02 Mayıs 2025
Okuduğunuz kitaplarda bazen benzer duyguları, olayları sizin de yaşadığınız hissine kapılırsınız ve kitabı elinizden bırakmadan bir an önce sonuna kadar okumayı tercih edersiniz. Sevgili dostum Müslüm Gülhan’ın Sokak Futbolu 4 taş 1 top isimli çalışması da işte öyle kitaplardan bir tanesi. Zaten yazar kitabın başında kendi çocukluğunun geçtiği mahalleyi ve futbol oynadıkları yeri anlatırken tam da bu noktaya vurguda bulunarak başlıyor: ‘O dönemde, her sokakta aynı reflekslerle hareket eden insanlar vardı. Sokaklardaki tepkilerden farklı olan sadece isimlerdi. Eminim ki bu kitabı okuyan o dönemi yaşamış insanlar, Kardeşler Caddesinin hikayesini okurken, orada ismi geçen kişileri kendi sokağından insanlarla özdeşleştirerek, kendi zaman dilimindeki sokağını hatırlayacaktır’ (s.5).
Bu manidar girişin hemen ardından gelen satırlarda aslında sadece futbolu ve sokak futbolunu okumadığınızı fark ettiğiniz andan itibaren kitap sizi biraz daha fazla içine çekmeye başlıyor. Çünkü sokakların gündelik hayatlarımıza dokunma süreci ortadan kalkması ile sadece futbol değil hayatın bütün akışı da bambaşka bir şekle bürünüverdi. Mahallenin sıcaklığının ve etkisinin yok olmasının yanı sıra beraberliğin ve dayanışmanın da yok olma sürecinin önü ardına kadar açılıverdi. ‘Feodal bir esnaf zihniyetin, spor adına ve sokak futbolu adına verebileceği hiçbir şeyin olamayacağı gibi, var olan ve futbol için olmaz ise olmaz olan bir kültürün devamlılığını ‘rant’ uğruna yok etmeleri bir travmadır. Bunu yapmanın bedelini bu kör zihniyet sahibi yöneticiler ödese, bu travma bir yere kadar çekilebilirdi. Acı olan, yüz yıllık kültürü yok ederek, geleceğimizi de imha ederek, dünya ile rekabet edebileceğimiz en büyük silahımızı ki diğer ülkelerde aynı silaha sahipken ve onların aynı kurguyu ve kültürü koruyarak ve üstüne koyarak devam etmeleri neticesinde, bizi bu küresel kurgu içinde saf dışı bırakmalarına neden olmuştur’ (s.7).
Rant ekonomisinin yarattığı müthiş dönüşüm sürecinin ülkeyi kasıp kavurduğu seksenler sonrasında işler, yazarın söylediğinin çok ötesinde bir noktaya vardı ve ne yazık ki ondan sonra artık ortada konuşabileceğimiz ne bir mahalle ne de o mahallenin çocuklarının top oynayabildiği bir sokak kaldı. Tabii bu arada yukarıdaki satırlarda iç çekilen ve tarihin tozlu sayfalarında kaybolup giden binlerce amatör kulüp ve o kulüplere terlerini, göz yaşlarını, üç kuruşluk gelirlerini döken bir avuç isimsiz futbol tutkunu da unutmamalıyız. ‘Kendi ellerimiz ile yıktığımız sokak futbolunu, bizim futbolumuzun olmazsa olmazı olduğunu anlamak o kadar zor oldu ki; tüm sokakları ve arsaları ilkokul bile bitirmemiş inşaat çavuşundan kırma müteahhitlere teslim edip, çocuklar ile evin içine sıkışınca anladık her şeyi…ama, iş işten geçmişti. Çocuklarımızın sokaktaki gelişimini ve futboldaki geleceğini bir çavuş olarak inşaatlarda çalışan birine teslim ederek, sadece özel mülkiyet üzerine gelecek tasarlayan, hayatını garanti altına alma aymazlığı ve bu ‘rant’ sayesinde üretimden elini ayağını çekerek yaşamayı isteyenlere bu modeli pazarladık. Bu kolay yaşam ile beraber hem sosyal anlamda hem de sportif anlamda gelecek için büyük yıkımı da beraberinde pazarladık’ (s.9).
