06 Haziran 2014

Baba ve oğul aynı hapishanede buluşursa...

Yaman bir hapishane filmi bu... Şimdiye dek bu alanda gördüğümüz onca film arasında, o dünyanın gerçeğine en çok yaklaşmış izlenimi verenlerden...

YÜKSEK RİSK 
(Starred Up)

Yönetmen: David McKenzie
Senaryo: Jonathan Asser
Görüntü: Michael McDonough
Oyuncular: Rupert Friend, Jack O’Connell. Ben Mendelshon, David Ajala, Sam Spruell, David Avery/ İngiliz filmi

Son İstanbul festivalinde görüp çok etkilendiğim bu film, sıcağı sıcağına sinemalara geliyor. Ve has sinemaseverler için iyi bir fırsat oluşturuyor.

Yaman bir hapishane filmi bu... Şimdiye dek bu alanda gördüğümüz onca film arasında, o dünyanın gerçeğine en çok yaklaşmış izlenimi verenlerden...

Tanınmış bir psikoterapistin gözlemlediği olaylara dayalı romanından uyarlanan film, bize bir İngiliz hapishanesinde bir araya gelen bir ikilinin, bir baba ve oğlunun öyküsünü anlatıyor. Baba kendi çevresinde gerçekten de bir ‘Baba’dır; azılı bir suçlu, amansız bir yasadışı lider olarak o düzenin yarattığı kendine özgü hiyerarşi içinde üst katlardadır. Hücresi küçük bir daire gibidir, yanı başında sevgilisi olduğu anlaşılan parlak bir delikanlı vardır ve yetkililerle neredeyse ayni düzeyde konuşabilmektedir.

Oğulsa içeri yeni düşmüştür. Ama daha ilk yemek dağıtımında haşinliği ve gözü pekliği belirir:

Babanın bir kuşak sonraki hali... Aslında çocuk ıslahevine gitmelidir, hapishaneye gönderilmesi yasalara aykırıdır; daha 19 yaşındadır çünkü... Ama yaşından çok daha olgun, kavgacı ve şiddet yanlısıdır. Ve duruma itiraz edecek değildir.

Ama baba onu korumaya ve kendi yaşadıklarını yaşamaktan kurtarmaya çabalar, ona sükûnet, itidal ve baş eğme telkin eder. Ancak olmaz, olamaz. Oğlan yıllarca gözünün önünde onu model olarak görmüştür. Ve aralarında müthiş bir çekişme, giderek ölümcül bir kavga başlar.

Bu garip biçimde tedirgin edici, giderek irkiltici film, bu sert erkekler dünyasına soğukkanlı, klinik bir bakış atıyor. Atmosfer yaratmada, tanıdık olmayan tüm o oyuncular kadrosundan son derece etkileyici bir sonuç almada gayet başarılı. Hiç müzik kullanmaması da dikkat çekiyor. Ve o merak ve onun yol açtığı gerilim, finale dek sürüyor: acaba baba-oğlun, bu çığırından çıkmış alemde ayakta ve hayatta kalma şansları olabilir mi?

Görülmeye değer bir film, hapishane gerçeği üzerine ödün vermeyen namuslu ve etkileyici bir gözlem.

Tüm dünyanın teslim olmasından sonra Arz küresini korumak yine Hollywood'a düşerse...Tam bir ucube film!..

YARININ EŞİĞİNDE 
(Edge of Tomorrow)

Yönetmen: Doug Liman
Senaryo: Christopher McQuarne, Jezz Butterworth, John-Henry Butterworth
Görüntü: Dion Bebee
Müzik: Christophe Beck

Oyuncular: Tom Cruise, Emily Blunt, Bill Paxton, Brendan Gleeson, Jonas Armstrong, Tony Way, Kick Gurry/ Warner Bros filmi.

Belirli olmayan bir zamanda, dünyamız yeniden tehdit altındadır: Tarifi, hatta kavranması mümkün olmayan son derece biçimsiz ve hareketli yaratıklar tarafından... Arz küresini korumak yine Hollywood’a, pardon Amerika’ya düşmüştür: tüm dünyanın (başta başkentlerinin adlarıyla belirtilen Avrupa ülkeleri olmak üzere) teslim olmasından sonra... Ama en azından ABD’nin bu zor işte iki ülkeyle, Rusya ve Çin’le işbirliği yaptığından da şöyle bir söz edilir (herhalde o kalabalık nüfuslu ülkeler seyircisinin ağzına da bir parmak bal çalmak için!).

Aslında asker olmayıp pazarlama eğitimi almış binbaşı Cage, hiç niyeti olmadığı halde kendisini Special Forces - Özel Kuvvetler adlı birliğin oluşturduğu, hiçbir şansı olmayan intihar komandoları arasında bulur. Ve hemen başta ölür!.. Ama Tom Cruise’a ödenen büyük paranın karşılığı da alınmalıdır!.. Onun için, senaryocular grubu, Harold Ramis’in klasik filmiGroundhog Day- Bugün Aslında Dündü’yü görmüş kuşaklar olarak, onu hemen hayata döndürürler.

Çünkü Cage, o korkunç yaratıklarla savaşırken, ayni zamanda bir gidiş-dönüşlü zaman yolculuğuna çıkmıştır. Ve her ölümden sonra, yeniden doğar... Böylece de canavarları yenmek için artık bir şansı vardır!..

Özetlemeye çalıştığım bu öykünün zırvalığını herhalde fark ettiniz!.. Ama zamane yapımcıları en azından genç bir seyircinin bunları yutacağına inanıyor olmalılar...

Ancak, sinema tarihini biraz olsun bilince, bu mümkün mü? Tüm o harika savaş filmlerini –Kubrick’in Full Metal Jacket, Spielberg’ün Er Ryan’ı Kurtarmak, Stone’un Müfreze veyaDoğum Günü 4 Temmuz  vb.- ve onların atmosferini alıp Yaratık serisiyle çalkalayacaksınız. İçine bol Bugün Aslında Dündü boca edeceksiniz. Bir tutam da Bryan Singer’den Operasyon Valkyrie katacaksınız. Ve iyice sallayıp bir kokteyl yapacaksınız. Biz de bu bunu yutacağız!..

Valla meraklısı varsa buyursun. Ben almayayım!..  

Yazarın Diğer Yazıları

Aksiyon sinemasında çekici ve modern bir zirve

'Avcı Kraven'de pek uyum sağlamayan, karmaşık ve biraz zıt motifler olduğunu biliyorum. Ama belki bu filmin gücünü oluşturan asıl öge. Bunca tema içinde böylesine çekici bir filme ulaşmak... Kolay olabilir mi?

Son dönemin en büyük düş kırklığı getiren filmi

Her şeyin sonuç olarak bir özenti gibi durduğu "Hain"de, cesetler birbiri ardına geliyor. Sonu yok sanki... Sonunda bir tek başkan, yani Haldun Dormen sağ kalıyor. Acaba ona olan saygıdan mı dersiniz?

Kadın özgürlüğüne adanmış çok özgün bir komedi

Mukadderat; bir yandan yalnız bizde değil, tüm dünyada da var olan aile kurumunun miras denen olayla boğuşmasını ele alır. Öte yandan bu yaşlanmayı kabul etmeyen bir kadının portresidir

"
"