Bu yazıya üç gün önce başladım. Kısmet, son noktayı ise şimdi koyabildim! Fenerbahçe Kulübü Başkanı Aziz Yıldırım’ın “Bundan sonra hem Avrupa'daki, hem de Türkiye'deki tüm maçlarda akreditasyonları ben yapacağım. Aleyhimizde yazanların hiçbirini sokmayacağım” açıklamasının ardından ‘hiddetlenip’, ‘kendi çapımda’ sert bir yazı döşenivermiştim! Yazıyı okuyan Zafer Arapkirli’nin, “durduk yerde başına iş alma” uyarısı üzerine, aklıma; kısa geçmişte meslektaşlarım yaşadıkları geldi, doğal olarak! Ne yalan söyleyeyim biraz ‘ürküp’ beklemeye geçtim. Aziz Yıldırım, söylemini eyleme dönüştürüp Şükrü Saraçoğlu Stadı’nda oynanan Ajax maçında akreditasyonu bulunan beş emekçi meslektaşımı içeri aldırmayınca da ‘celallenip’ bilgisayarın başına yeniden oturdum! Ancak ‘ikileme’ düştüğüm için yazı bir kez daha ortada kalıverdi! Nedeni, prosedüre uygun hareket eden beş spor yazarını stada aldırmayan başkanın, “Spor Yazarları Derneği başkanını çağırıp konuşacağım” cümlesi oldu. Beklemeye başladım, Türkiye Spor Yazarları Derneği başkanı ya da yönetim kurulu üyeleri çekinmeden ‘emir kipi’ kullanan Aziz Yıldırım’a ne yanıt vereceklerdi. Aziz Yıldırım’ı kınayıp, beş emekçinin niye stada alınmadığının hesabını mı soracaklardı, yoksa istem doğrultusunda başkanın makamına mı gidilecekti! Dernek başkana gitti, üstünü bir de açıklama yapıldı. TSYD üyesi olmayan emekçilere Fenerbahçe’nin bundan böyle akreditasyon yapmayacağı belirtildi.
İyice gerildim, gerginliğimi kat be kat arttı. Zira Türkiye Spor Yazarları Derneği, Fenerbahçe Kulübü başkanının yaptığını yermek bir yana dursun onay verirken, spor medyasının emekçilerini bir başka meslek örgütü, Türkiye Gazeteciler Cemiyeti’nin sahiplenmesi, hiç abartısız beni ‘çıldırttı!’ Kader, bu satırları yazarken de Fenerbahçe Kulübü’nün divan kurulu toplantısında başkan Aziz Yıldırım, Mayıs ayında görevini bırakacağını açıkladı. Aziz Yıldırım görevini bırakır ya da bırakmaz, sonuç itibari ile son derece demokratik seçim ile göreve gelmiş başkan. Bunun kararını Fenerbahçe kongre üyeleri ile başkan Aziz Yıldırım verir, bizler için de sadece haber niteliği taşır. Yazıya ‘Aziz Yıldırım’a kim dur diyecek?’ başlığı atarak başlamıştım ancak yaşanan gelişmeler gösterdi ki ‘dur’ denmesi gereken Aziz Yıldırım değil, ‘zihniyet!’
Aziz Yıldırım gider Aziz Yıldıran gelir. Ya mesleğin edebi, adabı? Bir başkan çıkacak akreditasyonu olan spor yazarlarını stada almayacak, Türkiye Spor Yazarları Derneği de bu eylemi yermediği gibi onaylayacak.
‘14 Nisan 1963'te İstanbul'da kurulan Türkiye Spor Yazarları Derneği’nin amacı, spor gazetecilerini yapısı içinde bir araya toplamak, spor gazetecilerinin haklarını korumak, Türk sporunun gelişmesini, gençler arasında spora ilginin artmasını sağlamaktır.’ Dernek başkanına ve yöneticilerine anımsatmakta yarar var, bu satırları. Derneğin kuruluş amacında; üyelerine havuz sefası sağlamak, oyun salonu açmak, balo düzenlemek şeklinde ibareler yer almıyor! Öncelik, ‘spor gazetecilerinin haklarını korumak…’
Bu vesile ile Aziz Yıldırım’ı yermenin anlamsız kalacağı belirginleşti! Zaten sorunumuz Aziz Yıldırım ile değil, direkt kendi yapımızla bağıntılı. Gelinen noktada spor servisi müdürlerinin, dernek yönetiminin oturup düşünmesi ve özeleştiri yapması kaçınılmaz. 'Biz ne yapıyoruz?'