06 Mayıs 2020

Kamplaştırmanın dayanılmaz cazibesi

Doğrusu bu konudaki toplumda uzun süredir yerleşmiş ve kemikleşmiş homofobik önyargıları kolayca söküp atmak kolay değil

Geçenlerde 10 yaşındaki oğlum, hangi çağda olduğumuzu sorunca hatırladım. Okulda insanlığın geçirdiği evreleri öğrenirken, Eskiçağ, Ortaçağ, Yeniçağ sonrasında halen Yakınçağ’da olduğumuzu öğrenmiştik. Ama artık yeni bir çağa girdiğimizi ve bu çağa Uzayçağı, Atomçağı, Kuantumçağı, Robotçağı, Bilgisayarçağı gibi isimlerden birini vermek gerektiğini ileri sürenler de var. Zira insanlığın uzaya insan ve insansız araçlar gönderebilecek, yapay zekalı robotlar üretebilecek seviyeye gelmesi ve ulaştığı teknolojik ilerleme olağanüstü.

Buna karşılık aynı insanlığın en azından ciddi bir bölümünün felsefi, sosyolojik ve psikolojik bazı konularda yüzyıllardır neredeyse bir arpa boyu bile ilerleme kaydedememesi çok şaşırtıcı.

Örneğin tolerans konusunda. Kendisi gibi düşünmeyene, kendi ahlak anlayışını benimsemeyene, kendi dünya görüşüne uygun tarzda yaşamayana karşı demokratik olmayan ülkelerde ciddi bir çoğunluğun, demokratik ülkelerde bile azımsanmayacak bir kesimin bu devirde bile hoşgörüsüzlüğü ve tahammülsüzlüğü endişe verici.

Hukuk düzenlerinde ahlak kuralları ile hukuk kurallarının aynı şeyler olmadığı, ahlaka aykırı görülen her şeyin otomatik olarak hukuka da aykırı olmayacağı temel ilkesi bile halen tam olarak uygulanabilmiş değil. Yine idare hukukunda kolluğun görevinin toplum ahlakını korumak olmadığı ve kamu düzeninin korunmasıyla sınırlı olduğu kuralının bizim gibi henüz hukuk devleti olmayı becerememiş ülkelerde yerleştirilememesi gibi.

"Cinsiyet azınlıkları"nın hakları üzerinden polemik

Bu konularda turnusol kağıdı gibi kendini belli eden ve son günlerde yine alevlenen tartışma, eşcinseller ve diğer cinsiyet azınlıkları (LGBTİ+) üzerinden yapılan siyasi-hukuki tartışma ve polemik.

Diyanet İşleri Başkanı, eşcinselliğin mücadele edilmesi gereken bir kötülük olduğunu, hastalık getirdiğini, "nesli çürüttüğünü" ve İslam dini tarafından lanetlendiğini belirten bir beyanat veriyor. Özellikle toplumun bu konuyla hiç ilgisi olmayan Uzakdoğu menşeli bir pandemiden müzdarip olduğu şu günlerde, sanki ülkedeki en önemli toplumsal sorunlardan biri eşcinsellikmiş gibi kamuya yapılan bu beyanat gerçekten hayret verici. Pandemi önlemleri nedeniyle ciddi sıkıntıda olan siyasi iktidara cankurtaran niteliğinde bir gündem değiştirme fırsatı sunma izlenimi veriyor.

Buna karşı (benim de üyesi bulunduğum) baronun (Ankara Barosu) verdiği tepki ise ayrıca ilginç. Kamuya açıklanan bu tepki, ülkedeki din hizmetleriyle görevli en yüksek idari otorite için, "sesi çağlar öncesinden gelen şahıs" ve (bu şahsın) "kan kokan cüreti" gibi ifadelerle ağır ithamlar içeriyor.

Bu "ölçüsüz" beyanata karşı siyasi iktidar ve ilgili idari-yargısal merciler yine "ölçüsüzlükle" tepkiler veriyorlar. Soruşturma açmalar dahil.

Bir anda eşcinseller üzerinden toplum siyasi bir kamplaşma içinde buluverdi kendisini. İktidar cephesi bu tartışmayı hemencecik, "eşcinselliğe karşı olanlar yani muhafazakâr değerleri benimseyenler benim kampa; bu ahlaksızlıklara destek verenler karşı CHP kampına!" tarzı bir kamplaşmaya çevirerek siyasi ranta çevirmeye çalıştı.

Baro ise, "muhafazakâr iktidarın ve destekçilerinin gerici saldırılarına karşı cesurca savaşan kahraman" edasıyla muhalif kampta kendisine sağlam bir yer rezerve ettiğini düşünüyor muhtemelen. Yaklaşan baro seçimlerini de böylece garantiledi büyük ihtimal.

