01 Nisan 2014

Mart 2014'ün öne çıkanları

Norveç’in belki bir yüzyılda tüketebileceği gelişmeyi Türkiye’de bir aya sığdırdık...

 

Mart ayının en ilginç özelliklerinden biri Norveç’in belki bir yüzyılda tüketebileceği gelişmeyi Türkiye’de bizim bir aya sığdırmış olmamızdı. Bunlar birer “gelişme” sayılmayabilirdi gerçi... Lakin mart ayının sonuna geldiğimizde, ayın başında olup bitenler sanki yıllar mesafesinde arkamızda kalmış gibi hissediyorduk. O nedenle Mart ayının sonunda her bir kategorinin “en”lerini belirlemekte epeyce zorlandım. Alın size geride bıraktığımız mart (2014) ayında medyada öne çıkanlara -ve tabii çoğunlukla çıkmayanlara (!)- kişisel ve mecburen taraflı bir bakış:

 

TÜRKİYE’DE AYIN İNSANI:

Mart ayında Ayın İnsanı, polisin attığı gaz fişeğiyle henüz 15 yaşında hayatını kaybeden Berkin Elvan’ın babası Sami Elvan oldu, kanımca. Sami Elvan 12 Mart akşamı CNN Türk’te Enver Aysever’in Aykırı Sorular programına çıktığında, sadece “ben öksüz kaldım” demedi. Elvan, “Evimin önüne 1 ayakkabı kutusuna her sabah Berkin'in harçlığını bırakacam. İhtiyacı olan alsın, belki katili o zaman verirler bana” şeklinde konuştu. Sami Elvan, Berkin’in toprağa verildiği akşam Okmeydanı’nda silah kullanılan bir kavgada açılan bir ateşle hayatını kaybeden Burak Can Karamanoğlu’nun babasını da telefonla aradı o günlerde. Ateşe benzin taşımanın maharet ve kudret sayıldığı, muktedirlerin ihtilaf ve kavgadan beslendiği, acı yarıştırdığı bir ülkede Elvan, kalktı “onun çocuğu, benim çocuğum, benim çocuğum onun çocuğu... Bundan başkaları çıkar sağlamasın, kimseye bu imkânı vermeyeceğiz” dedi. Evet, Devlet’i Baba zannettiğimiz bu ülkede “bir baba” devlete bakarak bunu dedi! Burada, Türkiye’de, mart ayında cereyan etti bu olay.

 

DÜNYADA AYIN İNSANI

Yaşasaydı 18 Mart 2014’te 20 yaşına basacak olan Ali İsmail Korkmaz, kimi yürek ve gözlerde olduğu gibi, benim için de tanıyıp bildiğimiz dünyada ayın insanı idi. O gün CNN Türk’te Aykırı Sorular programına konuk olan abisi Gürkan Korkmaz’dan İsmail ile ilgili yeni şeyler duyduk. Onun daha bir lise öğrencisi iken okulunda “Toplum İçin Gençlik” adlı bir grup kurduğunu ve bu grupla 3 kez huzurevi ziyaretleri gerçekleştirdiğini, Çocuk Esirgeme Kurumu ziyaretleri yaptığını, Reyhanlı’daki bir ilköğretim okuluna kitap ve kıyafet desteğinde bulunduğunu, engelliler için mavi kapak topladığını öğrendik. 20 yaşına bastığı gün hakkında öğrendiğimiz her yeni bilgi ile o büyüdü, biz küçüldük, ona sunduğumuz dünya küçüldü, sopalar battı ıslak gözlerimize! Bu dünya gönüllü küçük çocuğun dev hikayesini bir de köylüsü Mehmet Ateş kaleme aldı, “Ali İsmail’in Masumiyeti” başlıklı yazısıyla, 30 Mart tarihli Radikal 2’de.

 

AYIN OLAYI

Başına isabet eden gaz kapsülü yüzünden girdiği yaşam savaşını 269 gün sonra kaybeden Berkin Elvan’ın 12 Mart 2014 tarihli cenaze töreni Mart ayının Türkiye’deki en önemli olayıydı. Çok uzun yıllardır teselliyi cenaze törenlerindeki kalabalıklarda arayan Türkiye’nin vicdan cenahı Berkin Elvan’ı da büyük bir insan ve gözyaşı seliyle uğurladı. Berkin için düzenlenen tören Hrant Dink’in cenazesinden sonra görülen en kalabalık uğurlama oldu. Cenazenin gerek Okmeydanı Cemevi’nden kaldırılıp Şişli’ye götürülüşü, gerekse de Şişli’den Feriköy mezarlığına nakledilişi sırasında herhangi bir olay yaşanmadı. Çünkü ortalıkta polis yoktu. Kolluk kuvvetleri, İstanbul Valisi’nin attığı ve törenin bittiğini ilan ettiği tweet’i 10 dk içinde “atış serbest” olarak kendi dillerine tercüme etmişlerdi bile. Tabii akabinde bilin bakalım ne oldu? Evet, “olaylar patlak verdi.” Ve Okmeydanı’nda lambalar söndürüldü. Ve karanlık bir namludan çıkan bir kurşun Burak Can Karamanoğlu adındaki 22 yaşında bir gencimizin hayatına mal oldu.

