23 Nisan 2025

Çevre ve imarda aşırı korumacılık ters mi tepiyor?

Çevre ve imar konularında mevcut çok idealist ve çıtayı çok yukarıya koyan kuralları biraz daha makul ve rasyonel hale getirsek, pratikte çevreyi koruma çok daha etkin sağlanacak. Aşırı korumacılık refleksleri iyi niyetli olsa da pratikte çevre korumayı çok daha zorlaştırıyor ve imar ihlallerini daha da artırıyor

Çevre ve imar konularında mevzuatımız genelde çok idealist.

Hatta bazen de haddinden fazla idealist.

Bunun sonucu ise genelde bu mevzuatın pratikte uygulanmaması veya uygulanamaması.

Yani kurallarda “çıta” fazla yukarıya konulunca realist olmuyor ve uygulanamıyor.

Çok yüksek çıta ters tepiyor ve çıta hiç yokmuş gibi davranılıyor.

Çıta daha makul bir noktaya konulsa en azından 100 üzerinden 50-60’lık bir uygulama sağlanabilecek ve bu durum hiç yoktan iyi olacak.

Korumayı yüzde 100’lere çıkarabilmek adına çıta gerçekçi olmayacak kadar çok yukarıya konulunca fiilen hiç uygulanamadığından ya da çok az uygulanabildiğinden. bu kez koruma fiiliyatta 100 üzerinden 10’lara hatta sıfırlara düşüyor.

Fazla idealist kurallar uygulamada ters tepiyor.

Bu konuda elimde birçok örnek var.

Aşağıda sadece bazılarından bahsedebileceğim.

İmar mevzuatı örneği

Şehir merkezlerinde yoğun yapılaşma bulunan istisnai yerler hariç, imar verilen yerlerde genelde yapı ruhsatı için TAKS yani taban alan katsayısı çok düşük belirlenmektedir.

Genelde bu oran çoğu yerde 0.15, 0.20, 0.25, 0.30 civarında.

Yani imarlı arsanıza yapabileceğiniz binanın taban oturumu bu oranı geçemez.

Büyük kent merkezleri dışında genelde imar gelen yerlerde üzerine normal bir ev yapılabilecek parseller 150-200 m2 civarında olmaktadır.

Daha büyük parseller çoğu kez alt-orta sınıf gelire sahip kimselerin ekonomik gücünü aşabilir.

Bu durumda TAKS 0.30 olan bir yerde 150 m2’lik bir parsele yapacağınız evin taban oturumu 45 m2’yi geçemiyor.

Emsal iki kat da olsa yapabileceğiniz evin toplam büyüklüğü (kapalı alanı) 90 m2’yi geçemeyecek.

Aslında arsanızın sadece yüzde 30’una bina yapmış oldunuz. Arsanın kalan yüzde 70’lik kısmı boş kaldı.

Pratikte ise o kadar masraf yapmışken insanlara sadece bu kadar küçük bina yapabilmek mantıklı ve rasyonel gelmiyor.

Bu nedenle de sonradan yani yapı kullanma izni aldıktan sonra, öndeki terasları veya balkonları binaya dahil etme, alttaki depoyu eve kullanımına dahil etme, garaj alanını ev alanına dahil etme, çatıdan ayrıca bir kat daha çıkarmaya çalışma gibi eklemeler ortaya çıkıyor.

Yamalı bohça gibi ucube görünümlü ve estetik yoksunu binalar görülüyor.

Taban alanının küçüklüğünü telafi etmek adına kottan bir kat, çatıdan bir kat daha zorlamayla yükseltilen ve parsellerin sadece küçük bir kısmını kaplayan ince uzun 3-4 katlı ucube evler yükseliyor.

Hatta bir çok yerde yeni ev satan müteahhitler yapı kullanma izni alındıktan sonra binaya yapacakları eklemeleri vaat ederek ev satıyorlar.

Özellikle müstakil veya az katlı evlerin bulunduğu yerleşim yerlerine bakın.

Evlerin neredeyse yüzde 80’i mevcut durumda tam anlamıyla imar mevzuatına uygun değildir.

Orasını burasını zolamayla ekleyen, zorlamayla yükseltilmiş veya genişletilmiş binalardan geçilmiyor.

Çünkü mevcut imar kuralları gerçekçi değil.

Aşırı idealist.

Uygulanabilir olsa da insanların ihtyaçlarını karşılamaktan uzak.

Oysa örneğin Kaliforniya’da, deprem bölgesi olduğu için yatay mimariyi teşvik etmek adına, parselin büyük kısmını (yüzde 60-70 civarını) kaplayan bina yapılabiliyor.

