14 Temmuz 2019

Bir siyasi relansman kampanyası: Ali Babacan

Sahiden Ali Babacan, neyi müzakere etmiş, neyin mücadelesini vermiş partisi içinde de, şimdi sağın demokratikleşme maskotu seçiliyor?

Geçen ayki yazılarımdan birinde Türkiye siyasi düzeneğini haznesine deterjan konulması unutulmuş ya da kasten konulmamış ama bolca yumuşatıcı sıvı boca edilmiş bir çamaşır makinesine benzetmiştim.

Kirliler temizlenmez, yumuşatılır sadece orada. Yumuşatılıp yeniden temizlerin arasına konulur. Üzerlerine de reklamlardaki gibi tombiş bir maskot oturtulur. Tombiş ve tercihan sevimli yüzlü.

Egemen sınıflar ve devletin bir kanadı sağa böyle bir figürün gerektiğine karar vermiş olmalı. Reklamcı deyimiyle şu son günlerdeki Ali Babacan ‘relansman’nın sebebi bu. Biraz faydacılık, biraz vizyonsuzluk, ama hepsinden çok çaresizlik. Sağın krizinin yapısal olduğunun farkına varmaları epey zaman alacak egemen sınıfların ve statü gruplarının. Merkez sağ AKP tarafından yutulduğundan beri bütün umutları obeziteden mustarip, şişkinleşmiş, şişmiş AKP’nin merkeze doğru yuvarlanacağıydı. Oysa AKP’nin yerinden kıpırdayacak hali yoktur şu günlerde. Haliyle Türkiye sağına verebileceği bir şey de. O şey merkez sağa bir lider namzeti olarak sunuluyor olsa da.

Geçenlerde şöyle bir tweet attım: “Ali Babacan sırf yaşça, yaş itibariyle onlara bir nebze daha yakın diye siyasi başarı ve etkisi ölçüsünde fersah fersah altında olduğu, kaldığı kişilerle aynı fotokolajlara mı yerleştirilecek bundan böyle orta bulucu, ortalama sevici medyada?”

Bir aydır şartmış gibi her Ali Babacan haberinde, yorumunda böyle bir kolaj ekleniyor sayfaya. Soldan sağa Demirtaş (hele yani), İmamoğlu, Babacan. Yani illa Babacan’ı, Demirtaş ve İmamoğlu’ndan nasiplendirecekler. Haksız kazanç sağlayacaklar. Türkiye sağının ve egemenlerinin iyi bildiği bir şeydir bu tabii.

AKP’nin ekonomik, siyasi bütün hamlelerinde başrol kadroda yer almış zevattan merkez sağa umut devşirilirken, baş köşeye bu kadrodan Ali Babacan’ın oturtulmasının tipolojik sebepleri olduğunu düşünüyorum bazen. Ben bu anatomik meselelere takık biriyim, riskli benzetmeler yaparım bu minval üzre, ama zoraki değildir benzetmelerim, çoğunca gerçeğe yaklaştırır, hedefi bulduğu da sık olur.

Ali Babacan da, Türkiye merkez sağının ikonik tablosuna casting ajansı tarafından getirilmiş gibi. Çok partili rejime geçildiğinden bu yana Türkiye sağı bu tipi tercih ediyor. Piknik tipi. Menderes, Demirel, Özal sırasıyla. Tam da bu yüzden Demirtaş ve İmamoğlu’nun köşeli figürlerinin yanı başında, onların zıttını temsilen, en azından anatomik olarak sağın has figürü olabilir Ali Babacan. Ama başka da verebileceği bir şey yok gibi görünüyor. Bırakınız toplumu, egemenlere bile.

Ne zaman Türkiye egemenlerini bir kriz anında umarsızca bir umut, verili iktidara bir alternatif arar görsem, Joseph Schumpeter’in Marx’tan esinlenip de kapitalizme baştacı ettiği ‘yaratıcı yıkım’ kavramı aklıma gelir. Çünkü her defasında yıkıcı oldukları ölçüde ne denli yaratıcılık yoksunu olduğu ortaya çıkar Türkiye egemen sınıfları ve statü gruplarının. Ki zaten varoluşları bir yıkımdır toplum için. Bu defa da çıkara çıkara Ali Babacan’ı çıkardılar işte sağın yeni lider namzeti olarak.

Alttan alta bir kriterleri daha olmalı Ali Babacan’a yönelmede. Dinci muhafazakârlıktan milliyetçi otoriteryanizme savruldukça taşralılaşan, taşraya sıkışma eğilimine giren AKP’den kentli bir çehre çıkaracaklar kendilerince.

Kendilerince, çünkü bir kere bir sağ müptelalığı teşhisi koymuşlar ya bu topluma, yaptım oldu’cu olmuşlar sonrasında artık bu sermaye sınıfı da, devlet beslemesi statü grupları da.

Şimdi böyle deyince, yine Schumpeter ve onun “seçkinler demokrasisi’ tanım ve kabulü geliyor aklıma. Oysa tam da burada Jürgen Habermas’ın müzakereci (deliberativ) demokrasi modeli ve tercihini anmak gerekiyor.

Sahiden Ali Babacan, neyi müzakere etmiş, neyin mücadelesini vermiş partisi içinde de, şimdi sağın demokratikleşme maskotu seçiliyor? Kendi partisi içinde demokrasi mücadelesi verememişken, Türkiye’ye umut edilmek isteniyor.

Mücadele vermemiş de bir özeleştiri vermiş mi peki? Hayır. Hangi ‘win win’ (kazan kazan) hesaplı savaş politikasında, hangi sermaye tercihli ekonomik yıkım programında imzası yok oysa?

Yine yani haznesine deterjan konulmamış makineden alınıp temizlerin arasına sıkıştırılacak kirli çamaşırlar. Üstüne de tombiş, sempatik bir maskot.

Tam bir reklam kampanyası, Türkiye sağının yeni relansmanı. Casting’i de pek başarılı.

Yazarın Diğer Yazıları

Çiçek almak

Çiçek alanların çiçek alırken yüzlerine bir bakın. O çiçekleri kime aldıklarından ya da birine mi, kendilerine mi aldıklarından bağımsız olarak bir özgüven, bir kendinden, hayatından memnuniyet ifadesi olur bu çehrelerde

1949’da, müziğin ve aşkın bir gecesinde

Zemin tahta, masalar tahta, iskemleler tahta. Plastiğin mekan düzenlemelerini amansız bir hastalık gibi sarmadığı bir dönem bu. Duvarlar ahşap lambriyle kapalı. Ahşap lambri ile amerikan barın birbirini çağrıştıracağı dönemin başında dekore edilmiş olmalı kulüp

Kulübün yayıncı kuruluş boykotu

CHP'nin adalet dediği şey, bu haliyle devletin kurucu partisi olarak kendisinin dokunulmazlığının dost düşman herkes tarafından ve her durumda kalıcı olması kabulüdür