Sonuçta bu kamplaşma şöyle bir sonuç doğuruyor pratikte:

muhafazakâr demokratların Diyanet İşleri Başkanı'na, "Hocam, şu an toplumun genelini etkileyen böyle bir sorun yokken yaptığın bu beyanat gereksiz ve yersiz; üstelik yaşam tarzları ve farklılıkları hukuk düzenince güvenceye alınmış olan ülkedeki azınlık bir kesimi hedef gösterici nitelikte" tarzı bir eleştiri getirmelerini güçleştiriyor.

Sosyal demokratların da baroya, "Toplumun dinsel değerlerini temsil eden bir makama karşı yaptığınız resmi beyanatta böylesine rencide edici bir üslup kullanmanız çok yanlış ve hatalı; üstelik bu yaptığınız, samimi dindarların iktidar blokundan ayrışmasını zorlaştırıcı ve demokrat muhalefet aleyhine etki doğuracak nitelikte" şeklinde bir eleştiri şansını ortadan kaldırıyor.

Çünkü siyasi-sosyolojik kamplaşma böyle bir şey ve "kol kırılır yen içinde kalır" tarzı bir anlayışla insanları safını seçmeye zorlar ve kendi kampı içindeki radikal unsurlara karşı rasyonel eleştiriyi olanaksızlaştırır.

Sonuçta bu kamplaşmadan her iki tarafın "suyun başını tutmuş" ve "işini bilen" belli kesimleri kazançlı çıkar. Rasyonalite hep kaybeder. muhafazakâr camianın da "Kemalist" camianın da kendi tribünlerine oynayarak ofsayttan gol atma ve beleş maç kazanma taktiklerini çok gördük geçmişte!

LGBTİ+ konusunda ise Batı Hukuk Düzeni'nde uzunca bir süredir yerleşik anlayış, bunun bir hastalık veya anomali olmadığı; hukuk düzeninde güvenceye sahip farklı bir yaşam tarzı olduğu ve bu kişilere karşı her türlü nefret söyleminin (homofobi) devletlerce önlenmesi ve soruşturulması gereken bir "haksız fiil" ve "suç" olduğu yönünde (Bkz. AİHM, Beizeras ve Levickas/Litvanya, Ocak 2020).

Doğrusu bu konudaki toplumda uzun süredir yerleşmiş ve kemikleşmiş homofobik önyargıları kolayca söküp atmak kolay değil. Tabii ki fikri bazda her azınlık gibi cinsiyet azınlıkları da daha fazla korunmaya muhtaç; çünkü saldırıya daha fazla açıklar. Ama yine de insanın bu konuda kendisini ciddi ciddi "yontmaya" ve eğitmeye çalışması gerekebiliyor. Nereden mi biliyorum? Kendimden!

2006-2007 civarı araştırma için ABD’ye gittiğimde üniversite kampüsünde (UCLA) bankta otururken yanımda oturan bir gey çiftin dudak dudağa öpüşmesine canlı biçimde ilk kez tanık olduğumda, bende pek bulunmadığını sandığım muhafazakâr damarımın tavan yapıp, şoktan dayak yemiş gibi hissettiğimi hatırlıyorum!

Yazarın Diğer Yazıları

Kürt sorunu çözülemez, kimse kimseyi kandırmasın!

Tüm vatandaşlara tanınmış haklardan Kürtleri de yararlandırmak, yani “eşit vatandaşlık hakları” yeterli mi? Yoksa Kürt kimliği hukuksal boyutta resmen tanınmadıkça ve korunmadıkça Kürtler açısından gerçek çözüm sayılmayacak mı?

Özgür Özel’in liderlik sınavı

Sayın Yavaş’ın partiden dışlanıp, bağımsız aday olması durumunda ise, pekâlâ mümkün olan kazanması halinde CHP bir kez daha kaybetmiş olacak. Bunun faturası da kuşkusuz Sayın Özel’e kesilecek ve büyük olasılıkla genel başkanlıkta kalması mümkün olmayacak. Belki de siyasi yolculuğunun sonuna gelecek

İki bakan, iki farklı performans: Milli Eğitim ve Dışişleri

Batı dünyasının laiklik dahil, demokrasi, hukuk ve insan hakları standartlarına uymayı ayak bağı gören siyasi iktidarların ülkeyi Batı’dan uzaklaştırmasına izin vermemek, bu ülkenin gelecek kuşaklarına karşı en önemli borcumuzdur

"
"