Bu satırlarda sadece futbolun olmadığını hayatımızın akışı içerisinde pek çok şeyin yer aldığı gerçeğini söylememe bile gerek yok aslında! Betonsever memleket mottosu ile çıktığımız bu yolculukta adım adım tüm ülkeyi bambaşka bir hale büründürürken ve üstelik bunu matah bir halt ediyormuşçasına pazarlarken kendi hayatlarımızın içine ettiğimizi ve bir avuç inciri berbat ettiğimizi fark dahi edemedik! Benzer hırslarımızı halen daha sürdürmekte kararlı olduğumuzu fark ettiğimiz anda da iş zaten işten geçmiş olacak gibi duruyor. Burada yazarın üzerinde ısrarla durduğu ve gerçekten de elimizdeki en büyük kozumuzu yine kendi elimizle heba ettiğimiz gerçeğine odaklanmakta fayda var. Hatta açıkçası sevgili Müslüm Gülhan’ın aradan geçen yıllar olmasına karşın tüm bu yaşananları sanki dünmüş gibi anlatıyor olmasına da bir anlamda hayran kalmamak mümkün değil. Çünkü hafızanız ne kadar güçlü olursa olsun bazı şeylerin zaman içerisinde silinmesine karşı durabilmeniz mümkün değildir! Bu açıdan yazarın çocukluk ve ilk gençlik yıllarındaki sokak kültürünü ve oradan neşet eden mahallenin gücünü net bir biçimde önümüze sunması son derece önem arz ediyor. Buradaki kişilerin yerine gerçekten de o dönemleri yaşayanların kendi hafızalarını yoklamak suretiyle isimler koyabilmeleri mümkün olacaktır.
Mahalle takımının maçları ve yapılan amatör maçlar sonrasında takım formalarının yıkanması söz konusu olduğunda o formaların belirli aralıklarla takımın her bir üyesinin evinde yıkanması geleneğini yılda birkaç kez annemin yıkayıp bahçeye astığı çamaşırlardan gayet ne bir biçimde hatırlıyorum. Aralarında abimin, halamın ve amcamın çocuklarının da yer aldığı semt takımı olan Yıldızspor’un rahmetli Bayram Baba (Bayram Tangız) ile çıktığı deplasman karşılaşmalarına gidişimizi ve oynanan karşılaşmaları daha hayal meyal anımsıyorum. Müslüm Gülhan bir anlamda bu topraklarda artık kaybolmuş olan bir kültürü yeniden hatırlamamıza vesile olacak olan kitabı ile hem anılarımızın tazelenmesine yol açıyor hem de küresel futbol anlayışı içerisinde ülke futbolumuzun bir yerlere gelebilmesi için yapmamız gereken tartışmalara da bir katkıda bulunuyor.
Şimdiki çocukların büyük bir çoğunluğunun bilmediği futbola ait olan ve sokağın ürettiği kültürü bizlere yeniden hatırlatıyor: Üç korner bir penaltı, Japon kale, atan alır, 5’te devre 10’da biter, Gazozuna maç, topun patlaması veya gittiği yerdeki mahalle büyüğü tarafından kesilmesi. Futbolun ve futbol oyununun çok daha naif ve romantik olduğu zamanlardan söz ediyoruz. Buralarda şimdiki gibi ne formalar vardı ne de son model ayakkabılar. Toprakta oynamanın getirdiği artılar ve eksiler kadar asfalt üzerinde oynamanın yarattıkları söz konusuydu. Bütün bu sözünü ettiklerimin her birisi yazarın olduğu kadar kitabı okuyanların büyük bir çoğunluğu tarafından da hatırlanacak unsurları bizlerin hayatına katabildiği için futbol tutkumuz halen inatla ve ısrarla devam ediyor.
Kitabın son bölümü sokaktan dünya futbolu başlığını taşıyor ve burada üç farklı örnek üzerinden var olan duruma ilişkin karşılaştırmalar yapabilmemize dair anekdotları da bize sunuyor. Önce Avrupa ve dünya futbolunda derin izler bırakan Johan Cruyff’un sokak futboluna dair söylediklerini öğreniyorsunuz ardından Beyaz Pele lakabına sahip Zico’nun anlattıklarını okuyorsunuz (Burada futboldaki lakaplar meselesinin de bir şekilde üzerinde durulması gerektiğine dair bir parantez açmamız gerekiyor çünkü bir zamanlar futbolcuların olduğu kadar gündelik hayatın içerisindeki tüm insanların lakaplar üzerinden hayatları ile kurulan bağın önemini göz ardı etmemeliyiz).