 

AYIN HABERİ

Ayın haberi, 27 Mart tarihinde YouTube’a “Seçim Güdümü” hesabından sızdırılan bir dinleme kaydı içinde geçen “gerektiğinde bir imkân gibi de değerlendirilmeli bu konjonktürde” cümlesinde “potansiyel olarak” saklıydı. Milli güvenliğimizden sorumlu olmakla yükümlü dört zatın Dışişleri Bakanlığı’nda Suriye ve Süleyman Şah Türbesiyle ilgili görüşmesinde akıllara durgunluk veren epeyce bir cümle sarf edilmişti. Ancak görüşmenin içeriğine yayın yasağı getirildiği için, bu cümlelerin anlamını ana akım medya ile hükümet yanlısı gazete ve televizyonlarda bulma şansımız yoktu. Memleketimizde “haber” haline gelme şansı bulamayan bu “malzeme” “ayın haberi” unvanına Guardian, New York Times, Der Spiegel gibi uluslararası medya organları aracılığıyla uzanmak zorunda kalıyordu. Bu da bizi “extraordinary” bir ülke yapmazsa ne yapıyordu, sorarım size! Ve birileri bu başarılarımızı niye çekemiyordu. Got it?

 

AYIN MANŞETİ

Posta gazetesinin 20 Mart 2014 tarihli “Milli İrade Tapetaklak” başlıklı haberi mangalda kül bırakmazken göklere çıkardığımız “milli iradenin” yine o iradenin bazı temsilcileri tarafından Meclis kürsüsünden ifade imkânı bulamayışını çok güzel yansıtıyordu. Söz konusu manşetin altında şöyle deniliyordu: “TBMM dün 17 Aralık rüşvet operasyonundan sonra istifa eden 4 eski bakan hakkında savcılığın hazırladığı fezlekelerin görüşülmesi için olağanüstü toplandı. İçinde telefon tapelerinin de bulunduğu fezlekelerin Meclis kürsüsünden okunmasını ve halka duyurulmasını AK Partili vekiller engelledi.”

 

AYIN HABERCİSİ

Türkiye’nin en iyi yazarı kim? Bilemiyorum. Ama son dönemlerde kulağımıza en iyi haber üfleyen isimlerden birinin Hürriyet Washington Temsilcisi Tolga Tanış olduğu kesin. Tanış’ın gazetesinin ağır topları ve ağır manşetleri arasında fazla bağırıp çağırmadan ABD’den kaleme aldığı ve araştırmacı bir nitelik de taşıyan haber ve yazıları habere susadığımız şu “gerçeğin çölünde” çoğu kez ışıl ışıl parlıyor. Onun 16 Mart 2014 tarihli “Rüşvet Çarkının Merkezi Dubai” ve 23 Mart 2014 tarihli “Eski İran’ın off-shore’u Türkiye” başlıklı yazıları kendisine Mart ayının habercisi dememiz için yeterli bence.

Bu arada, mart ayında bir de ayın video-habercisi varsa, bu, büyük bir emek ve titizlikle hazırladığı Berkin Elvan’ın Cenaze Töreni (11-12 Mart 2014; Okmeydanı-Taksim-Feriköy mezarlığı) konulu video-röportajıyla kesinlikle Fatih Pınar idi.

 

AYIN TV PROGRAMI

Artı 1 TV’de Can Dündar’ın hafta içi her akşam hazırlayıp sunduğu Canlı Gaste olağanüstü gelişmelerin yaşandığı mart ayında cesur ve kaliteli haberciliğiyle habere susamış vicdan ve akıl sahibi insanları ekrana kilitleyerek “Ayın TV Programı” oluyor, bazen umudun, bazen kara bir öfkenin bazen de çaresizliğin fotoğrafını oturma odalarımıza taşıyordu. Bazen de, acı ama -özellikle de evladını kaybeden iki acılı babayı, Halil Karamanoğlu ve Sami Elvan’ı aynı anda ekrana taşıdığı günkü programda olduğu gibi- bu memleketteki en temel ortaklığımızın acılardaki ortaklık duygusu olduğunun altını kalın çizgilerle çiziyordu.

