Spor alanında tüm dünya bugüne değin yaşamadığı bir deneyimden geçiyor. Bu durum spor medyasını da çok yakından ilgilendiriyor ve spor medyası da yeni döneme ayak uydurmaya gayret ediyor. Geçtiğimiz hafta içerisinde Koronavirüs sonrasında ülkemizdeki gazete tirajlarının yüzde 25’lik bir azalma yaşadığı haberini okumuştum. Orada daha ilgi çekici olan husus ise bu azalmanın spor gazetelerinde yüzde 75’lik bir orana yaklaştığının belirtilmesiydi. Gazete tirajlarının yıllardan bu yana 2 milyon civarında seyrettiği ve bunun beşte birini spor gazetelerinin oluşturduğunu düşündüğümüzde bu oran son derece çarpıcıydı. Öte yandan bu ülkenin spor gazetelerini sattıran en önemli etmenin futbol karşılaşmaları olduğu gerçeğini ve ardından at yarışları ve iddaa ekleri olduğunu biliyoruz. Bu üç unsur olmadığı anda eğer maçlar yoksa transfer dedikodularına ihtiyacınız vardır ve özellikle yaz aylarında bu durum sıkça gerçekleşir. Oysa şu anda spor gazetesi alacakların iştahlarını tetikleyecek hiçbir unsur yok!
Benzer durum ekranlar için de geçerli ve orada da spor kanalları tam anlamıyla çuvallamış vaziyetteler. Eski milli maçları ve kupa karşılaşmalarını veyahut eski lig görüntülerini sunmanın yayıncılık olduğunu sanıyorlar ve ne yazık ki yanılıyorlar! Çünkü her ne kadar eski karşılaşmaları, yarışmaları izlemek insanlara keyif verse de bunun bir düzeyi vardır. Örneğin Usain Bolt’un rekor kırdığı 100 metre yarışını tekrar seyredersiniz buna karşın hayranı olduğunuz takımın bütün maçlarını 90 dakika baştan sona tekrar tekrar izlemezsiniz. Bunun yerine bazı karşılaşmalar sizin için çok daha çarpıcıdır ve onları sanki ilk kez oynanıyormuşçasına izlemeyi arzularsınız. İşte bu noktada spor medyasının hikâyeciliği kullanmak gibi yapabileceği çok önemli bir alternatif söz konusu.
Elinde yarım asırlık arşiv bulunmasına karşın bu arşivlerini bir türlü işlevsel kullanmayı beceremeyen TRT’den başlayabiliriz. Bu ülkenin sporuna büyük hizmetleri olan kurumun elinde gerçekten devasa bir arşiv bulunuyor ve bütün spor dallarına ilişkin olarak bu arşiv bu sporsuz günler için müthiş bir ilgi kaynağı haline dönüşebilir. Burada da seçici davranmanın ve insanların ilgisini çekecek haberleri, hikâyeleri öne çıkarmanın tam zamanıdır. Baştan sona eski olimpiyatları göstermek veya eski milli maçları yayınlamak çözüm değildir. Örneğin bugün Avrupa kupalarında ülkemiz futbolunun başarılarından söz ediyorsak bunun arkasında Alman milli takımı sonrası Türkiye’ye gelen Jupp Derwall’in etkisi vardır. Derwall’in çalıştırdığı dönemde takımda oynayan oyuncular, teknik heyette yer alan isimler, o dönemin spor medyasındaki isimlerden bazıları ile eldeki futbol karşılaşmalarından da yapılacak seçmelerle hikâyeler ön plana çıkartılabilir. Bunun için mutlaka kişilerin evlerine gitmeniz de gerekmiyor. Bilgisayar teknolojileri yardımıyla sorunu çözebilme şansınız var ve bunun aracılığıyla aynı anda farklı isimleri ekrana yansıtabilirsiniz.
Benzer durumu bütün spor dalları için söz konusudur. Örneğin sevgili dostum Cem Zeren’in 8 Mart 2020 tarihinde benim de katıldığım Umudumuz Spor programında eski milli güreşçimiz Reşit Karabacak ile 1984 olimpiyatlarında Mark Schultz ile yaptığı karşılaşmayı konuşmuşlardı. TRT güreş, halter gibi olimpiyatlarda madalya kazandığımız alanlardaki isimlerle hem kazandıkları karşılaşmaları göstererek hem de madalyayı kazanan isimlerle yapacakları görüşmelerle (maçı anlatan, o anda yönetici olarak orada bulunanlar ve haberleştirenleri de bu listeye dahil edebilirsiniz) spor hikayeciliğine katkıda bulunabilirler ve bu sayede spor tarihimizin arşivlerine de katkı koymuş olurlar.
