Soma’da 13 Mayıs 2014 günü yaşanan maden faciasını yalnızca bir iş güvenliği skandalı olarak görmek yeterli değil. Yaşanan afet, toplumsal ruh sağlığı krizi, adalet duygusunun aşınması ve etkileri hala hissedilen olan bir kolektif travma. Hayatını kaybeden 301 işçinin ardından geriye kalan kadınlar, çocuklar, komşular, iş arkadaşları ve kurtarma ekipleri, sessiz ve uzun bir yas sürecine gömüldü. Bu yas, yalnızca kişisel bir kayıp değil; adaletsizliğin, eşitsizliğin ve ihmalkarlığın açtığı bir yara olarak toplumun sinir sistemine kazındı.
Türk Psikologlar Derneği’nden bir ekip, facianın hemen ardından Soma’ya ulaştı. İki yıl boyunca sahada organizasyonu yürüten ve psikososyal destek modelinin kurulmasına öncülük eden Prof. Dr. Gökhan Malkoç, afet sonrası iyileşmenin sadece terapiyle değil, adaletle mümkün olduğuna işaret ediyor.
Prof. Dr.Gökhan Malkoç
- O dönemki çalışmalarla ilgili bilgi almak istiyorum. İlk ne zaman gitmiştiniz sahaya?
Maden faciası olduktan sonra haberi alır almaz bir gün sonra oradaydık. Bir ekip ile ön çalışmalar yapmak üzere Soma’ya gittik. Türk Psikologlar Derneği olarak gittik. Biz Türkiye'de meydana gelen afetlerin hepsinde, afet sonrası psikososyal çalışmaların nasıl yapılması gerektiğine dair saha çalışmaları yapıyoruz. Sahadan elde ettiğimiz verilere göre bir değerlendirme yapıp, o bölgede nasıl bir modelle gönüllü hizmet verebileceğimizi planlıyoruz. Sonrasında bu modeli uyguluyoruz.
- Kaç kişi gitmiştiniz? Karşılaştığınız tabloyu biraz tarif edebilir misiniz?
İlk olarak 5 kişilik bir ekiple gittik. Her zaman olduğu gibi bir şaşkınlık, şok, biraz öfke ve kızgınlık vardı. Ancak şunu söyleyeyim, madende çalışanlar civar köylerde yaşadığı için, Soma merkezinde büyük bir travmanın izini ilk başta çok net göremedik. Genel olarak bir öfke ve kızgınlık hakimdi.
- Gözlemleriniz doğrultusunda nasıl bir hareket planı çizdiniz? En çok hangi ihtiyaçlarla karşılaştınız?
Öncelikle, arama-kurtarma ekiplerinde olan işçilere de destek olmaya çalıştık. Onlara yönelik bazı programlar geliştirdik. Soma’nın yanı sıra yakın civardaki meslektaşlarımıza da destek sağladık. Hayatını kaybeden madencilerin nerede yaşadıklarını tespit ettikten sonra çok geniş bir alana yayılmış olduklarını gördük. Yani sadece Soma değil civar köyler de bu kapsama giriyordu.
- Bu geniş alanda nasıl bir hizmet modeli kurdunuz?
O dönem “Afetlerde Psikososyal Hizmetler Birliği” vardı. Türk Psikologlar Derneği, Türkiye Psikiyatri Derneği, Psikolojik Danışma ve Rehberlik Derneği, Çocuk-Ergen Ruh Sağlığı Derneği, Sosyal Hizmet Uzmanları Derneği ve Kızılay birlikte çalışıyordu. Biz de iki merkezli ve mobil uygulamalı bir model kurduk. Çünkü bazı köyler Soma’ya dört saat uzaklıktaydı. Oradan kalkıp Soma’ya gelip psikolojik destek alması neredeyse imkansızdı. Bu yüzden Soma’da ve Dursunbey’de birer merkez açtık. Aynı zamanda gezici ekiplerle köy ziyaretlerine başladık.
"Merkezde ve köylerde psikoeğitimler verdik, bilgilendirme çalışmaları yaptık"
- Size gelenlerin en çok hangi sorunlara çözüm aradığını gözlemlediniz?
Çok yoğun biçimde kayıplardan doğan belirsizlik, gelecek kaygısı, endişe, yas süreçleri ve travmalar vardı. Bu insanların yaşadığı psikolojik belirtiler oldukça çeşitlilik gösteriyordu. Sahadan topladığımız verilerle merkezde ve köylerde psikoeğitimler verdik, bilgilendirme çalışmaları yaptık.
- Madenci aileleriyle yapılan birebir görüşmelerde en baskın duygular neydi?
