2011-2013 arasında 100 dolar seviyesinde seyreden petrol fiyatının bugün 33 dolar düzeylerine inmesi şaşırtıcı değil belki. Şaşırtıcı olan maliyeti 1-2 dolar arasında değişen bir ürünün fiyatının 100 dolarları bulmuş olması. Ama işte o yükselişin ardındaki mekanizmayı anlayınca zaten hayatın da sırrına (!) ermiş oluyorsunuz. Yani öyle kolay değil. Lakin fiyat artışının olmasa da düşüşünün ardında yatanları daha kolay anlayabiliriz sanırım. Bunu anlayınca da Suriye ve Irak’taki savaşın ardında mezhep kavgası mı var, yoksa temelinde bu bir petrol mücadelesi mi, karar verebiliriz. Hatta belki Sünni-Şii mezhep kavgasının “kara altın” savaşı bağlamına nasıl yerleştirilebildiğini de görebiliriz. Hadi deneyelim:
BİR: Her şeyden önce şunu söylemek lazım ki, Washington yönetiminin Rusya’yı petrol fiyatlarını dibe vurdurarak dize getirmek gibi bir stratejik hedefi var. Zira Ukrayna krizinde Kırım’ı ilhak ederek fazla ileri giden Rusya’nın bir petrol ve doğalgaz ülkesi olarak sivrilmesini ve yeniden bir süper güç olarak belirmesini istemiyor.
İKİ: ABD Ortadoğu’daki emellerine ulaşmada çoğu kez bir piyon (dileyenler “stratejik müttefik” terimini de yeğleyebilir) olarak kullandığı Suudi Arabistan ile bu hedefinde ortak. Riyad bu stratejik ittifak uyarınca petrol arzını ihtiyacın günde yaklaşık 2 milyon varil üzerinde tutarak petrol fiyatlarının düşmesini tetikliyor.
ÜÇ: Dünya petrol rezervlerinin üçte ikisini ellerinde bulunduran 12 ülkenin oluşturduğu OPEC’in (Petrol İhraç Eden Ülkeler Teşkilatı) en büyük petrol ihracatçılarından olan Suudi Arabistan’ın derdi ise Batı ile temmuz ayında yaptırımların hafifletilmesini de öngören bir nükleer anlaşma imzalayan İran. Riyad yönetimi geleneksel hasmı İran’ın petrol ihracatını yaptırımlar öncesindeki düzeyine çıkartması halinde büyük bir bölgesel güç olarak sivrilmesini istemiyor. Bu yüzden fiyatların aşağı çekilmesi stratejisiyle Rusya kadar İran’ın da vurulması hedefleniyor.
DÖRT: Tabii Washington ile Riyad’ın bu oyunun tamamında müttefik olduklarını söyleyemeyiz. Amerika ile Suudi Arabistan’ın bu “kara altın” mücadelesinde belirli bir kademede hasım konumları da var.
BEŞ: Suudi Arabistan piyasa payını koruyabilmek için petrol fiyatlarını aşağıya çekerken, bir yandan da kaya petrolü gibi yeni ve yüksek maliyetli bir ürünün üreticisi olan ABD’yi de piyasa dışına itmeye çalışıyor. Riyad yönetimi petrol fiyatlarının çok düşük seviyelerde seyreder hale gelmesiyle Amerikan kaya petrolü üreticilerinin üretime devam edemeyecek bir duruma geleceğine ve neticede Suudi Arabistan’ın bölgedeki hegemonyasını koruyacağına inanıyor.
ALTI: Petrol fiyatlarının düşük tutulması şeklindeki genel strateji meyvelerini geçen yıldan verdi ve Rusya ekonomisine darbe vuruldu. İhracat gelirlerinin yaklaşık 58'i petrol ve doğalgaz olan Moskova dibe vuran petrol fiyatları ile ekonomik bir darboğaza girmiş durumda. Uzmanlar Rus ekonomisinin 2016’da sıfıra yakın büyüyeceğini öngörüyorlar.
