Son günlerde İstanbul Büyükşehir Belediye (İBB) Başkanlığında merkezi idare (İçişleri Bakanlığı) tarafından özel teftiş yapılacağı haberleri üzerine İBB Başkanlığına kayyum mu atanacak şeklinde sorular sorulmaya başlandı.
Anlaşıldığı kadarıyla teftişe neden olan iddia İBB'ye terör örgütleri ile irtibat ve iltisaklı kişilerin işe alınmış olması.
Öncelikle belirtmek gerekir ki hukuken böyle bir suçlama ile İBB Başkanı yerine kayyum atanması mümkün değil.
Çünkü kanuna göre (Belediye Kanunu m.45) belediye başkanlığına kayyum atanması için başkanın "terör veya terör örgütlerine yardım ve yataklık suçlarından" dolayı görevden uzaklaştırılması veya tutuklanmış olması gerekiyor.
Bu nedenle başkan yerine kayyum atanabilmesi için belediyeye alınan personelin değil bizzat başkanın terör örgütü üyeliği veya örgüte yardım ve yataklıktan dolayı hakkında ceza soruşturması açılması sonucunda İçişleri Bakanı tarafından görevden uzaklaştırılması ya da bu suçlama nedeniyle ceza mahkemesince tutuklanmış olması gerekli.
Öte yandan suçlamanın terör örgütüne "irtibat ve iltisaklı" olması da yeterli değil; bizzat örgüte üyelik veya somut olarak "yardım ve yataklık" şeklinde olması gerekiyor.
İBB'ye alınan binlerce kişiden bazılarının örgüte yardım ve yataklıkla suçlanmasının (eğer bu suçlama doğru olsa bile) işe alımlarda imzası olan belediye yöneticilerinin de otomatik olarak örgüte yardım ve yataklık suçunu işlemeleri anlamına gelmeyeceğini anlamak için her halde hukukçu olmaya bile gerek yok.
Dolayısıyla hukuken bence İBB yönetimine böyle bir suçlama ile kayyum atanması mümkün görünmüyor.
Hukukun ağzı, yüzü, kolu, kanadı ve her tarafı kırılıp parçalanarak ve hukuk ayaklar altına alınarak böyle bir şey yapılmayacaksa tabii.
Seçilmiş kişi görevinden ne kadar uzaklaştırılabilir?
Diğer bir olasılık ise hakkında herhangi bir suçlama ile ceza soruşturması veya kovuşturması açılması halinde belediye başkanı hakkında İçişleri Bakanı tarafından "görevden uzaklaştırma" kararı verilmesi. Bunun için suçlamanın mutlaka terör üyeliği veya örgüte yardım ve yataklık olması gerekmiyor. Başka bir suçlama da olabiliyor.
Görevden uzaklaştırma aslında geçici bir tedbir. Başkanlığı düşürmüyor. Sadece soruşturma ve kovuşturma süresince başkanlığı geçici olarak askıya alıyor.
Bu süreç içinde ise başkanın yerine belediye meclisi tarafından bir "başkan vekili" seçiliyor.
İBB Meclisinde çoğunluk Cumhur İttifakı'nda olduğu için, illa gemileri yakıp böyle bir yola tevessül edilecekse, kayyuma gerek olmadan bu yolun işletilme olasılığı daha fazla gibi.
Ne var ki hukuken böyle bir yola gidilmesi için hiçbir haklı sebep görünmüyor.
Bu yola gidilmesi için belediye başkanının gerçekten çok ciddi bir suç işlemiş olması ve böyle bir ciddi suç işlediğine dair ciddi ve somut kanıtların bulunması gerekiyor.
Mevcut İBB Başkanı açısından böyle bir durumun söz konusu olmadığı ise gayet açık ve net.
Aksi bir uygulama tüm kamuoyunda hukuksal değil siyasi bir operasyon olarak algılanacaktır ve hem de halkın oyuyla iki kez seçilmiş mevcut Başkan'a yapılmış çok büyük bir haksızlık olarak görülecektir.
Böyle bir haksız operasyonun cezası da halk tarafından ilk seçimlerde mutlaka kesilecektir ve ters tepecektir.
Zamanında şiir okuduğu için yapay biçimde hapse atılan eski İBB Başkanı ve mevcut Cumhurbaşkanında olduğu gibi.
