09 Kasım 2019

50'lerin Türk sinemasına toplu bir bakış

50’ler bir yandan o eski ‘tiyatrocular’ın, öte yandan Akad ve ardından gelen yepyeni bir kuşağın çabalarıyla gayet ilginç bir görünüm kazanır

TÜYAP onur yazarı Adnan Özyalçıner’in o ünlü “50’ler kuşağı”ndan olması nedeniyle, fuarda bu yıl 50’ler sanatları üzerine paneller yapıldığını yazmıştım. Bu vesileyle aldığım notları bir yazıya dönüştürmek ve o özel dönemi anmak istedim.

Evet, sinemamızda 1950’ler... Unutulmaz yazar-tarihçi Nijat Özön’e göre, 20 yıla yakın süren bir ‘tek adam’, Muhsin Ertuğrul’dan sonra bir ‘Tiyatrocular Dönemi’ çıkagelmiştir. Hemen hepsi tiyatro kökenli, kaçınılmaz biçimde Ertuğrul etkisi taşıyan sanatçılar, özellikle 40’lı yıllara egemen olmuşlardır.

Yine Özön’ün kabul görmüş saptamasıyla, 1949’da Erman Film’in muhasebecisi Lütfi Ömer Akad’ın talihin oyunlarıyla, pek de istemeden Vurun Kahpeye filminin yönetmenliğine getirilmesi ve filmin büyük başarısı, Sinemacılar Kuşağı’nı açmıştır.


50'ler Sineması panelinde Deniz Türkali'yle...

Yıllar ve sayılar

Demek ki 50’ler bir yandan o eski ‘tiyatrocular’ın, öte yandan Akad ve ardından gelen yepyeni bir kuşağın çabalarıyla gayet ilginç bir görünüm kazanır. Öncelikle film sayısı giderek artar. İşte kimi sayılar:  

1949: 18 film

1950: 22 film

1951: 36 film

1952: 60 film

1953: 44 film

1955: 64 film

1956: 52 film

1957: 60 film

1958: 88 film

1959: 82 film

1960: 93 film

1961: 120 film, vs.

60’lardan itibaren film sayısı da şirketler, yönetmenler ve oyuncularla birlikte hızla artacak ve ünlü Yeşilçam dönemi başlayacaktır: hem gerçek, hem de efsane yanlarıyla....


Panelde konuşurken

Eskiler ve yeniler: Toplu bir bakış

50’lere dönersek... Geçmişten gelen ve çoğu tiyatrocu olan Muhsin Ertuğrul, Vedat Örfi Bengü, Sami Ayanoğlu, Seyfi Havaeri, Baha Gelenbevi, Kani Kıpçak, Mümtaz Ener, Mehmet Muhtar, Suavi Tedü gibi isimlere 50’lerde Avni Dilligil, Münir Hayri Egeli, Agah Hün gibiler eklenir.

Yine eskilerden Orhon Arıburnu, Faruk Kenç, Çetin Karamanbey belki en iyileridir sinema sanatı açısından... Araya iddialı filmler kotarıcısı Turgut Demirağ da eklenebilir.

Onların izinden giden Aydın Arakon, Şadan Kamil, Şakir Sırmalı (sadece 4 film, ama o çok tartışmalı Kamelyalı Kadın da var), Nişan Hançer görece olarak ticari bir sinemanın belki en iyileridir.

Ve yeni bir ticari filmler kuşağı da gelir. Dr. Arşevir Alyanak, Sırrı Gültekin, Semih Evin... En eline çabuk şöhretine sahip Muharrem Gürses... Orhan Elmas, Nejat Saydam... On yılın sonlarında ise Hulki Saner, Nevzat Pesen.

Ve yeni gelen bir has sinemacılar kuşağı; Lütfi Akad’a katılan Atıf Yılmaz, Memduh Ün, Osman Seden, Metin Erksan gibi isimler. Ki biraz sonra gelen Halit Refiğ, Ertem Göreç, Duygu Sağıroğlu, Erdoğan Tokatlı gibi adların da katılmasıyla 60’lara damgalarını vuracaklar ve gerçek Yeşilçam’ı yaratacaklardır.


Lütfi Akad'la...

