Bundan tam bir yıl önce bugün Suriye Savaşı’nda “sonun başlangıcı” diyebileceğimiz çok önemli, tarihi bir dönemeç aşılmıştı!
Ne olmuştu ve nasıl bir dönemeç geçilmişti 27 Haziran 2015’te, bir hatırlayalım! Ve Ankara için son bir yılda tarihin nasıl ve ne yönde ilerlediğini, gelişmelerin Türkiye’yi bugün hangi noktaya getirip hangi seçeneklerle başbaşa bıraktığını görmeye çalışalım:
Önce kısa ve genel bir arka plan bilgisi: Bundan yaklaşık bir yıl önce, BBC’ye göre, Türkiye’nin Mürşitpınar sınır kapısından güneye sızan 50 kadar IŞİD militanı Kobani kentine saldırılar düzenleyerek 200’den fazla kişinin ölümüne sebep olmuştu. Ancak militanlar, Kürt gruplarca (YPG/YPJ) püskürtülmüş ve Suriye’nin Rojava bölgesinin en önemli kenti geçen yıl tam da bugün, 27 Haziran 2015’te bütünüyle Kürt güçlerin denetimi altına alınmıştı. Bu, IŞİD için Suriye’de “sonun başlangıcı” nitelikli bir gelişme oldu.
Gerçekten de geçen bir yıllık sürede IŞİD’in hem Suriye hem de Irak’ta ciddi toprak kayıpları yaşadığı görüldü. Palmira’yı Suriye Ordusuna, Felluce’nin neredeyse tamamını Irak Ordusuna karşı yitirdi örgüt. Bu Haziran ayında da Menbiç’te çepeçevre kuşatıldı. Ve bugün geldiğimiz noktada, örgütün savaşçı unsurları Suriye’nin kuzeyinde ve güneyinde birbirinden yalıtılmış durumdalar. Kuzeyde Halep, Cerablus ve Rakka bağlantısı da kesilen IŞİD, güneyde de bir taraftan Rusların desteğindeki Suriye Arap Ordusunca, bir taraftan da Amerikalıların desteğindeki Suriye Demokratik Güçleri’nce (SDG) sıkıştırılıyor. Ve bu güçler IŞİD’i merkezi olan Rakka’da da kuşatmaya hazırlanıyorlar.
Bunlar sahada son bir yıl içinde olup bitenler. Şimdi de son bir yıl içinde Suriye cephesinde olup bitenleri Ankara perspektifinden değerlendirelim. Ve görelim, son 1 yıl Türkiye açısından nasıl yaşandı:
BİR: Suriye’de geçen bir yıl zarfındaki en önemli gelişmelerden biri, Türkiye’nin Davutoğlu liderliğindeki “stratejik derinliğinin” sahip olduğu tüm kırmızı çizgileriyle birlikte kendisini tarihin çöp sepetinde bulması oldu. Ankara için en büyük “irtifa kaybı”, Rusya Federasyonu Hava Kuvvetleri'ne ait Sukhoi Su-24M tipi uçağını hava sahası ihlali yaptığı iddiasıyla 24 Kasım 2015 tarihinde düşürmesinin ardından yaşandı. Rus uçağı 17 saniyeliğine sınırımızı ihlal etmişti. Ankara daha önce tek taraflı olarak ilan ettiği “angajman kurallarının” da, “kırmızı çizgisinin” de ihlal edildiği söylüyordu. Ankara “sınır güvenliğimizin tehlikeye düşürülmesi kabul edilemez” diyor, uçağı bunun için düşürdüğünü savunuyordu. Ancak işin içinde epeyce bir “yanlış hesap” olmalıydı. Zira bu olayın akabinde Türkiye, kendi sınırında -deyim yerindeyse- baykuş bile uçuramaz hale gelmişti.
İKİ: Davutoğlu hükümetinin bir diğer kırmızı çizgisi de, IŞİD ile mücadele halinde olan ve ağırlığını Kürt Halk Savunma Birlikleri’nin (YPG/YPJ) oluşturduğu Suriye Demokratik Güçleri’nin (SDG) batıya yönelik hareketiyle ilgiliydi. 2015 Haziran’ında Ankara, Amerikalılara Kürtlerin Fırat’ın batısına geçmemeleri gerektiği, bunun Türkiye’nin “kırmızı çizgisi” olduğunu ilan ediyordu. Ancak Kürtler 26 Aralık’ta bu çizgiyi geçip Fırat nehri kıyısındaki Teşrin Barajı’nı denetim altına aldıkları gibi, pek yakında Menbiç’e doğru da ilerleyebilecekleri izlenimini veriyorlardı.