YEDİ: Ancak düşük petrol fiyatları gelirlerinin yüzde 90’ını petrolün oluşturduğu Suudi Arabistan’ı da vuruyor. Riyad yönetiminin bu sebeple 2015 yılı sonundaki bütçe açığı 98 milyar dolara ulaşmış durumda. Bir başka deyişle, ülkenin bütçe açığı Gayri Safi Yurtiçi Hasılasının (GSYH) yüzde 15'ine erişmiş halde. Biz buna güzel Türkçemizde “kendi bacağına kurşun sıkmak” da diyoruz. Ama işte bazen “katil uşak” da olsa, başkasını yakmak için kendi bacağına da kurşun sıkabiliyor.
Peki böyle bir strateji Ortadoğu’daki en yakın müttefiklerinden birini de vuracak ve iflasını hızlandıracak ölçüde riskliyse, ABD neden böyle bir stratejiden medet ummuştu?
Ummuştu, çünkü bu strateji 30 yıl önce işe yaramış ve Afganistan’ı işgal eden Sovyetler Birliği’ne karşı uygulanarak petrolün varil fiyatının 35 dolar seviyelerinden 10 dolar mertebelerine kadar düşmesi sağlanmıştı. Bu da ekonomik darboğaza giren Sovyetler Birliği’nin yıkılışına giden sürecin kapısını aralamaya katkıda bulunmuştu. Bugün de işe yarayabilir ve günde 11 milyon varil ham petrol üreten ve önemli bir ihracatçı olan Rusya’yı vurabilirdi. Ayrıca fiyatlar sonra hızla yükseltilebilir Suudi Arabistan’ın zararı telafi edilebilirdi. Arada da Rusya’ya ve İran’a vurulmuş olurdu!
Tabii bu matematik hesabını yapanların aldırış etmediği bir-iki husus da vardı. Örneğin 1980’lerde fiyatların düşmesine yol açan petrol fazlası, petrol arzının yüzde 20’sine ulaşırken, aynı rakam bugün yüzde 3’ü bile aşmıyordu.
Suudi Arabistan iflasa doğru
Nasıl bir matematikten yararlanılmış olursa olsun, düşen petrol fiyatlarının şu ana kadar belki de en çok Suudi Arabistan’ı vurduğu verilerle sabit:
BİR: Öyle ki, daha önce 2016 gelirlerini 191 milyar dolar olarak bütçeleyen Riyad yönetimi daha sonra bu rakamı 137 milyar dolar olarak revize etmek durumunda kaldı.
İKİ: Bu da, 2015’e nazaran gelirlerin 25 milyar dolar düşmesinin beklendiği anlamına geliyor. İşlerin kötüye gittiğini farkeden yönetim kamu harcamalarını 36 milyar dolar azaltacak önlemler alma yoluna da gitti. Tarihi bir karar alınarak ülkedeki 95 oktan benzinin fiyatı 0,60 riyalden (46 kuruş) 0,90 riyale (69 kuruş) yükseltildi.
ÜÇ: Bütün önlemlere rağmen, Uluslararası Para Fonu (IMF) yayınladığı son raporda, Suudi Arabistan’ın karşı karşıya olduğu sıkıntılara dikkat çekerek petrol fiyatlarındaki düşüşün aynı hızla devam etmesi halinde, ülkenin 5 yıl içerisinde iflas edebileceğini duyurdu.
DÖRT: Petrol fiyatlarındaki aşağı yönlü hareket başlamadan önce Suudi Arabistan’ın 750 milyar dolarlık döviz rezervi bulunuyordu. Ağustos 2015 verilerine göre rezervler 654 milyar dolara kadar gerilemiş durumda.
BEŞ: Ülkenin iktisadi verilerindeki bozulma askeri harcamalarda kısıntıyı beraberinde getirmedi. Aksine Suudi Arabistan 2015 yılında 80.8 milyar dolarlık savunma bütçesi ile Rusya’yı geride bırakarak dünya üçüncülüğünü kucakladı.