Yani böyle bir operasyon ülkeye sadece yeni bir (potansiyel) Cumhurbaşkanı kazandıracaktır.
İktidar çevrelerinin siyaseten kendi ayaklarına bu şekilde kurşun sıkacaklarını zannetmiyorum.
Belediye mevzuatında reform aciliyeti
Bu olaydan bağımsız olarak Belediye Kanununda belediye başkanlığının ve meclis üyeliğinin boşalması ve ya soruşturma ya da tutuklamaya maruz kalmaları halinde yerlerine yapılacak seçim konusunun acilen yeniden düzenlenmesine ihtiyaç var.
İlk iktidar değişiminde en başta yapılması gereken reformlardan biri bu.
Mevcut durumda belediye başkanlığı veya meclis üyeliğinde (ölüm, ağır hastalık, başka göreve seçilme, istifa gibi nedenlerle) boşalma olması durumunda yeni seçime ne kadar süre kalırsa kalsın yerine yapılacak seçim halk tarafından değil, belediye meclisi tarafından yapılıyor.
Bu durum aslında Anayasaya açıkça aykırı. Çünkü belediye başkanı aslında karar organı konumunda ve Anayasaya göre yerel yönetimlerin karar organlarının halk tarafından seçilmesi zorunlu.
O halde yapılması gereken, acil bir kanun değişikliği ile başkanlıkta boşalma halinde yeni seçime 1 yıldan fazla süre kaldıysa başkanı mutlaka halkın seçmesinin öngörülmesi.
Seçime 1 yıldan az süre kaldıysa seçim belediye meclisince yapılabilir. Ancak bu durumda meclisçe seçilecek yeni başkan veya vekilin sadece boşalan başkanın mensup olduğu siyasi partiyi temsil eden belediye meclisi grubundan seçilebilmesi kuralı getirilmesi daha adil olur.
Böylece şu andaki İstanbul ve Ankara büyükşehir belediyelerinde olduğu gibi halkın seçtiği başkanın mecliste çoğunluğu olmamasından kaynaklı meşru temsil sorunu ortadan kalkar.
Hatta iktidar değişir değişmez bu yönde bir kanun değişikliği yapılabilirse, mevcut İstanbul veya Ankara belediye başkanlarının Cumhurbaşkanlığı seçiminde aday olmaları halinde belediye başkanlıklarının halk tarafından seçilmemiş muhalif tarafa geçmesi sorunu da çözümlenmiş olur.
Öte yandan mevcut durumdaki kayyum düzenlemesi de açıkça Anayasaya aykırı.
Kanundaki kayyuma ilişkin hükmün acilen yürürlükten kaldırılması şart. Çünkü Anayasa yerel yönetimlerin asli karar alıcılarının halk tarafından seçilmesini zorunlu tuttuğuna göre, vali veya kaymakamlar gibi merkezi idare memurlarının kayyum olarak belediye başkanlığına geçici nitelikte dahi getirilmesi anayasal yönden mümkün değil.
Belediye başkanlarının hangi suç olursa olsun ciddi bir suç işlediğine dair somut bir soruşturma ve kovuşturma varsa ve somut kanıtlar ortadaysa, çok zorunlu hallerde yerlerine yukarıda belirtilen çerçevede belediye meclisi üyeleri arasından vekil seçilmeli.
Belediyeler gibi yerel idarelerin gerek görev alanları gerekse seçilmiş organları merkezi idareye karşı bizzat Anayasa'nın açık hukuksal koruması altında. Bu konu beğenilmeyen mevcut Anayasanın bile en çok önem verdiği hususlardan biri.
İçişleri bakanına verilen görevden uzaklaştırma yetkisi ise bizzat Anayasa'da öngörüldüğü için -Anayasa değişmedikçe- kanunla kaldırılamaz. Ancak bu yetkinin kanunla çok ciddi biçimde ve demokratik ilkelere uygun olarak büyük ölçüde sınırlanması mümkün.
Sonuçta belediyeler gibi yerel yönetimler, merkezi idarenin ölçüsüz ve keyfi müdahalelerine karşı anayasal seviyede önemli bir korumaya alınmış durumda.
Merkezi idareden ve siyasi iktidardan gelecek keyfi ve hukuk dışı operasyonlar açıkça hukuka aykırı olacağı gibi, siyasi bazda da bumerang gibi ters tepme olasılığı çok yüksek görünüyor.