ÜÇ: Afrin ile Kobani kantonlarının birbirine bağlamayı hedefleyen gelişmelere izin vermeyeceğini açıklayan ve böylelikle ABD’nin askeri tasarımlarını da bir müddet frenleyen Ankara’nın son planı Washington’a “sen dur, Kürtleri de durdur, Azez-Cerablus arasını IŞİD’den ben temizletirim” oldu. Türkiye’ye göre, bu bölgenin önemli bir bölümünü elinde tutan IŞİD güçleri hiç de YPG’ye gerek olmadan Ankara’nın desteklediği rejim muhalifi bazı cihatçı güçlerce temizlenebilirdi. Uzun görüşme ve duraklamalardan sonra Washington yönetiminin cevabı, “peki sen bir dene, ama beceremezsen ben B planını devreye sokarım, sen de bunu desteklersin” oldu. Mutabakat sağlandı. Bu gruplar başta Türk topçusunun da desteğiyle IŞİD’i bu topraklardan doğuya doğru sürer gibiydi. Ancak bu üstünlük çok uzun sürmedi ve IŞİD Türkiye destekli cihatçı grupları iyice batıya doğru süpürdükten sonra, bir de Azez-Mare hattına inerek Ankara’nın tezini ve prestijini yerle bir etti. Son kırmızı çizgisi de silinen Ankara IŞİD’in bölgeden çıkarılması amacıyla oluşturulan ve SDG dışında Arap ve Türkmen kökenli güçlerin de yer aldığı Menbiç Askeri Konseyi’nin 31 Mayıs 2016’da start alan Menbiç taarruzuna zımni onay vermek durumunda kaldı. Bugün Menbiç dört bir koldan kuşatılmış durumda. IŞİD’in hem Halep, hem Cerablus hem de Rakka bağlantısı kopartılmış bir halde.
Bu üç gelişme, Suriye siyaseti müflis bir hale gelmiş Ankara’nın bundan sonraki bir yıl içinde, yani 27 Haziran 2017’ye kadar bu ülkenin kaderinde etkin rol oynayabileceği pek fazla bir alan kalmadığını yeterince açık bir şekilde gösteriyor. Dışişlerinin bundan böyle Suriye bahsinde daha ziyade bazı u-dönüşleri yapışına tanık olacağız. Bu çerçevede Ankara’nın hem Ruslarla hem Şam yönetimi ile, bir yandan da Mısır ile arayı yumuşatma girişimlerini hem de Almanya ile daha farklı bir tonda ilişki kurmayı deneyeceğini görebileceğiz. Bunlardan ne sonuçlar alabileceğine de önümüzdeki aylarda tanık olacağız.
Ankara’nın İsrail ile ilişkisinde de gördüğümüz gibi bu tip u-dönüşleri kolay ve hızlı olmuyor. Mavi Marmara Olayı’nın akabinde de gördüğümüz gibi, Türkiye’nin kendisi için çok önemli addettiği bir ilişkiyi onarabilmesi altı yıldan fazla zaman alabiliyor. Ancak Suriye sahnesinde attığı bir-iki adımla sadece prestijini yerle bir etmekle kalmayan, aynı zamanda kendi bacağına kurşun sıkarcasına ekonomisini de baltalayan Ankara’nın Suriye meselesinde elini daha çabuk tutması beklenir. Zira, Türkiye turizmi, tarihinin en kötü haziran ayını yaşıyor. Ruslarda yüzde 98, Almanlarda yüzde 45 kayıp içindeyiz ve turizmdeki kaybımızın 9 milyar doları bulduğu söyleniyor.
Türkiye’nin yaprak kıpırdamayan pek çok bölgesinde bıçak kemiğe dayanmış durumda. Boyumuzdan büyük “stratejik derinlik”lere indiğimiz Suriye sularında girdiğimiz derinlik sarhoşlukları da, yediğimiz vurgunlar da yeter! Alınan tüm hasarlar süratle onarılmayı, ülke ekonomisi hızla toparlanma adımlarını bekliyor!
twitter: @akdoganozkan