 

 

AYIN ÖNGÖRÜSÜ

Ayın öngörüsü diye bir şey varsa, “seçimler sadece Türkiye’nin son halini daha iyi görebilmemize yardımcı olacak, sonra bize başımızı ellerimiz arasına alıp kara kara düşünmek düşecek,” diyen Nuray Mert’e aitti kanımca. Mart ayında yayın hayatına başlayan internet tabanlı gazete Diken (com.tr) için kaleme aldığı –“Hastalandım, ruhum bulandı, sandığa gidemeyeceğimbaşlıklı (26 Mart 2014) yazısında Mert, sadece 30 Mart yerel seçimleri öncesinde kişisel bir siyasi öngörüde bulunmuyor, bir yandan “demokratik mücadelede ısrar, siyasetin demokratik sınırların ne ölçüde dışına savrulmuş olduğunu görmezden gelmek demek değildir” derken, diğer yandan da “Newroz gecesi Twitter’ı yasaklayan bir iktidarla hiçbir şey olmamış gibi yola devam etmeyi içime sindiremiyorum” diyordu.

Mart ayında isabetli bir öngörüye sahip bir diğer isim de KONDA Araştırma şirketi Yönetim Kurulu Başkanı ve yazar Tarhan Erdem oldu. Epey bir zamandır CHP taraftarı seküler kesimde çeşitli eleştirilere maruz kalan ve itibar edilmeyen KONDA’nın 22-23 Mart 2014 tarihinde yaptığı saha çalışmasının sonuç raporu 30 Mart yerel seçimlerinde sandıktan çıkan sonuçla büyük ölçüde örtüşüyordu. 

 

AYIN EN İYİ KÖŞE YAZISI

Mart ayında isabetli değerlendirmeler içeren epeyce yazı yer buldu medyada. Ancak iki tanesinden özellikle bahsetmek gerek. Biri, Orhan Gazi Ertekin’in 16 Mart 2014 tarihli Radikal 2 için kaleme aldığı “Berkin ve Haydutlar” başlıklı yazısı. Şöyle diyordu yazının bir yerinde Ertekin: “Şunu bir kenara yazalım: Masumiyet ve isyan zannedildiğinin tersine daima yan yana oldu.”

Mart’ta anmaya değer yazılardan biri de Taraf gazetesi yazarı Mücahit Bilici’den geldi. Bilici, gazetesinin 5 Mart 2014 tarihli nüshası için kaleme aldığı, “Türkiye’nin Kayıp Anayasası” başlıklı zihin açıcı yazısında şöyle diyordu: “Türkiye bu yüzyıllık kayıp anayasayı bulmak için gerekli zihnî/ tecrübî eğitimden geçiyor, zaman tünelinde postalanmış bu hediyeyi açmak ve o leziz yemeği yemek için gerekli hazırlık ve açlığı tecrübe ediyor.”

 

AYIN EN EĞLENCELİ KÖŞE YAZISI

“Fener’in Başına Gelen İşlerin Bir Sebebi Var” başlıklı yazısıyla Selahattin Duman, mart ayının belki de en eğlenceli köşe yazısına 11 Mart 2014’te Hürriyet gazetesinde imza attı. Vatan gazetesinden ayrıldıktan 1 yıl sonra Hürriyet’te spor yazıları yazmaya başlayan Selahattin Duman’dan “ne ofsaytı ya, bal gibi goldü abicim” tarzı uzman (!) yazılar zaten beklemiyorduk. Ama o bizi epeyce şaşırttı ve muazzam bir araştırmacı gazetecilik (!) örneği sergileyerek, “paralel devlet ne diye durumdan vazife çıkarıp savcılarını Fener’in üzerine saldı” sorusuna verilebilecek cevap için tarihteki delillerin izini sürdü. Üstelik buldu da. Selahattin Duman’ı ve onun bal tatlısı kalem ve üslûbunu özlemişiz.

Bu arada Selahattin Duman, ilk yazısında Vatan’dan niye ayrıldığını da açıkladı: “Sırf ‘seyrek bıyıklı asabi şahsiyeti’ yatıştırmak, memleketin ruh halini düzeltmek için medya sektörüne giren iyi niyetli bir insanı daha da üzmemek için ona evladından görmediği iyiliği ben yaptım..
Yollarımızı ayırdık..”