Böylece yapıyı zorlama ile genişletme veya yükseltmeye gerek kalmıyor.

Kural daha makul olunca denetimi de daha kolay oluyor ve denetimde taviz verilmiyor.

Bizde normal bir parsele 40-45 m2 oturumlu bina yapmak zorunda kalanı denetlemek de kolay olmuyor.

Çünkü kuralın makul olmadığını ve bu kurala uymayana yaptırımın meşru ve adil olmadığının aslında denetleyen de farkında.

Bu kez de imar denetimi yapmak durumunda kalan belediyeler zor durumda kalıyor.

Aslında mevcut binaların yüzde 80’i imara aykırı iken ve imar kurallarını çok bariz biçimde ihlal eden birçok yapı da hasbelkader imar aflarından yararlanmışken, denetimin ve yaptırımın sadece belli kişilere yöneltilmesi deayrı bir adalet ve meşruiyet sorunu doğuruyor.

Bu kez de belediyeler sadece somut şikayet olan yerleri denetlemekle yetiniyor.

Bunun da aslında hukuksal temeli yok.

Aslında tüm mevzuata aykırılığı resen de denetlemekle yükümlüler.

Her yeri resen denetleseler işin içinden çıkmak mümkün değil.

Bütün bu hususlar da hukuksal ve politik sorunlar yanında çok ciddi sosyolojik sorunlar da doğuruyor.

Oysa imar kuralları daha makul olsa ve örneğin TAKS yüzde 60-70’lere çıksa, hem yatay mimari çok daha kolay teşvik edlmiş olacak.

Hem de bu yeni kuralların denetimi çok daha kolay olacak.

Böylece emin olun ki evlerin ve binaların estetiği çok daha iyi hale gelecek.

“Tiny House” (Taşınabilir küçük evler) örneği

Benzer bir durum son zamanlarda “tiny house” denilen taşınabilir küçük evler için geçerli.

Büyük kentlerin yakınlarında veya sahil kesiminde bulunan ve normalde imar gelmemiş ve öncesinde tarım alanı olarak kullanılmış olmakla birlikte, halen tarlaların miras vb. yollarla küçülmesi ve sahiplerinin tarımsal kullanımdan vazgeçmesi nedeniyle fiien tarım alanı olarak kullanılmaktan çoktan vazgeçilmiş yerlerde son yıllarda “tiny house” konulması yaygınlaştı.

Bunlar kapalı alanları 40-50 m2’yi geçmeyen, tekerlekli ve taşınabilir bir platform üzerine çok kullanışlı biçimde inşa edilen küçük evler.

Bir tür karavana benziyorlar.

Oldukça kullanışlı ve genelde görünüşleri de çok sempatik ve estetik.

Küçük olduklarından aslında öyle bariz bir imar kirliliği de yaratmıyorlar.

İzmir (Urla, Çeşme, Karaburun gibi), Çanakkale, Balıkesir yakınlarında yaygın olduklarını biliyorum.

Buralarda imarlı arsa ve ev fiyatları son yıllarda anormal derecede yükseldiği için, alt-orta gelirli kesimin çok daha uygun bedelle gerek tüm yıl gerekse yazlık olarak konut ihtiyacını pratik yolla giderebildiği bir olanak haline geldi.

Yani konutta bir anlamda sosyal adaleti sağlama fonksiyonunu sağlıyor.

Bu bağlamda anılan yerlerde artık tarım alanı kullanılmaktan çoktan çıkmış tarla veya bahçelerde bu tür “tiny house”ların bulunduğu küçüklü büyüklü siteler yapıldı ve çoğu da esetetik olarak oldukça güzel görünüyorlar.

Bir anlamda toplumsal ve sosyal bir ihtiyacı da gideriyorlar.

Ne var ki imar kurallarına göre bunlar taşınabilir durumda olsalar bile, eğer bulundukları yerde kanalizasyon/fosseptik, içme suyu ve elektrik sistemi ile bağlantı kurulmak suretiyle “sabitlenmiş” hale gelirlerse ve önleri pergole vs. gibi sabit teşkilatla beslenmişse, artık karavan gibi taşınır “araç” konumundan çıkıyorlar ve imara tabi “yapı” konumuna giriyorlar.

Bu durumda da imarı olmayan yere konulmaları hukuken mümkün olmuyor.

Buna karşın, herhangi bir fosseptik, su ve elektrik şebekesine bağlı olmayanlar ve pergole vs. gibi sabit teşkilatı olmayanlar imar mevzuatına tabi yapı statüsüne girmez.