50’lerin başlangıç yılları

Yıl yıl gidersek... 1950’nin belki tek ilginç filmi Orhon Arıburnu’nun Yüzbaşı Tahsin’idir... 1951 çok daha ilginçtir: Eskilerden Sami Ayanoğlu Allahaısmarladık, Baha Gelenbevi Barbaros Hayrettin, Şadan Kamil Dudaktan Kalbe, Kani Kıpçak Hrisantos-İstanbul Kan Ağlarken, Aydın Arakon İstanbul’un Fethi, Talat Artemel/ Sami Ayanoğlu/ Cahide Sonku üçlüsü Vatan ve Namık Kemal ve de Orhon Arıburnu  Sürgün’le öne çıkarlar... Yenilerden Lütfi Akad Bağdat’a gidip Arzu ile Kamber ve Tahir ile Zühre ikilemesini çeker. Atıf Yılmaz  ise Kanlı Feryat’la giriş yapar.


Cahide Sonku'ya SİYAD 1979 ödülünü verirken/ Körfez Meyhanesi

1952’de eskilerden ve de eski ekolden Baha Gelenbevi Boş Beşik, Şadan Kamil İki Sürgün Arasında, Çetin Karamanbey Bir Kız Böyle Düştü, Aydın Arakon Kızıltuğ’u yapar. Muharrem Gürses ise Kubilay ve Yavuz Sultan Selim’i çeker... Yenilerdense Lütfi Akad İngiliz Kemal Lawrence’e Karşı ve özellikle Kanun Namına ile ilgi görür. İkincisi tam bir başyapıttır; tümü sokaklarda çekilmiş gerçek bir polisiye zirvesi...

1953’de eskilerden Orhon Arıburnu/Sami Ayanoğlu/Cahide Sonku üçlüsü Beklenen Şarkı’yla Zeki Müren’i lanse ederken, bir popüler film zirvesi yaratır... Muhsin Ertuğrul vedasını ilk renkli filmimiz Halıcı Kız’la yaparken, hemen ayni zamanda Ali İpar Salgın’la ayni şeyi dener.. Mehmet Muhtar ise ilk korku filmimizi imzalar: Drakula İstanbul’da!....

Yenilerden (Nijat Özön’ün deyimiyle Sinemacılar Kuşağı’ndan) Lütfi Akad üst üste Altı Ölü Var, Katil ve Öldüren Şehir’i yapar, hepsi ilgiye değer kara-film örnekleri... Atıf Yılmaz ise Aşk Izdıraptır (benim için en ilginç yanı Ayten Alpman’ı oynatması: Muzaffer Tema’ya karşı) ve de Kerime Nadir uyarlaması Hıçkırık’ı çeker.   

Orta halli filmler geçidi

1954’de eski ekolden Şadan Kamil Kaçak, Münir Hayri Egeli Nilgün, Orhan Elmas 3. Kat Cinayeti filmleriyle ilgi çeker...

Atıf Yılmaz’dan Şimal Yıldızı, Metin Erksan’dan Cingöz Recai - Beyaz Cehennem, Lütfi Akad’dan Vahşi Bir Kız Sevdim gelir.

1955’de eski ekolden Şadan Kamil Tuş- Bir Aşk Hikayesi’yle ilgi çeker... Yenilerse çok daha aktiftir: Lütfi Akad  Beyaz Mendil, Görünmeyen Adam İstanbul’da, Meçhul Kadın; Atıf Yılmaz İlk ve Son, Kadın Severse gibi filmler imzalar... Osman Seden’den Kanlarıyla Ödediler; Metin Erksan’dan Yolpalas Cinayeti gibi orta karar filmler çıkagelir.

1956 zayıf bir yıldır. Memduh Ün Ana Hasreti ve Zeynebin İntikamı, Atıf Yılmaz Beş Hasta Var, Lütfi Akad Kalbimin Şarkısı, Metin Erksan Ölmüş Bir Kadının Evrak-ı Metrukesi gibi filmlerle oyalanırlar.

1957’deyse eskilerden Şakir Sırmalı Kamelyalı Kadın, Orhon Arıburnu Lejyon Dönüşü’nü yapar, Nejat Saydam Kin filmiyle sahneye adım atar... Yenilerden Lütfi Akad Ak Altın, Osman Seden Berduş ve Bir Avuç Toprak, Memduh Ün Zeynebin Aşkı’yla yetinirken, en iyisi Atıf Yılmaz’dan gelir: Gelinin Muradı...


Bir zamanlar Nantes'ta... Metin Erksan, eşi, Sami Şekeroğlu, Macit Koper ve Serra Yılmaz'la...

