65. Berlin Festivali bu akşam yapılacak törenle sona eriyor. Tüm festivaller arasında genelde bilinmeyen sinemalara, eski deyimiyle ‘üçüncü dünya ülkesi’ filmlerine ve genç yeteneklere en çok yer veren festival olarak bilinen Berlin, bu yıl da daha çok keşfe açık ve yenilik arayan sinefillere göz kırpan bir program sundu. Dolayısıyla Altın Ayı ve diğer ödülleri kestirmek kolay değil ve her türlü sürpriz beklenebilir.
Yarışmadaki filmlerin büyük çokluğunu izledim. Sona doğru izlediğim, bir tür Çin usülü komedi-müzikal olan ve bu yönüyle çok şaşırtıcı olsa da yabancıların içine girmesi pek mümkün gözükmeyen Çin filmi Gone With the Bullets- Kurşunların Götürdüğü ya da Romanya’dan gelip 19. yüzyıın karmakarışık Balkanlar’ına alaycı biçimde göz kırpan (ve bu arada bir avuç Türk’ü de dakikalar boyu, üstelik altyazı koymadan konuşturan!) Aferim filmleri (Aferin’in Romencesi!), sonuç olarak tatmin edici değildi.
Kalanlar arasında, daha önce de yazdığım filmlere şöyle bir bakarsak... Rus filmi, Alexey German Jr. imzalı Elektrik Bulutların Altında, bence ele aldığı çağdaş temalara koşut giden özgün ve çarpıcı sinemasıyla başa güreşen bir film. Ödül almaması şaşırtıcı olur.
Hemen ardından gelen filmlerse, İranlı Jafar (Cafer) Pahahi’nin hınzır siyasal taşlaması Taksi ve Terrence Malickin yine üst perdeden, ukala ve muamma filmi Kupaların Şövalyesi olabilir. Bu film seyirciyi hayli böldü, ama Malick’in özgünlüğü yine de su götürmez. Üstelik jüri başkanı Darren Aronofsky’nin onu anlayan bir meslekdaşı olduğu da düşünülebilir.
İngiliz Andrew Haigh’in ‘oda sineması’ tarzı ve tiyatro estetikli filmi 45 Yıl, genelde çok beğenilen ve yıldızlı eleştirmen tablolarının üstlerinde yer alan bir film oldu. Listeye girer gibi gözüküyor. İki Şili filmi, Patricio Guzman’ın kişilikli belgeseli İnci Kutu ve de Pablo Larrain’in amansız hıristiyanlık ve kilise eleştirisi Kulüp de beğenilen filmlerden. Bence daha çok ilki ödül almalı, ama ikincisinin de hayranları çok. Aralarında ben yoksam da....
Polonya filmi, kadın yönetmen Malgorzata Szumowska imzalı Vücut, yine çok tartışıldı. Bu incelikli ve zor filmin bir ödül alması gerektiğine inanıyorum. İxcanul adlı Guatemala filmiyse belki illa da keşif yapmak isteyen bir jürinin dikkatini çekebilir. Biraz ‘paternalist’ bir tavırla olsa da...
Yarışmadaki iki Alman filminden Sebastian Schipper imzalı Victoria, benim ilgimi çeken bir asi gençlik filmiydi. Diğeri, Andreas Dresen imzalı Rüya Gördüğümüz Günler de ayni tema çevresinde kurulmuştu....Ama bence ilki daha iyi ve bir ödüle daha yakın duruyor.
Bakalım saygın jüri nelere ödül verecek, akşama öğreniriz.