22 Aralık 2021

Aydınlar ne işe yarar?

Doğru olan, aydın ve akademisyen için, siyasetin ve sivil toplumun bizzat içine girip göbek bağıyla bağlanmadan, mümkünse dışında, hiç olmazsa danışman konumunda biraz daha kenarda kalmak

Nobel ödüllü Meksikalı yazar Octavio Paz, en ünlü eseri olan Yalnızlık Dolambacı'nda, Meksikalı aydınlar ile Avrupa ve ABD'li aydınlar arasındaki önemli bir farka dikkat çeker.

Yazara göre Meksikalı aydınlar, sürekli olarak politikaya ve yönetim kademelerine bizzat el atıp, ülke yönetiminde doğrudan söz sahibi olmak isterler. Bu durum ise aydınların gerçek fonksiyonunu yerine getirememesine yol açar. Zira aydının asıl işi, her şeye eleştirel bakmaktır. Oysa politikaya ve yönetim kademelerine girdiğinizde ve elinizi taşın altına koyduğunuzda bu kadar eleştirel davranma lüksünüz yoktur. İktidarda siyaset yapsanız iktidara karşı, hatta muhalefette politika yapsanız bile içinde olduğunuz muhalif kuruma karşı yeterince eleştirel olamazsınız.

Bu nedenle böyle toplumların gerçekten ilerleme şansları çok düşüktür.

Avrupa ve ABD'de ise aydınlar genellikle siyaset ve yönetimin doğrudan içine girmezler. Siyaset ve yönetimin biraz da olsa dışında kalıp, siyaseti ve yönetimi eleştirel bakış açılarıyla dışarıdan ve dolaylı biçimde etkilemeye çalışırlar.

Bu durum onlara gerçek manada özgürlük ve serbestlik sağlar. Toplumu gerçekten olması gereken doğru ve ideal noktalara doğru yöneltmeye çalışmalarını sağlar. Çünkü eleştirel bakma özgürlükleri kısıtlanmış olmaz.

Modern demokrasilerde aydının/entelektüelin gerçek fonksiyonu budur.

Sanırım Octavio Paz'ın Meksika için tespiti Türkiye için de geçerli.

Her aydın entelektüel midir?

Entelektüel sıfatını "aydın" sıfatından biraz daha dar algılıyorum.

Benim gözümde aydın, daha genel anlamda, toplumdaki iyi eğitim almış, ortalamanın üstünde kültür ve eğitim seviyesine ulaşmış, belli seviyenin üstündeki nitelikli kişilerin genel adı.

Entelektüel ise, aydınlar içindeki biraz daha sofistike zevklere ve niteliklere sahip daha üst rafine toplum katmanını ifade ediyor.

Bu bağlamda "aydın" biri de çekirdekten siyasete atılıp siyaset kademelerinin basamaklarını çıkarak siyasette bir noktaya gelebilir ve bunda sakınca yok.

Ne var ki salt "aydın" olması, bir anda tepeden inme üst bir siyasi posta getirilmesine yeterli olmamalı. Çünkü böyle bir "lütuf" kendisinin o siyasi kuruma karşı eleştirel olma özgürlüğünü anında ortadan kaldıracaktır. Bu durum o aydını da asıl fonksiyonunun dışına itecektir.

Siyaset meslek midir?

Doktora için bulunduğum Fransa'da bana en ilginç gelen şeylerden biri, hangi parti olursa olsun hiç kimsenin siyasette tepeden inme siyasi bir konuma gelmesinin mümkün olmamasıydı.

Milletvekilleri, parti liderleri ve parti üst yönetimleri ile belediye başkanları mutlaka o partinin siyasi basamaklarını belli süreçlerden geçerek çıkmış kişilerden oluşuyordu.

Daha dün idarede bürokratlık, üniversite hocalığı, sendikacılık veya iş adamlığı yapan biri bugün pat diye milletvekili olamıyor orada. Siyasette yükselmek için parti içinde mutlaka belli kademelerden geçmek gerekiyor.

Bizde ise siyasette önemli konumlara tepeden inme gelivermek oldukça vakayı adiyeden.

Seçimden çok kısa süre önce idarede bürokratlık veya üniversitede hocalık yaparak hukuken objektif ve tarafsız davrandığı varsayılan kişi bir anda üç gün içinde bir siyasi görüşün yılmaz savunucusu ve sözcüsü olarak o siyasi partinin üst konumlarının karar mercilerine geliveriyor ve kimse bunu anormal karşılamıyor.

Demek ki bu olgu Meksika ve Türkiye gibi üçüncü dünyaya özgü anomalilerden biri.

Çözümü ise bence, siyasi parti yapılanmalarının daha demokratik biçimde tabana yayılması.

Siyaseti tabana yaymak

Siyasi parti başkanlarının ve üst yönetimlerinin, partide belli kademelerde belli süre bulunmuş üyeler arasından, en az bir yıl partiye üye olarak aidat ödemiş tüm üyelerin direkt oyuyla seçilmesi ve milletvekili adaylığının mutlaka önseçimle olmasının zorunlu olması çok önemli bir başlangıç olabilir.

Tepeden inmecilik ve yozlaşmış delege popülizmi ve otokrasisi maalesef siyaseti kanser gibi sarmış durumda.

Bu arada sorun sadece siyasetle sınırlı değil.

Özellikle akademisyenlerden bazıları aynı zamanda hak savunuculuğu bazında doğrudan sivil toplum örgütlerine angaje olduklarında da benzer bir sorun ortaya çıkıyor.

Objektif ve tarafsız olması gereken akademisyen, bir anda konunun sadece belli bir tarafı lehinde konumlanmak zorunda kalıyor. Bu durum ise eleştirel özgürlüğünü ve tarafsız objektif konumunu sekteye uğrattığı gibi, güvenilirliğini de zayıflatıyor.

Doğru olan, aydın ve akademisyen için, siyasetin ve sivil toplumun bizzat içine girip göbek bağıyla bağlanmadan, mümkünse dışında, hiç olmazsa danışman konumunda biraz daha kenarda kalmak.

Yazarın Diğer Yazıları

Kürt sorunu çözülemez, kimse kimseyi kandırmasın!

Tüm vatandaşlara tanınmış haklardan Kürtleri de yararlandırmak, yani “eşit vatandaşlık hakları” yeterli mi? Yoksa Kürt kimliği hukuksal boyutta resmen tanınmadıkça ve korunmadıkça Kürtler açısından gerçek çözüm sayılmayacak mı?

Özgür Özel’in liderlik sınavı

Sayın Yavaş’ın partiden dışlanıp, bağımsız aday olması durumunda ise, pekâlâ mümkün olan kazanması halinde CHP bir kez daha kaybetmiş olacak. Bunun faturası da kuşkusuz Sayın Özel’e kesilecek ve büyük olasılıkla genel başkanlıkta kalması mümkün olmayacak. Belki de siyasi yolculuğunun sonuna gelecek

İki bakan, iki farklı performans: Milli Eğitim ve Dışişleri

Batı dünyasının laiklik dahil, demokrasi, hukuk ve insan hakları standartlarına uymayı ayak bağı gören siyasi iktidarların ülkeyi Batı’dan uzaklaştırmasına izin vermemek, bu ülkenin gelecek kuşaklarına karşı en önemli borcumuzdur

"
"