'Batı-Doğu Divanı' adlı eserinde Goethe hayranlığını dile getirdiği İranlı şairlerin şiirlerinin çoğunun iktidara, monarşiye methiye, övgü içermesinin Batılı okuryazarlar tarafından anlaşılmadığına; bu şairlerin bu nedenle Batı'da küçümsendiğine dikkat çekiyor.
Goethe'ye göre İranlı dil ve söz ustaları monarşiyle bu dirsek temasları, hatta göbek bağları yüzünden Batı dünyasında haksızlığa uğruyor, haksız eleştirilere hedef oluyor, sanatlarındaki incelik ve derinlik gözden kaçıyor, yapıtları ciddiye alınmıyor.
'Batı-Doğu Divanı'nda Doğu şiirinin ve onun üzerinden Doğu estetik ideolojisinin anlaşılamama, hoşgörülememe durumunu ortadan kaldırma çabasına girişen Goethe, İran edebiyatının Enveri, Hakani, Sahir Faryabi gibi önde gelen methiye ustalarının yaşadıkları ve yazdıkları dönemin iktidarının nasıl bütünsel bir iktidar olduğunu ve nasıl bir şiddet sistemi kurduğunu uzun uzun, örnekleriyle anlatıyor.
Ve nihayetinde de bir kez daha hak veriyor onlara. İktidar yanlısı, hatta iktidarın güzel sesi, güzel sözü olmayı seçmiş olmalarına.
Goethe'nin bunları yazdığı tarih de elbette Batı'nın bir demokrasi cenneti olduğu dönem değil. Tamam, Fransız Devrimi olmuş; eşitlik, özgürlük, kardeşlik sloganları dalga dalga yayılıyor Avrupa'ya ama yine de herkes gibi Goethe de bir noktadan sonra kendi döneminin paradigmasının, ideolojisinin, episteme'sinin -artık ne derseniz deyin ya da kolay olsun diye "anlayışı"nın diyelim- esiri; o pencereden bakıyor dünyaya.
Bu doğrultuda anlamalıyız Goethe'nin şu sözlerini: "İyiliğin de, kötülüğün de kaynağı olan en yüksekteki şiddete ölçülü, sabit, itaatkâr karakterler bildiklerince yaşamak, hayatlarını idame ettirmek için tabi olurlar. Ama şairin yeteneğini takdir eden en yüksek otoriteye kendisini adamasının nedeni, en önemli nedendir. Sarayda, muktedirlerle alışveriş halindeyken, ihtiyaç duyduğu bütün malzeme zenginliğini, bolluğunu ona sağlayacak 'bir dünyaya yukarıdan bakış' açılır gözünün önünde şairin"
Goethe'ye göre bu yüce neden, methiyecilerin şiir haline gelmiş, getirilmiş yaranma fiilerini sadece affettirmekle kalmaz, onlara iktidara yaranma yetkisini verir; ahlâken meşrulaştırır.
Neredeyse 200 yıl geçmiş aradan Goethe bunları yazalı. Hele Enveri ve diğerlerinin şiirleri çok daha eski. Bu arada dünya halkları ne özgürlük mücadeleleri vermiş, insanın otorite karşısındaki konumu kaç kez, ne badirelerden geçerek sorgulanmış ve bugünlere gelinmiş. Eh, ekonomik zorla da baş etmek eskisine göre daha kolay.
Bütün bu gelişmelerin ardından artık edebiyat alanında iktidara methiyeler düzen birisi öyle kolay kolay kendini meşrulaştıramaz. Edebiyat, şiir Türkiye'de de özgürlükçü akımlardan, hareketlerden besleniyor daha çok; buralara daha yakın.
Ama yine yazılı kültürün bir parçası, hatta belki de en etkili parçası olan 'Türkiye gazete yazarlığı'na gelince, iş değişiyor. Arada bir, saman alevi gibi parlayan suni, göstermelik, işine geldiği kadarıyla muhalefet söylemlerini bir yana bırakın; gazete yazarlarının çoğu iktidar hiyerarşisinin farklı katlarına yerleşmiş, oradan konuşuyorlar, orada kendilerine dikte edilenleri yazıyor; yani 'Muktedirler Apartmanı'nı yıkıyor, cilalıyorlar.
Eskinin şair methiye ustalarının yerini günümüzde siyaset yazarları aldı.
Ve işin ilginç tarafı, iktidardan yana tavır aldıkça daha çok kazanan, daha fazla lükse boğulan, daha fazla konfora alışan bu yazarlar kendi aralarındaki kapalı devre sohbetlerde methiyeciliklerini -ki artık bu çağda 'yalakalık' demek daha doğru olacak- Goethe'nin 200 yıl önce İranlı şairlerin iktidar karşısındaki konumlarını hoş gördürmek için kullandığı gerekçelere benzer laflarla açıklıyorlar, meşrulaştırıyorlar.
"Gazeteci iyi yaşamalı, her şeyin iyisini tanımalı, tatmalı, dünyayı görmeli, bilmeliymiş."
"Her yeni çıkan ürünü denemeli, ona sahip olmalıymış."
"Kapalı kapılar ardına alınacak denli güven tesis etmeliymiş iktidar nezdinde."
Filan falan…
Evet, günümüz siyaset ve ekonomi yazarlarının çoğu özel alanlarında; en azından içlerinden konuşurken bu tür kendi kendini aldatmalarla meşrulaştırdıkları siyasi tutumlarını, her türden iktidardan yana tavır alışlarını, gazete sayfalarına çıkınca bir teorize ediyor, bir teorize ediyorlar ki, böylesi bir adaletsizlikler ülkesinde bunları yazanların söz ve süs sanatlarındaki maharetine İranlı methiye ustaları da, onları sırf şiir aşkına savunan Goethe de hayran kalırdı.
(Bu yazım ilk kez Şubat 2005'te Akşam gazetesinde yayımlanmıştır ve 'Ne Olmuş Yani' (Everest Yayınları, Ekim 2005) adlı kitabımın 47-50'nci sayfalarında yer almaktadır.)