Örneğin suyu kendi taşınabilir deposundan tedarik eden, taşınabilir pis su tertibatını sağlayan ve güneşten kendi elektriğini sağlayabilen otonom durumda olanlar imar mevzuatına tabi olmadığından, bunların imar gelmemiş tarla, bahçe gibi yerlere konulması hukuka aykırı değil.

Ama kuşkusuz prarikte bunların bu şekilde tamanen otonom konumda işlemesi pek kolay ve sürdürülebilir değil.

Diğer yandan uygulamada belediyeler biraz da gereksiz ve insafsız biçimde bunların üzerine gidyor ve yıkım kararları alıp uygulayabiliyor.

Hatta yıkım kararları bazen yukarıdaki ayırıma dahi dikkat edilmeden hukuka aykır biçimde yapılabiliyor. Yani bağlantısı olmayanlar için bile yıkım kararları alınabiliyor.

Örneğin Urla, Karaburun, Çeşme gibi yerlerde belediyelerin bu tür tiny house’lara özellikle savaş açması oldukça enteresan.

Tam bir sıkı kontrol yapılsa buralardaki binaların belki de yüzde 80’i bir şekilde imara aykırı durumda iken, bunlara gözlerin kapatılıp, aslında estetiği hiç de bozmayan ve sosyal bir ihtiyacı gideren  bu küçük taşıabilir evlere özellikle sosyal demokrat belediyelerin savaş açması size de enteresan gelmiyor mu?

Urla, Çeşme gibi revaçtaki yerlerde astronomik fiyatlara ev satmak isteyen müteahhitlerin ve mülk sahiplerinin menfaatini korumak adına bu küçük evlere savaş açmak sosyal demokratların önceliği mi olmalydı?

Bu konuda daha kesin çözüm ise kuşkusuz bu küçük taşınabilir evlerin varlığını legalleştiren bir yasal düzenlemenin acilen yapılması.

Sonuçta, demeye çalıştığım şey şu:

Çevre ve imar konularında mevcut çok idealist ve çıtayı çok yukarıya koyan kuralları biraz daha makul ve rasyonel hale getirsek, pratikte çevreyi koruma çok daha etkin sağlanacak.

Aşırı korumacılık refleksleri iyi niyetli olsa da pratikte çevre korumayı çok daha zorlaştırıyor ve imar ihlallerini daha da artırıyor.

Kuralları daha makul noktaya çekmek aslında denetimin de daha etkin yapılabilmesini sağlar.

Ali D. Ulusoy kimdir?

Halen Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi İdare Hukuku Anabilim Dalı Başkanı ve öğretim üyesi olan Prof. Dr. Ali D. Ulusoy, 1968 yılı Mersin Mut doğumludur.

Öğretim üyeliği yanında EPDK Hukuk Dairesi Başkanlığı, BDDK Hukuk Danışmanlığı, Başbakanlık Bilgi Edinme Kurulu Üyeliği, TOBB-ETÜ Hukuk Fakültesi kurucu dekanlığı ve İzmir Yaşar Üniversitesi rektör yardımcılığı gibi idari görevlerde bulunmuştur.

ABD Los Angeles California Üniversitesinde (UCLA) iki yıl (2006-2007; 2017-2018) misafir öğretim üyesi olarak kalmıştır. 2011-2014 arası üç yıl Danıştay Üyeliği yapmış ve kendi isteğiyle ayrılıp üniversiteye dönmüştür.

Uzmanlık alanları: İdare hukuku, İdari yargı, Ekonomik kamu hukuku, İdari yaptırımlar, İnsan hakları, Devlet-din ilişkileri.

Lisans: Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi. Yüksek Lisans: Fransa Bordeaux Üniversitesi. Doktora: Fransa Bordeaux Üniversitesi. Doçentlik:2002, Profesörlük: 2008.

 

Yazarın Diğer Yazıları

Yeni Kürt açılımında hayaller ve gerçekler

TBMM’de “oldu-bitti”ye getirilip yangından mal kaçırırcasına üçte iki ile referandumsuz bir anayasa değişikliği planlanıyorsa bu durum açıkça Türklerin çoğunluğundan anayasa kaçırma anlamına gelmez mi?

Erdoğan neden suskun?

PKK Kongre Sonuç Bildirgesi'nin çelişkileri ve sorunları; paralel bir idari yapılanma mı kurulacak?

Rusya modeli mi, muz cumhuriyeti modeli mi?

Devlet adına silah kullanmaya açık çek şeklinde yetki verdiğiniz kimseleri iyi denetleyemezseniz sonradan size kontrol edemediğiniz çeteler olarak geri döner. Sonunda rüzgâr eken fırtına biçer!

"
"