10 Temmuz 2019

Sporda şiddet yasa teklifine dair notlar 3

Eğer bir gün bu topraklarda gerçek anlamda bir futbol ve spor kültürü yeşerecek ise eminim ki bunun arkasında futbol medyası mensuplarının payı olmayacaktır

Bundan önceki iki yazıdan farklı olarak bu yazının yasa teklifi kabul edildikten sonra yazıldığını ve yeni düzenlenmeye ilişkin görüşlerimin yanı sıra özellikle taraftar gruplarına ilişkin eleştirilerimi de içereceğini belirtmek isterim. Öncelikle 14 Nisan 2011 tarihinde resmi gazetede yayınlanan 6222 sayılı kanuna ilişkin olarak yapılan üçüncü değişiklik olduğunu vurgulayarak yazıya başlayalım. Bir başka deyişle aynı iktidarın aradan geçen sekiz yıl içerisinde ilki aynı yılda olmak üzere üç kez revize ettiği bir yasa var karşımızda.

Geçen zaman dilimi içerisinde özellikle futbol sahalarının zaman zaman fazlasıyla gündeme oturduğu buna karşın yasal düzenlemeye ilişkin gerçekten bir ihtiyaç olup olmadığı meselesi hala tartışmaya açık bir noktadır. Çünkü Türkiye’de spor sahalarına ilişkin yasaların çıkartılmasından ziyade çıkartılmış olan yasaların uygulamaya sokulması ile ilgili yaşanan sıkıntılar, var olan durumun farklı yorumlanmasına yol açmaktadır. Daha öncede defalarca belirtmiş olduğum gibi 6222 sayılı yasa ile ortaya konulan düzenlemeler daha en başından itibaren taraftarlara yönelik bir anlayışın yansımasıdır. Ve ne yazık ki bu durum aradan geçen yıllar içerisinde her defasında cezai tedbirlerin katlanması ile sonuçlanmıştır.

Oysa futbol sahalarında yaşanan şiddetin arka planına odaklandığımızda karşımıza çıkan manzaranın bizlere gösterdiği içerisinde sadece taraftarlar yer almamaktadır. Özellikle yöneticilerin başı çektiği olaylar her nedense taraftarların meydana getirdiği şiddetin yanında önemsizmiş gibi gösterilmeye çalışılmakta ve yok farz edilmektedir. Derdimi daha net ortaya koymak adına şöyle bir durumu tartışmaya açmak istiyorum; Türkiye’de futbol sahalarında protokol tribünü olarak adlandırılan mekanlarda yaşanan küfürleşmeler ve zaman zaman kavgaların sonucunda kaç tane yönetici ve orada bulunarak, olaylara karışan kişiler hakkında cezai işlem yapıldığını da spor bakanlığımız kamuoyuna açıklamalıdır. Örneğin burada küfür eden kişiler, yöneticiler hakkında bir sonraki karşılaşmaya girmeme uygulaması gündeme alınabiliyor mudur? Taraftarlara uygulanan 6222 sayılı yasa maddeleri burası için de geçerli midir? Bir başka ifadeyle söz konusu alan içerisinde olaylara karışanlar hakkında adli işlem uygulanmakta mıdır?


Bir diğer soru taraftarlar için deplasmana gidiş yolunda uygulamaya konulan yaptırımlar benzer şekilde takımların eski yöneticileri ile yeni yöneticilerinden ve onların yakınlarından oluşan kişiler için de aynı şekilde geçerli olacak mıdır? Bir başka deyişle söz konusu yasal düzenleme futbolun bütün aktörlerine aynen uygulanacak mıdır? Bir diğer üzerinde durulan sosyal medya uygulamalarına ilişkin olarak geçtiğimiz dönemlerde kulüplerin eski yöneticileri kadar halen görevde olan bazı yöneticilerinin de ortamı gerginleştirici ve rakiplerini rencide edici açıklamalarını hep birlikte görüyoruz. Şimdi bu yeni düzenleme sonrasında taraftarlar örneğin twitter üzerinden rakiplerine salvolar yaptıklarında suç olarak kabul edilecek iken benzer durumu eski bir yönetici yaptığında da aynı uygulama devreye sokulacak mı?

Tribünlerde taraftarların söyledikleri marşlar, kullandıkları sloganlar neye göre siyasi olacak? Örneğin bir dönem Konyaspor kulübü başkanının, Antalyaspor yönetiminin İzmir marşı ile ilgili olarak yaptıkları ‘siyasi’ nitelemesi, bu kez gerçekten hayata mı sokulacak? Mustafa Kemal'in Askerleriyiz sloganını atanlar üzerinden farklı ideolojik hesaplaşmalar mı gerçekleştirilecek? Yani tribünler ile siyaset kurumu arasında bu kez var olan gündem üzerinden mi mesajlar gidip gelecek. Görüldüğü gibi belirsizliğin ağır bastığı ve cezai yaptırımlarla var olan her türlü durumun üzerinin örtülmeye çalışıldığı bir düzenleme ile karşı karşıyayız. Oysa futbol sahaları başta olmak üzere sportif alana ilişkin bambaşka bir zihniyeti dolaşıma sokmanın yollarını aramamız icap ediyordu. Ve yine her zaman olduğu gibi tam tersini yapma gibi bir başarının altına imzamızı attık.

