibi bir oyun vermiş?

 

FANTASTİK CANAVARLAR: GRİNDELWALD’IN SUÇLARI  X  X  ½
(Fantastic Beasts: The Crimes of Grindelwald)

Yönetmen: David Yates
Senaryo: J. K. Rawling
Görüntü: Philippe Rousselot
Müzik: James Newton Howard
Oyuncular: Eddie Redmayne, Katherine Waterstone, Dan Fogler, Alison Sudol, Ezra Miller, Jude Law, Johnny Depp, Zoe Krawitz, Carmen Ejogo, Claudia Kim, Callum Turner, Victoria Yeates

Warner Bros filmi

 

 

Fantastik sinema aslında İngilizlerin icadıdır. Nasıl olmasın ki edebiyatta bu türün hemen tüm klasikleri onlardan çıkmıştır: Frankenstein’dan Dracula’ya, Görünmeyen Adam’dan Doktor Moreau’ya... Gerçi ABD’nin büyük öncü  yazarı Edgar Allan Poe’yu da unutmamalı.

Büyü ve sihirbazlık ise bir tür ortak alandır, Birleşik Kırallık ve ABD arasında...Tarihin en ünlü sihirbazı bir Amerikalıdır: Houdini. Filmi de yapılmıştır. Ayrıca son dönemin kimi enfes filmleri de oradan gelmedir: The Illusionist- Sihirbaz (Neil Burger) ya da The Prestige- Prestij (Christopher Nolan) gibi.

Ancak bu konuda İngiliz kadın yazarı J. K. Rowling, tam adıyla Joanne Rowling malı götürmüştür!...1965 doğumlu yazar, 2000’lerin başından itibaren Harry Potter romanlarıyla tüm dünyada olay yarattı  ve bunlar giderek art arda filme de alınmaya başladı. İlk dört filmden sonra gelen son dörtlüyü ise vatandaşı David Yates’e emanet etti. Ve böylece bir efsane sona erdi. 

Rowling ayrıca eserlerinden bir TV dizisi, TV filmleri, kısa filmler, bir müzikal ve bilgisayar oyunları da çıkardı. 2016’da ise ‘textbook’ olarak yayınladığı bir metni senaryolaştırdı. Ve karşımıza Fantastik Canavarlar Nelerdir, Nerelerde Bulunurlar?  adlı filmle geldi. Yepyeni kişilikler ve farklı avantür ögeleriyle....Ve fanteziye, giderek komediye çok daha yatkın olarak...

O filmi pek tutmamış ve sadece X X  vermiştim. Şöyle diyerek: “...hayalgücüyle teknolojinin birleşmesinden fırlamış onca garip yaratık ve onların ‘çanta maceraları’ giderek yoruculaşıyor.”

Yine David Yates imzalı bu yeni film, temelde aynı motiflere dayanıyor. Olaylar 1920’lerin New York’undan aynı yılların Paris’ine taşınmış. Ve karşımıza öyle bir Paris geliyor ki...Etkilenmemek, hatta atta aşık olmamak mümkün değil… Hele o Paris’in bugün de hemen hemen aynı olduğunu düşünüp İstanbul’la kıyaslayınca...Ağlamak da şart oluyor!...

Ve ilk filmdeki gibi iki temel grup insan vardır: Büyücüler ve büyü-dışı olanlar...Ana kahramanımız, ilk filmdeki gibi genç İngiliz  araştırmacısı Newt, ikisinin de yanında yer almayı reddeder. Ayrıca o klasik iyiler-kötüler ayrımı tümüyle yok olmuştur.

Ne yazık ki kişiliklere daha ayrıntılı, daha nüanslı bir yaklaşım amacıyla değil. Tersine, daha da kalabalıklaşmış bu masal kahramanları galerisinde artık kimin kim olduğunu anlamak kolay değil. Belki öykünün en sadık takipçileri bile kim iyi kim kötü, kim kime ne yapıyor, kimi sevip kime kızacağız, bulmakta zorlanıyorlardır!...

Başka sorular da çıkıyor elbette. Paris, Londra veya New York, her yerde birer Büyü Bakanlığı olan bu garip dünyada, niye örneğin “Credence anasını arar durur, Newt ve Tina aşkı niye gelişemez, Dumbledore ve Grindelwald arasındaki ilişki nedir” türünden sorular akla gelebilir. Ya da sadece daha basit bir soru: Grindewald’da ‘büyük’ Johnny Depp nasıl olmuş da öyle robot gibi bir oyun vermiş?

Hakkaniyetli olmak için, çok zengin oyuncu kadrosunun etkileyici, özel efektlerin yine başarılı olduğunu, kahramanların çoğunu toparlayan finalinin de hayli görkemli olup gelecek iki devam filmi için biraz umut verdiğini söyleyeyim. Gerisi size kalmış!..

 

 

 

 

Yazarın Diğer Yazıları

Aksiyon sinemasında çekici ve modern bir zirve

'Avcı Kraven'de pek uyum sağlamayan, karmaşık ve biraz zıt motifler olduğunu biliyorum. Ama belki bu filmin gücünü oluşturan asıl öge. Bunca tema içinde böylesine çekici bir filme ulaşmak... Kolay olabilir mi?

Son dönemin en büyük düş kırklığı getiren filmi

Her şeyin sonuç olarak bir özenti gibi durduğu "Hain"de, cesetler birbiri ardına geliyor. Sonu yok sanki... Sonunda bir tek başkan, yani Haldun Dormen sağ kalıyor. Acaba ona olan saygıdan mı dersiniz?

Kadın özgürlüğüne adanmış çok özgün bir komedi

Mukadderat; bir yandan yalnız bizde değil, tüm dünyada da var olan aile kurumunun miras denen olayla boğuşmasını ele alır. Öte yandan bu yaşlanmayı kabul etmeyen bir kadının portresidir

"
"