Evet, şok, şok, şok!!! :)

 

AYIN EN UFUK AÇICI FİKİR YAZISI

Mart ayında ufkumuza fikir jimnastiği yaptıracak bir makaleye pek denk gelemedim ben. Muhtemelen günlük olayların, tapelerin, demeçlerin, nefretlerin, öfkelerin insan ufkunu kabuslara mıhlayan lezzetsizliği yüzünden ben görememiş, seçememişimdir, mazur görün.

 

AYIN MEDYA ANALİZİ

Sadece gazeteci kimliğiyle değil isabetli medya analizlerine yer veren değerlendirmeleriyle de tanıdığımız Doğan Akın, Demirören’in Sıvı Hali ve Gözyaşı Kirlenmesi” başlıklı yazısıyla mart ayının en önemli medya eleştirilerinden birini kaleme aldı. Bazı medya patronlarının “iktidar mahfillerinden gözyaşıyla ısırık rica eden servetlerinin” kimi imkânsızlıkları satın alamayacağını savunan T24 Genel Yayın Yönetmeni Akın, özellikle bir medya patronunun “bildiğimiz lisanda ağlamadığının” da çok güzel altını çiziyordu.

 

AYIN KİTABI:

Türkiye’de Siyasal Şiddetin Boyutları” (İletişim Yayınları) başlıklı kitabıyla Güney Çeğin ve İbrahim Şirin Mart ayının en iyi kitaplarından birine imza atmış oldular. Devleti, Charles Tilly gibi “parçalanmış tiranlık” olarak tanımlayan Çeğin ve Şirin, iktidarların ürettikleri tehditler üzerinden kendi meşruiyetlerini kurduklarını gösterirken, linç kültürü ve paramiliter yapılanmalara açık siyasal kültürümüzün barındırdığı tehlikelere de işaret ediyorlar.

 

AYIN DEMECİ:

 “Tanrılar aşkına, beni çabuk bu ülkeden çıkarın kimsenin göremeyeceği bir yerde saklanayım, ya da öldürün, denize atın.” (Kral Oidipus, Sofokles) şeklindeki demeç Mart 2014’e “cuk oturabilirdi” belki. Ama Erdoğan Özmen’in yüzlerce yıl öncesinden anımsattığı bu cümle pek “güncel” sayılmazdı. O nedenle gerçek güncele (!) bakmak lazımdı. O yüzden bence ayın demeci, bu ülkenin en az yarısının bir dizinin “sezon finalini” izleme beklentisi içinde olduğu 25 Mart 2014 tarihinde Diyanet İşleri Başkanlığı’ndan geldi. Ve başkanlık “yüce dinimizin inanç değerlerini ve ahlaki umdelerini aşındırmaya yönelik her tür ifrat ve tefrit karşısında vatandaşlarımızı doğru bilgilendirme sorumluluğunu müdrik olarak, ortaya çıkan gelişmeleri dikkatle” ele almış olacak ki, “ülkemiz, kalıcı sonuçlar doğurabilecek büyük bir fitne ve imtihandan geçmektedir” dedi ve “toplumun özsel varlığını sarsmaya yönelik kriminal, spiritüalist ya da gnostik ve mesiyanik akımlardan beslenen modern hurafeler karşısında” aziz milletimizi uyardı.

Çok şükür! Artık huzur içinde uyuyabiliriz. Tarık Günersel’in eski bir şiirinde dediği gibi, “herşey çok berrak şimdi!”

Hatta, “Herşey az, ve bitti!”

 

 

Twitter: @akdoganozkan

 

 

Yazarın Diğer Yazıları

Orta Doğu’da Arap sonbaharı

Batı’nın lacileri giydirdiği neo-Ladinist Colani güçlerinin Şam’a girmesi ve Esad’ın ülkeyi terk etmesinin ardından Suriye’de bir dönem bitti. Muzafferlerin sevinç çığlıkları yanıltmasın, kötü günler bitmiş ve şimdi sırada daha kötü günler de olabilir

Savaşın ekseni Türkiye sınırına dayanırken

İlk bakışta Lübnan ateşkesi akabinde, İran-Hizbullah ikmal hattını kesmeye yönelik bir hamle gibi görünen Suriye’deki cihatçı taarruzu en çok Tel Aviv’i sevindirmiş olabilir ama en çok Şam’ı mı, Tahran’ı mı, yoksa Ankara’yı mı üzecek, bunu söylemek için çok erken

‘Bibi’yi tutuklayanı yakarız’

“Kurallar temelli uluslararası düzen”, Uluslararası Ceza Mahkemesi’nin Netanyahu ile Gallant hakkında alacağı tutuklama kararını önce 5 ay geciktirdi, şimdi de “sakın ha, tutuklarsanız yakarım sizi” deme yolunu seçiyor

"
"