ALTI: Riyad 2016 bütçesini yaparken ham petrolün varil fiyatını 29 dolardan hesaplamıştı. Ancak bu rakam ilave bir endişe kaynağı olmayı sürdürüyor. Zira eğer ham petrol fiyatları ABD’nin Rusya’yı dize getirmek için ihtiyaç duyduğu ve arzuladığı seviyelere, yani 29 doların altına, hele hele 15-20 dolarlar seviyesine inerse Suudi Arabistan’ın ufku daha da kararacak ve Riyad yönetimi bir anlamda kendi bacağına sıktığı kurşundan akan kanda boğulmuş olacak.
Peki idamlar neyin habercisiydi?
Uzmanlar, yüksek miktarlardaki petrol fazlası rakamlarına ve enerji piyasalarına hakim olan dinamiklere bakarak bu petrol fazlasının 2016’nın birinci ve ikinci çeyreğinde tüketileceğini ve yıl ortasından itibaren petrol fiyatlarının yeniden tırmanışa geçeceğini söylüyorlar. Bu da ABD’ye, Rus ekonomisini dize getirmek için 6 aylık bir zaman sunuyor.
Ancak işte tam da bu noktada görünen o ki, ABD ve Suudi Arabistan’ın zamanlamaları pek de örtüşmüyor. Zira Riyad yönetimi ekonominin bozulmasıyla birlikte ülkede muhalif seslerin artabileceğinden endişe ediyor. Ve bu nedenle de petrol fiyatlarını yeniden yukarı çekmenin hayallerini kuruyor.
Sadece hayal mi kuruyor peki? Elbette ki hayır. Gerçi üretim fazlasını düşürüp bu hususta anlaştığı ABD’ye “madik atma” yoluna gitmiyor. Ama ayağına gelen gollük paslardan yararlanmaya da çalışıyor! Nasıl mı? Mezhep kavgalarını tırmandıracak şekilde Şii alim Nemr’i idam ediyor.
Peki bunu tam olarak niçin yapıyor, ne hedefleyip ne sonuç alıyor, hemen anlatalım:
Piyasalara bas endişeyi, artır fiyatları
Aslında Suudi Arabistan yönetimi aralarında Suudi vatandaşı Şii din adamı Ayetullah Nemr Bakır en-Nemr'in de bulunduğu 47 kişiyi idam ederek piyasalara endişe pompalamak ve bu suretle petrol fiyatlarını üçüncü çeyreği beklemeden tırmandırmak istemişti. Riyad, Şii İran’ın bu idamlar karşısında sessiz kalmayacağını biliyor, mümkünse öfkeye kapılıp sert bir karşılıkta bulunmasını umuyordu. Tahran, mollalar rejiminin Batı’daki eski “kötü adam” algısını diriltecek bir şeyler yapacak, endişelenen Batı da başından önlem anlama yoluna giderek İran’ı yeniden cezalandıracak, belki de eski yaptırımları yeniden geçerli hale getirmenin yollarını arayacaktı.
Serinkanlı Tahran yönetimi bu kanlı Vahabi tuzağına düşmedi. Sınırlı ve kan akmayan bir elçilik baskınıyla yetinildi. Bunun üzerine Riyad bu kez Yemen’deki İran Büyükelçiliğini füzelerle bombalayarak şansını zorladı. Şu ana kadar İran Suudi tuzağına düşen kanlı ya da askeri bir karşılık vermekten kaçınmış görünüyor. Bundan sonrasını göreceğiz.
Ancak işin Riyad’ı içten içe üzen yanı, iki ülke arasında 2 Ocak 2016 günü başlayan gerginliğin ham petrol fiyatlarında ilk 48 saat içinde sadece yüzde 2'lik bir yükselişe neden olması. Uzmanlar, bu artışın da çok uzun sürmeyeceğini, fiyatlar üzerindeki aşağı yönlü baskının devam etmesinin beklendiğini söylüyorlar.
