31 Mart 2021

Hukuk ve siyaset ilişkisi nasıl olmalı?

Danıştay'da iken Danıştay kontenjanından boşalan AYM üyeliği için aday olmuştum. Yıl 2011 veya 2012. Danıştay üyelerinden en çok oy alan 3 adaydan birini Cumhurbaşkanı seçiyordu. Seçim kapsamında ziyaret ettiğim Danıştay üyesi bir arkadaş bana aynen şunu demişti: "Hocam AYM üyeliği için en nitelikli aday sensin, ama Hizmet hareketi seni istemiyor; seni kontrol edemeyeceklerini düşünüyorlar

Ülkemizde hukuk ve siyaset ilişkisi maalesef oldukça sorunlu. Batı demokrasilerine oranla ülkede devlet sisteminin ve özellikle de devletin adalet, idare ve ekonomi mekanizmalarının sağlıklı işlememesinin belki de en önemli nedeni hukuk-siyaset ilişkisindeki çarpıklık.

Üstelik bu sorun sadece bugünkü iktidara ilişkin bir sorun değil. Uzun süredir böyle. Günümüzde daha da çarpıklaşmış bir noktaya gelmiş olabilir gerçi.

Sorun bu ikilinin sadece siyaset/siyasetçi tarafından kaynaklanmıyor. En az onun kadar hukuk/hukukçu tarafından da kaynaklanıyor.

Tablonun bir yanında, siyasetçi, hukukçuları ve özellikle de etkin konumda bulunan yargı mensuplarını kendi emrine amade ve ocakta yanan közleri tutmaya yarayan "maşa" olarak kullanmak istiyor. Ya da sadece kendi istediklerine havlayan hatta ısıran, ama istemediklerine dokunmayan "bekçi köpeği" olsunlar istiyor.

Bunu kendince meşrulaştırmak için de, geçmişte başka iktidarlar tarafından kendileri üzerine salınan (Bkz. Şiir okudu diye politikacıyı içeri atanlar) "bekçi köpeklerini" emsal gösterip; "zamanında onlar bize karşı yapıyordu, şimdi sıra bize gelmişken biraz da biz yapalım, böylece denge sağlansın!" argümanını ileri sürüyor.

Bu kafa devam ederse, ilk iktidar değişiminde ötekilerin iyice bilenen "bekçi köpeklerinin" neresinden ısıracağının ve nasıl hasar vereceğinin farkında değil.

Tablonun diğer tarafındaki hukukçu ise, ya aslında hak etmeden hasbelkader ulaştığı etkin konumu sindirememenin verdiği eziklik nedeniyle; ya da "itaat et rahat et!" tarzı bir konformizmin getirdiği şuursuzluk hatta karakter deformasyonu ile, siyasetin değirmenine su taşımakta sakınca görmüyor.

Bir kısmı, baş "patron"un öyle veya böyle bir yolunu bulup ilelebet iktidarda kalacağını düşünüyor ve bir "B" planları yok. Devran dönünce kabak gibi ortada kalacaklarının farkında değiller.

Bunlardan kendisini herkesten daha akıllı gören uyanık kesimi ise, devran dönünce anında tornistan eder ve yeni iktidara biat ederse paçayı kurtaracağını düşünüyor. İktidar değişirse bunların 180 derece dönerek yeni iktidarın hizmetine anında geçeceğine, hatta şimdiki iktidara karşı çok daha aslan kesileceğine emin olabilirsiniz.

İlginç iki örnek vereyim.

2007 yılında Anayasa Mahkemesinin (AYM) hukuku siyasete kurban eden ve mevcut iktidara Cumhurbaşkanı seçtirmeme amaçlı meşhur "367" kararını veren üyelerden birinin, sonradan bu iktidara çok "yanaştığını" ve AYM gibi en yüksek mahkeme üyeliğinden emekli olunca da büyük bir kamu bankasının yönetim kurulu üyesi yapıldığını söylesem belki inanmazsınız!

Danıştay'da iken Danıştay kontenjanından boşalan AYM üyeliği için aday olmuştum. Yıl 2011 veya 2012. Danıştay üyelerinden en çok oy alan 3 adaydan birini Cumhurbaşkanı seçiyordu. Seçim kapsamında ziyaret ettiğim Danıştay üyesi bir arkadaş bana aynen şunu demişti: "Hocam AYM üyeliği için en nitelikli aday sensin, ama Hizmet hareketi seni istemiyor; seni kontrol edemeyeceklerini düşünüyorlar. Onları karşıma alamam, kusura bakma, sana oy veremem!" (Hizmet hareketi ile neyin kastedildiğini bilenler biliyordur bu arada ve gerçekten de o "yapı" istemediği için ilk üçe giremedim.)

İşin ilginç tarafı, bu yapıya "Cemaat" demeye bile çekinen aynı arkadaşın birkaç yıl sonra 17-24 Aralık sonrası, bir anda adı "Hizmet hareketi"nden "tu-kaka"ya dönüşen yapı mensuplarının ipini çekenlerin en ön safında olduğunu öğrenmemdi!

Bakalım hukuku aynı şekilde siyasete kurban eden İstanbul belediye seçimlerini iptal eden YSK veya son Kavala kararını veren AYM çoğunluğu (olursa) iktidar değişimi sonrasında nasıl tavır takınacak. Anında tavır değiştirenler olursa hiç şaşırmam.

Yazarın Diğer Yazıları

Kürt sorunu çözülemez, kimse kimseyi kandırmasın!

Tüm vatandaşlara tanınmış haklardan Kürtleri de yararlandırmak, yani “eşit vatandaşlık hakları” yeterli mi? Yoksa Kürt kimliği hukuksal boyutta resmen tanınmadıkça ve korunmadıkça Kürtler açısından gerçek çözüm sayılmayacak mı?

Özgür Özel’in liderlik sınavı

Sayın Yavaş’ın partiden dışlanıp, bağımsız aday olması durumunda ise, pekâlâ mümkün olan kazanması halinde CHP bir kez daha kaybetmiş olacak. Bunun faturası da kuşkusuz Sayın Özel’e kesilecek ve büyük olasılıkla genel başkanlıkta kalması mümkün olmayacak. Belki de siyasi yolculuğunun sonuna gelecek

İki bakan, iki farklı performans: Milli Eğitim ve Dışişleri

Batı dünyasının laiklik dahil, demokrasi, hukuk ve insan hakları standartlarına uymayı ayak bağı gören siyasi iktidarların ülkeyi Batı’dan uzaklaştırmasına izin vermemek, bu ülkenin gelecek kuşaklarına karşı en önemli borcumuzdur

"
"