2001 yılında Türkiye’de düzenlenen Avrupa basketbol şampiyonasında ekibimiz gümüş madalya kazanmıştı. 12 dev adam şarkısının ortalığı kasıp kavurduğu ve sporcularımızın büyük bir başarı kazandığı bu turnuvaya ilişkin olarak da benzer bir liste hazırlanabilir ve burada şarkıyı yapan Athena grubunun üyeleri de konuşturulabilir. Kulüp takımları düzeyinde kadın voleybolunda oldukça başarılıyız ve ne yazık ki bu başarılar hiçbir dönem spor medyasında hak ettikleri değeri bulmadılar. İşte şimdi bu başarıları elde eden takımların görüntülerinin ve onların hikayelerinin anlatılmasının tam sırasıdır. Voleybol, basketbol ve diğer bütün branşlarda bunu yapabilecek bir alt yapıya sahip bulunan TRT sporun sadece eski görüntülerle yetinmemesi gerekmektedir.
Futbol ölçeğinden iki örnek ile TRT kısmını bitireceğim. Bunlardan ilki bugün ülke futbolunun en önemli üç teknik ismi olan Fatih Terim, Şenol Güneş ve Mustafa Denizli’nin bir zamanlar birlikte futbol oynadıkları ve milli takımda da beraber bulundukları döneme ilişkin. Bu isimlerin futbolculuk dönemlerine ilişkin görüntüler eşliğinde konuşturulması, ardından birbirlerine rakip olarak teknik heyetlerin içerisinde bulundukları karşılaşmalara ilişkin örnekler sunmaları. İkinci önerim eski adıyla birinci lig şimdiki adıyla süper ligde mücadele etmiş bütün takımlarına yönelik görüntülerden oluşan bir kolajın hazırlanması ve o görüntülerde ön planda olan isimlerle yapılacak olan görüşmelerin hayata geçirilmesidir. Örneğin bugün Trabzonspor’u destekleyenler için 1975-1985 arası son derece özel bir dönemdir ve bu döneme ilişkin görüntüler çok ses getirecektir.
A Spor açısından da benzer bir durum söz konusu olup orada da geçmiş dönemde ATV’den kalan karşılaşmalar yayınlanmayı sürdürülüyor. Örneğin geçtiğimiz günlerde 1994-95 sezonu cumhurbaşkanlığı kupası karşılaşmasında Beşiktaş ile Trabzonspor’un mücadelesi ekranlara getirildi. Karşılaşmayı Ahmet Çakar yönetiyordu, yorumcu ise Erman Toroğlu’ydu. Saha içerisinde bugün farklı takımlarda teknik direktörlük yapan çok sayıda isim bulunuyordu: Rıza Çalımbay, Ünal Karaman, Sergen Yalçın, Ertuğrul Sağlam, Tolunay Kafkas, Ogün Temizkanoğlu, Mehmet Özdilek, Abdullah Ercan, Osman Özköylü, Şota Arvaladze, Fatih Tekke. Yine bu karşılaşmanın kadrosunda yer alıp yorumculuk yapan bazı isimler ise şöyledir: Lemi Çelik, Ali Gültiken, Metin Tekin, Oktay Derelioğlu, Orhan Kaynak. Trabzonspor’un başında Şenol Güneş, Beşiktaş’ın başında ise Daum yer almaktaydı. Görüntülere hakemi, yorumcuyu, oynayanları ve teknik heyet ile yapılacak görüşmeleri de eklediğinizde 90 dakika elde edeceğiniz ratingten fazlasını yakalayacağınızı göreceksiniz.
Spor medyasının önümüzdeki dönem için bugüne kadar eksik bıraktıkları insani hikâyelere sarılmalarının tam zamanıdır. Bu sayede bir taraftan spor tarihimize ilişkin arşivlerin oluşmasına da yardımcı olmuş olurlar. Diğer taraftan görüntülerin dışında kalan buna karşın merak edilen yönlerin de aydınlatılmasında olayları yaşamış kişilerin tanıklıklarını hayata geçirmiş olurlar. Türkiye’nin son derece çorak olan spor tarihinin yeşertilmesinde kişisel tanıklıklara büyük iş düşecektir. Spor medyası bari futbolun olmadığı şu korona günlerinde asıl yapması gereken işi hatırlamalı ve gerçek bir spor medyasına dönüşmenin önünü açmalıdır.