07 Şubat 2014

Un çuvalındaki minik ceset

O fotoğrafı gördünüz değil mi? Kar çölünün ortasında zorlukla yürüyen bir adam…

O fotoğrafı gördünüz değil mi?
Kar çölünün ortasında zorlukla yürüyen bir adam…
Sırtında bir un çuvalı var.
Un çuvalının içinde ise 3 yaşındaki oğlu Muharrem’in cesedi…
Muharrem, sanki annesinin karnına geri dönmüş gibi dizlerini gövdesine çekmiş, fetus pozisyonunda yatıyor.
Hiç sıkılmıyor, 
Hiç acıkmıyor, 
Hiç susamıyor o çuvalın içinde.
Nefessiz kalmıyor, 
Karanlıktan korkmuyor, 
Ağlamıyor, öksürmüyor.
Un çuvalının içinde bir minik ceset… Muharrem… Artık hiç üşümüyor.
Her eczaneden kolayca bulunabilecek bir antibiyotik hap ve bir ateş düşürücü şurup maharetiyle kolayca atlatılabilecek bir hastalık, Muharrem’in canını almış.
Van’da, Gürpınar ilçesinin Yalınca Köyü’nün Çeli mezrasında.
***
Ajanslar haberi geçiyor, gazeteler büyük puntlarla yazıyor.
“Kahreden olay…”
“1,5 metre kar nedeniyle sağlık ekiplerinin gidemediği mezra..”
“Görevliler gelmeyince minik Muharrem gece 2’de…”
“Çocuğunun naaşını çuvala koyup sırtlayan baba…”
Van Valisi Nezih Doğan, dün NTV’ye yaptığı açıklamada, “Olayda koordinasyon sıkıntısı yaşandı” diyor. Vali’ye göre çağrı merkezlerine gelen 4,3 milyon çağrıdan yalnızca 49 bini doğru çıkıyormuş. Yani Vali Bey’e göre yardım isteyen çağrıların yalnızca yüzde 1’i gerçek.
Demek ki yollar kapanınca işsiz güçsüz kalan ahali, can sıkıntısından vermiş kendini çağrı merkezini işletmeye.
Öyle mi Vali Bey?
Vali Bey öyle düşünüyor olmalı ki, “vatandaşı bu gibi durumlarda daha dikkatli olmaya” çağırıyor.
***
3 yaşındaki kumral güzeli Muharrem, hastalanıyor…
Tüm çağrılara rağmen ne Valilik’ten ne Jandarma’dan ne de Ulusal Medikal Kurtarma Ekipleri’nden (UMKE) yanıt alınabiliyor.
Muharrem zatüreden ölüyor…
Annesi Muharrem’i yıkıyor, kefene sarıyor, son kez koklayıp öpüyor…
Un çuvalına konuyor Muharrem…
Babası evladının cansız bedenini sırtına vurup otopsi için 16 kilometre uzaktaki köye taşıyor…
Çünkü kapıcıların bile araba sahibi olduğu güzel memleketimizde, ne hikmetse Muharrem'in çoban babasının arabası yok. 
***
Sayın Vali başını önüne eğip özürler dizeceğine, bizleri “dikkatli olmaya” çağırıyor. “Zati soruşturma açtık” diyor.
Artık bu laflar tiksinti derecesinde rahatsızlık vermiyor mu size de?
Sanki Muharrem ve ailesi, bir devletin kimlik numarasına sahip, vergi veren, vatani görevini yapmak zorunda olan, suç işlediğinde tepesine çöreklenen vatandaşı değil.
Onlar aslında uzay boşluğunda salınan bir grup yaratık.
Onların devleti, askeri, doktoru, yolu, arabası yok…
Onlar yazın açıp kışın solan çiçekler gibi yaşıyorlar ömürlerini…
Çünkü büyüklük kompleksi ile gına getiren ama bir çocuğun cansız bedenini babasına 16 kilometre boyunca taşıtan bir ülke burası. 
O yere göğe sığdırılamayan 17. büyük ekonominin 1.büyük günahı bu işte:
Çocuklarını bir canavarın salyalı ağzına atar gibi atmak ölümün pençesine. 
Çünkü "savaş bitti. artık çocuklarımız bombalarla, mayınlarla paramparça olmayacak" diye sevinmek haram bize. 
Kurşun vurmazsa soğuk vurur; yolsuzluk, yalnızlık vurur. 
Ceylan, Uğur, Şaban olmazsa Muharrem olur bu mevsimde yasın adı.  
***
Muharrem öldü.
Annesi Muharrem’i yıkadı, kefene sardı, son kez koklayıp öptü.
Babası evladının cansız bedenini bir un çuvalına koyup sırtına vurdu.
Bugünden sonra sırtımızda soğuk bir sızı ile yaşayacağız hepimiz.
 
“Benim gibi olsaydın, Kürt olsaydın, görürdün
Gücünün derde ve yaralara dönüştüğünü.”
Cegerxwin

Yazarın Diğer Yazıları

Bir yaranın içinde olmak

"Biz adalet istedik, biz barış istedik, onlar bizi kurşunladılar..."

Dört Ayaklı Minare'yim ben, hiçbir şeyi unutmam, hiçbir şeyi...

Oğlum Tahir'in gül bedeni... Harcımdaki barışın namusu için düştü ayaklarımın dibine...

Ankara katliamı ve bir ‘toplum müsveddesi’ olarak Türkiye

“Ama abi, onlar da...” diye söze başlayan insanlık fakiri zihniyet son bulmadıkça, kimse bu ülkede bir ‘toplum’ olduğunu söylemesin!

"
"