Bu kez yaşananların arkasında sadece siyasetin değil taraftarların da büyük bir eksikliği olduğunu belirtmek durumundayım. Taraftar grupları zaman zaman sesleri çok çıkmasına karşın etki güçleri, görünenden çok daha az gerçekleşmekte. Ekonomik anlamda giderek daha fazla güçleniyorlar buna karşın kitlesel etki güçleri ise büyüklüklerinden çok daha düşük düzeylerde kalıyor. Söz konusu yasal düzenleme ile ilgili olarak Taraftar Hakları Derneğinin açıklamaları dışında taraftar gruplarının bir araya gelerek seslerini ve güçlerini birleştirmeleri çok daha anlamlı olurdu. Buna karşın her biri kendi taraftar gruplarına dönük açıklamalar ile yetinerek, var olan durumun daha da ağırlaştırılmasına bir anlamda katkıda bulunmuş oldular.

Benzer biçimde kulüplerin de özellikle kötü yönetimleri sonrasında meydana çıkan ağır borç yükü karşısında seslerini çıkartmadıkları ve taraftarlarının adeta potansiyel birer suçlu konumuna indirgenmesine yönelik bir açıklamaları olmadığını da eklemeliyim. Yeri gelmişken burada da bir soruyu ortaya bırakalım: kulüp yönetimlerinde bulunan bazı yöneticilerin, tribünlerden gelmekle övündükleri ve takımlarının karşılaşmalarını seyrederken kendilerinden geçtiklerini de zaman zaman okuyoruz. İşte bu faal veya eski yöneticilerin bir arada maç seyrettikleri mekanlarda yaşanabilecek olan tartışma, küfür ve benzeri olaylarda da yeni yasal düzenlemeler devrede olacak mıdır? Soruları daha anlaşılır bir hale dönüştürecek olursak: tıpkı dağdaki çobanın oyuyla benim oyum bir mi? Diye soranlara nasıl tuhaf yaklaşıldıysa şimdi de bütün taraftarlar eşit mi yoksa bazıları daha mı eşit sorusunu sormanın tam vaktidir. Ve bu soruya verilecek olan yanıt bir başka deyişle uygulama aynı zamanda sadece Türkiye’deki futbol sahaları ile de sınırlı olmayacaktır.

Bir parantezi de ülkemizin futbol medyasına açmalıyız. Eğer bir gün bu topraklarda gerçek anlamda bir futbol ve spor kültürü yeşerecek ise eminim ki bunun arkasında futbol medyası mensuplarının payı olmayacaktır. Bu kültürü yeşertecek olanlar yine söz konusu bu güzel ve anlamlı oyuna kalpten bağlı olan taraftarlar olacaktır. Çünkü bu ülkenin spor veyahut futbol medyası ne yazık ki futbolu veya sporu öne almak yerine skor ve başarı üzerinden var olan durumu anlatmayı yeğlemekle durumu kurtarmaya çalışmaktadır. Türkiye’nin spor/futbol medyası üzerine düşen sorumlulukları yerine getirmediği için yaşanan olumsuzlukların altında sorumlu olanların başında gelmektedir. Şike süreci boyunca Fenerbahçe ile Trabzonspor arasında yaşanan gerilim üzerinden var olan durumu aynen korumaya ilişkin yayınlarla gündemi sıcak tutmaya gayret ettiler. Trabzon’da yan hakeme saldıran genç ile röportaj yaparken adeta yaşananları yok farz edecek bir dili dolaşıma soktular. Ekranlarda yaptıkları akıl almaz televizyon kabarelerini saymaya bile gerek yok. Velhasıl kelam bu ülkede 6222 sayılı bir yasa ile spor sahaları şiddetten arındırılmaya girişildiyse eğer bunun arkasında buna çanak tutan spor/futbol medyasının da büyük bir dahli vardır!

Son bir notu da yine taraftarlara ayıralım; spor/futbol hiç kimsenin kendisini rahatlatmak için bağırıp çağırmaya gideceği alanlar değildir. Toplumsal hayatın içerisinde kimliğimizin birer göstereni olarak taraftarlık, anlamlı bir aidiyet biçimidir. Bu anlamın içeriğini yoksunlaştırmaya, var olan değerleri yok etmeye ve bizim kendimizi tanımlamamıza olanak sağlayan öteki dediğimiz rakiplerimizi ortadan kaldırmaya dönük hiçbir girişim taraftarlık değildir! Şiddetin her türlüsünü hem sözel hem psikolojik hem de fiziksel boyutları ile spor sahalarından uzaklaştırmak için tüm taraftarlar bir araya gelmeliler aksi halde taraftarların olmadığı bir alana doğru hızla kayış gerçekleşecek gibi gözüküyor.

Yazarın Diğer Yazıları

Kupanın adı süper, geride bıraktıkları ise…

Fenerbahçe ve Galatasaray kulüplerinin, ezeli rekabet gibi bir kavramı kullanma hakları ortadan kalkmıştır. Artık kendi duruşlarının mutlak surette doğru olduğunu düşünenlerin, ortak bir paydada rekabet edebilme ihtimalleri kalmamıştır! 

Futbolda yaşananlar yeşil sahayla sınırlı değil

Ülke futbolu, bir karşılaşmada çıkan olaylar sonrasında ülkenin en büyük kulüplerinden birisi olan Fenerbahçe’nin ligden çekilmeyi tartışacağı 2 Nisan tarihindeki genel kurulu ile PFDK sevkleriyle verilecek cezalar arasında sıkışıp kalmış vaziyette

Göz göre göre bugünlere geldik

Toplumsal hayatımızdaki şiddet üreten etmenleri es geçtiğimiz sürece futbol sahalarındaki şiddeti sadece cezai tedbirlerle önleyebilmemiz mümkün değildir. Bu olay sonrasında cezai tedbirlerin arttırılması tekrar gündeme getirilecektir ancak göreceksiniz ki bu da yaraya merhem olmayacaktır