Ben daha çok organizasyon tarafındaydım. Bu işlerde organizasyon süreci önemli. Gönüllülerin kalacağı yer, görüşmelerin yapılacağı alan, merkezlerin kurulması gibi süreçlerle ilgilendim. Kaynak problemi yaşadık. Bunun üzerine özel sektörden kaynak aradık. Allianz ve Borusan çalışmalarımızı yapabilmek için bize destek verdiler. Kaymakamlıklar ve yerel yönetimler bize destek oldu. Bina yaptık. Orada çocuklar için oyun odaları, aile görüşme odaları kurduk. Tematik bir çocuk kütüphanesi bile yaptık.
- O dönem özel bir desteğe ihtiyaç duyan gruplar var mıydı?
Elbette. Bu afetin özel bir durumu vardı. Tüm kayıplar erkekti. Sağ kalan madencilerin bir kısmı madende çalışmayı bıraktı. Babalarını, eşlerini, evin geçimini sağlayan bireyleri kaybeden çocuklar ve kadınlar vardı. Bu, travmanın etkisini derinleştiriyordu.
"İnsanlar afet sonrasında adaletin gerçekleşmediğini gördüklerinde güvenlerini kaybetmeye başlıyor"
- Bu tip toplumsal afetlerin sorumluları hesap vermediğinde olayın toplum belleğindeki yeri nasıl oluyor?
Şunu çok rahatlıkla söyleyebilirim. Eğer sorumlular bir tür adalet sürecinde bir hesap verebiliyorsa toplumsal travmaları birazcık önleyen bir şey. Ama insanlar bir afet sonrasında haksızlığa uğradıklarında dair ya da olan bitenlerle ilgili adaletin gerçekleşmediğini gördüklerinde güvenlerini kaybetmeye başlıyor. Sorumluların hesap vermediği, sürecin adaletli bir şekilde yürütülmediği durumlarda, insanların adalet duygusu çok ciddi biçimde zedeleniyor.
"Keşke daha fazla kalabilseydik fakat fon bulamadık"
- Bu tip çalışmalarının katkıları neler?
Zaman içinde zaten çok anlamlı sonuçlar ürettiğini bilimsel olarak görüyoruz. Kendi kıt imkanlarımızla orada iki sene kadar kalabildik. Keşke daha fazla kalabilseydik fakat fon bulamadık. Bu tip programların mutlaka yapılması gerekiyor. Mesela orada imam nikahlı olan insanlar resmi olarak devletten herhangi bir talepte bulunamadı. Bazı sivil toplum kuruluşlarının desteğiyle bu kadınlara yardım edildi. Çok sayıda kurum orada çalışmalar yaptı. Bu tür faaliyetler oradaki dayanışma fikrini de gelişmesine sebep oldu.
- O dönemde çok büyük yardım yapıldı. Babalarını kaybetmeyen çocukların bu tip yardımları ayrıcalık olarak niteleyip, “Keşke biz de babamızı kaybetseydik” dediği durumlar ile siz de karşılaştınız mı?
Evet, bu duruma tanık olduk. Bir köyde aynı avluya bakan amca çocukları vardı. İkisinin de babası maden işçisi. Bir baba madende hayatını kaybetti, diğeri yaralı kurtuldu. Kayıp olan aileye çok desteklerde bulunuldu. Babası hayatta olan evin annesinden bu yorumları duyduk. Çocuklarının “Keşke benim babam da ölmüş olsaydı ve bu yardımları alsaydık” şeklinde söylemleri olduğunu ifade etti. Bu da bize yardım programlarının ne kadar dikkatli tasarlanması gerektiğini bize bir kez daha gösterdi. Örneğin orada çocuklara tablet dağıtıldı. Bütün çocuklara dağıtmak gerekir.
- Soma’nın kolektif bellekteki yeri ne sizce? Unutuldu mu?
Unutuldu.
- Uzun vadeli psikolojik desteklerle bu travmalar atlatılabiliyor mu Türkiye’de?
Evet. Doğru zamanlama, doğru yöntem, mesleki ilke ve etik çerçevede ilerleyen programlar olursa travma atlatılabilir. Travma aynı zamanda büyümeyi de sağlayabilir. Siz güçlü bir biçimde de çıkabilirsiniz. Doğru programlar uygulandığı zaman bu tür afetlerde psikolojik açıdan doğru uygulama önemli. Sahadan veri toplayıp ona uygun bir program çıkarıyoruz. Bilimsel programlar uygulandığında iyileşme büyük olasılık içinde oluyor. Ancak programlar yarım kalıyor, fonlar yetersiz kalıyor.
YARIN: DİSK Genel Sekreteri ve Dev Maden-Sen Genel Başkanı Tayfun Görgün, DİSK'in Soma'da verdiği imtihanı ve sendika örgütlenme uzmanı Başaran Aksu'nun "DİSK barajı aşınca işçiler DİSK'in satışıyla karşılaştı" iddialarına yanıt verdi...