Son yıllar: En iyileri

1958 o on yılın belki en iyisidir. Eskilerden Şadan Kamil’in Duvaklı Göl’ü tartışılır... Aydın Arakon’un Hayat Cehennemi, Turgut Demirağ’ın Karavan’ı derken, Hulki Saner de Sevmek Günah Mı? ile girişini yapar... Ama sinemacılar kuşağı çok daha ilginçtir. Osman Seden’den Beraber Ölelim ve yine Zeki Müren’li Altın Kafes... Memduh Ün’den Ayşe’nin Çilesi, Çoban Kızı derken efsanevi Üç Arkadaş... Atıf Yılmaz’dan hepsi de ilgiye layık olan Bir Şoförün Gizli Defteri, Kumpanya, Yaşamak Hakkımdır... Ve Metin Erksan’dan sansürün hışmına uğrayan Dokuz Dağın Efesi...    

1959 da iyi bir yıldır. Aydın Arakon’un Fosforlu Cevriye’si, Orhon Arıburnu’nunTütün Zamanı onların hâlâ dimdik olduğunu kanıtlar... Ticari bir sinemada Hulki Saner, Muharrem Gürses, Faruk Kenç, Sırrı Gültekin, Nişan Hançer, Orhan Elmas, Nejat Saydam, Dr. Arşevir Alyanak, Nevzat Pesen hayli çalışkandırlar. Belki en ilginci Saydam’ın Kalpaklılar’ı olan filmleriyle...

Yenilerse iyice şahlanmıştır. Atıf Yılmaz’ın Alageyik, Bu Vatanın Çocukları, Karacaoğlan’ın Kara Sevdası filmleri birbirinden başarılıdır... Lütfi Akad hoca Ana Kucağı gibi klasik bir filmden sonra, Attila İlhan soslu Yalnızlar Rıhtımı ve Zümrüt filmleriyle şaşırtır... Osman Seden iki Zeki Müren filmi ve bir Cilalı İbo arasında, belki en iyi Kuvayi Milliye filmimiz olan Düşman Yolları Kesti’yi imzalar... Hicran Yarası’yla yetinen Metin Erksan ise artık 60’ları bekleyecektir.


Atıf Yılmaz ve Türkan Şoray'la bir panelde (1994)

Benim seçimlerim

Bendeniz 2014 tarihli 100 Yılın 100 Türk Filmi kitabıma 50’lerden altı film almıştım, şöyle sıralanan:

SÜRGÜN - Orhon M. Arıburnu - 1951

KANUN NAMINA - Lütfi Akad - 1952

BEKLENEN ŞARKI - Orhon M. Arıburnu, Sami Ayanoğlu, Cahide Sonku - 1953

ÜÇ ARKADAŞ - Memduh Ün - 1958

DÜŞMAN YOLLARI KESTİ - Osman F. Seden - 1959

YALNIZLAR RIHTIMI - Lütfi Ö. Akad - 1959

Elbette her seçim tartışılır. Ama bunun bir özgün yaratış sinemasıyla hiçbir zaman küçümsemediğim bir popüler sinema anlayışının uygun bir birleşimi olduğunu düşünüyorum.

Ve son bir söz... Keşke TÜYAP bu yılki etkinliği içinde, o dev yapıdaki küçük bir salonda 50’lerin filmlerinden bir seçme sunsaydı. Bir sanatlar izdivacı göstergesi olarak, ne iyi olurdu...


TÜYAP Kitap Fuarı'nda bir çift...

Yazarın Diğer Yazıları

Aksiyon sinemasında çekici ve modern bir zirve

'Avcı Kraven'de pek uyum sağlamayan, karmaşık ve biraz zıt motifler olduğunu biliyorum. Ama belki bu filmin gücünü oluşturan asıl öge. Bunca tema içinde böylesine çekici bir filme ulaşmak... Kolay olabilir mi?

Son dönemin en büyük düş kırklığı getiren filmi

Her şeyin sonuç olarak bir özenti gibi durduğu "Hain"de, cesetler birbiri ardına geliyor. Sonu yok sanki... Sonunda bir tek başkan, yani Haldun Dormen sağ kalıyor. Acaba ona olan saygıdan mı dersiniz?

Kadın özgürlüğüne adanmış çok özgün bir komedi

Mukadderat; bir yandan yalnız bizde değil, tüm dünyada da var olan aile kurumunun miras denen olayla boğuşmasını ele alır. Öte yandan bu yaşlanmayı kabul etmeyen bir kadının portresidir

"
"