Kant, 18'inci yüzyılın sonlarına doğru iktidar-hükümdar karşısında düşünce ve ifade özgürlüğünü savunmanın, bireyin iktidar-hükümdarın kanunları karşısında kendi aklını kullanma hakkını temellendirmenin yollarını düşünür, tartışır.
Daha sonradan Kant'ın bu konu üzerinde çalışırken biraz egoistçe davrandığı, ileri sürdüğü tezlerle daha çok bir düşünür olarak kendisi için bir özgürlük alanı, kendisi ve kendisi gibi düşünürler için bir düşünce ve ifade özgürlüğü talebinde bulunduğu, en azından tezlerini oluştururken böylesi bir iddiadan yola çıktığı değerlendirmeleri yapılmıştır ama yine de Kant'ın iki asır önce bu çalışmayı yaparken geçtiği süreç ve oluşturduğu kavramlar o günden bugüne ne kadar yol alındığını saptamamıza yardım edecektir. Sadece bununla kalsa iyi, belki de düşünce ve ifade özgürlüğü alanında ne denli az yol alındığını ortaya koyacaktır.
Kant, Aydınlanma Çağı'nın haliyle önemli meselelerinden olan düşünce ve ifade özgürlüğünü savunurken, bunu insanın kendi aklından yararlanma özgürlüğü olarak tanımlar ve iki tarz akıl kullanımı önerir.
Biri, 'aklın özel kullanımı', diğeri 'aklın kamusal kullanımı'.
Ve aklın bu her iki kullanım biçimi de farklı kural ve sorumluluklara tabidir Kant'a göre.
Tabii, burada Kant'ın 'özel kullanım'dan ne anladığı da, 'kamusal kullanım'dan ne anladığı da, daha doğrusu bunlarla neyi kastettiği ayrı bir meseledir. Çünkü bunların bugünkü 'özel alan-kamusal alan' ayrımı ile ilgisi yoktur.
Kant, "aklın özel kullanımı" derken, insanların kendilerine yurttaş olarak emanet edilen görevleri ifa ederken neyi düşünüp ifade edebileceğinden söz etmektedir. Burada insanlar makinenin parçasıdırlar ve rollerini oynayıp işlevlerini yerine getirmelidirler. Askerler emirlere uyar, yurttaşlar vergilerini öder, din adamları vaaz verirler. Bütün bunlar insanları bir düzeneğin öğeleri haline getirir ve bu düzenek ancak o andaki şartlar ölçüsünde bir akıl etkinliğine izin verir.
Buna karşılık Kant, "aklın kamusal kullanımı" derken insanın akıllı bir varlık olarak sınırsız bir topluluğa beyan edebileceklerini tanımlar. Bu topluluk bütün 'dünya yurttaşlar topluluğu'dur ve bu topluluk önünde aklın kamusal kullanımı istediği kadar genişleyebilir. Çünkü Kant'a göre, kendi asıl topluluğuna, yani dünyaya konuşmak ve bu esnada dini, resmi ya da askeri herhangi bir yönlendirme olmadan sadece kendi aklını kullanmak, düşünürün ve biliminsanının sınırsız hakkıdır.
(Bu yazım Ağustos 2010 tarihinde yayımlanan 'Diller, Çehreler, Barış' adlı kitabımda yer almaktadır.)