Suudiler şanslarını daha fazla zorlarlar mı bilinmez. Ancak meselenin ilginç görünen yönü, İran ve Suudi Arabistan arasındaki arabuluculuk rolüne ABD yerine Rusya’nın soyunmuş olması. Petrol fiyatlarının düşmesinden mustarip Rusya’nın arabuluculuk teklifinde bulunması ilginç olsa da aslında şaşırtıcı değil. Zira Rusya, İran ve Suudi Arabistan birer petrol monarşileri olarak fiyatlardaki düşüşü isteseler bir araya gelerek nokta koyabilirler.
Mezhep kavgası meselenin neresinde?
Tabii Riyad’ın İran ve Rusya ile bu konuda diyaloğa yönelmesi zayıf bir olasılık. Ancak bunun da nedeni, bölgesel hegemonya kavgasının Riyad’ın gözünü kör etmiş olması. Yoksa İran ile Suudi Arabistan’ın geleneksel Şii-Sünni mezhep kavgasının uçlarında yer almaları değil. Daha doğru bir deyişle, aslında bölgesel hegemonya kavgası Şii-Sünni mezhep kavgasını diri tutan unsur, yoksa tersi belirleyici değil. Mezhep ihtilafı bölgesel hakimiyet yolundaki politikalarına ülke içinde ve İslam dünyasında destek bulmada, kitleleri manipüle etmede Suudilerin işini kolaylaştıran bir faktör.
Yani aslında ortada bir mezhep kavgası var gibi görünüyorsa da, bu, Suudi Arabistan böyle bir manzara resmi vermek istediği için böyle. Zira unutmalıyım, Riyad yönetiminin idam ettiği 47 kişiden sadece 4’ü Şii idi. Geri kalan 43 kişi geçmişte El Kaide’yi finanse eden ve şimdi de IŞİD’e finansman sağlayan bir takım Suudi iş idamlarının beslediği terör örgütleriyle bağlantılı radikal Sünni muhalefetin mensuplarıydı. ABD’nin IŞİD ve el Kaide uzantısı örgütlerle ilgili yoğun baskısı zaten ülkedeki radikal muhalefetin sesini kısmak isteyen Riyad’ı bu adımı atmaya itmişti.
Zira, Riyad ülke ekonomisi kötüye gittikçe, ülkedeki radikal muhalefetin bir ayaklanma çıkarma ihtimalinin artmasından endişe ediyordu. Bu nedenle 43 Sünni’yi idam ederken bunun ülke içinde büyük bir infial yaratmasının önüne geçecek şekilde araya 4 de Şii dahil etmiş ve bu gözettiği denge sayesinde Şii idamlarının daha çok ses getirir olmasını sağlamıştı. Böylelikle Suudi Arabistan, ülke içi sessiz muhalefetin ve radikal Selefi grupların geleneksel Şii kindarlıklarını da okşamış oluyordu. Bu, özellikle de Suriye’de kendi kurup destekledikleri Ceyşu’l- İslam grubunun lideri Zehran Alluş’un Rus uçaklarınca öldürülmesinin ardından intikam duygularıyla kıvranan radikal cihatçı gruplara da destek mesajıydı. Suriye’de Alevileri kafeslere kapatıp canlı kalkan olarak kullanmış Alluş’un ölümünün intikamının bu şekilde alınmış olması, Suudi Arabistan’daki Sünni muhalefetin de gazının alınması anlamına geliyordu.
Riyad yönetimi 2 Ocak tarihli idamlarla her ne kadar İran’a beklediği adımları attıramamış olsa da, bir yandan bu kışkırtma gayretlerine yenilerini eklemeyi sürdürürken, bir yandan da ABD’yi (Türkiye’yi ve IŞİD’i) Irak sahnesinde daha da güçlenen (ve Irak Kürdistanı’nda da dengeleri değiştirebilecek) Tahran’ı dizginlemek yolunda bir şeyler yapmaya ikna etmek için her yolu deneyecektir.
Twitter: @akdoganozkan