Ardından Mesut Özil, Mbappe ve Ronaldo’nun sokak ve futbol ile bağlarının anlatıldığı sayfalara geçiyoruz. ‘Mesut da Mbappe de ve Ronaldo da yaşadıkları ülkelerin dezavantajlı koşullarında yaşayan kişileriydi ama yeteneklerini ortaya çıkartacak en önemli kurguyu kullanmaktan ve sistem içindeki dezavantajı, yetenekleri sayesinde avantaja dönüştürerek, yaşadıkları toplumun kurgusuna adapte olmayı başararak bir yere geldiler. Burada önemli olan, yeni jenerasyon içinde yer alan oyuncuların bile geldikleri koşullara hala aynı kültür kodlarına sahip olarak işlemesi ve bunun bir kurgu haline gelmesiyle, bir yerde rekabet eşitliğinin sağlanmasına neden olmaktadır. Sokak futbolunun bu avantajı, yetenek sunumu açısından da bir değeri ortaya çıkarmak için önemli bir fırsat alanı olmaktadır. Avrupa’nın kendine ait olan kurgusundaki yeteneklerin doğal seleksiyonunu sağlayacak koşullara sahip olması ve bunun bir tarihsel süreç içinde bugün bile devam etmesi, değerler bütününü korumak anlamına gelmektedir. Bu bir sistem ve ekoldür’ (s.154-155).
Sokak futbolu bizim sistemimiz ve ekolümüzü yaratıyordu ne yazık ki bu ağacı kökleriyle birlikte kesip yok ettik! Mahalle arasından uzaklaştırdığımız futbolu halı saha üzerinden yeniden bulduğumuzu zannederek epey bir süre kaybettik. Bulduğumuzu sandığımız şeyin kaybetmiş olduğumuz futbolla uzaktan yakından bir ilgisi olmadığını ise anlayıncaya kadar yine iş işten geçivermişti. Geriye ise sosyal travmalarımız ile bir zamanlar oradan yetişen efsane isimlerimiz kaldı sadece. ‘…Yıkılan bir dönemin kayıplarını yaşamak bir travmadır. Anılarımız, doğduğumuz ev, okulumuz, sokaktaki sığındığımız komşu evleri, sokaklarımız ve arsalarımız ile tüm oyunlarımızı ellerimizden almaları bir travmadır. Sosyal bir travmadır… 2,5 liralık topumuzu elimizden almaları bir travmadır… Artık Can Bartu ile Metin Oktay’ı sokakta bulup keşfetme devri bitti. Can Bartu ve Metin Oktay’ın kendi teknik özelliklerine sokak kurgusu içinde ve sokağın baskısı altında, doğal seleksiyon içinde, beceri gelişimini sağlayacak yapı sona erdirilmiştir’ (s.157-158).
Yazarın son cümlelerinin büyük bir önem taşıdığını düşünüyorum ve bu satırların ülke futbolunun geleceğinin tartışılması açısından önemsenmesi gerektiğine inanıyorum. ‘Sokak futbolu bizim için bir ekoldü. Onun sayesinde geldiğimiz yeri ve onu yok ederek kaybettiğimiz yerin farkına varırsak, belki gelecek için anlık bir çözüm değil ama çözüm için bir tartışma ortamı yaratabiliriz’ (s.159). Geçmişin geri getirilebilmesinin mümkün olmadığını söylemeye bile gerek yok ancak geçmişte yaşanan güzel şeyleri hatırlamak kadar onların hayatlarımıza kattığı güzellikleri düşünerek geleceğe dair katkıları üzerinde kafa yormak da fayda vardır. Değişen toplumsal yapımız içerisinde yeniden ne sokak futboluna ne de mahalle kültürüne geri dönebilmemiz mümkün değil ancak o güzellikleri ve yarattığı büyük etkiyi de yok saymamız söz konusu değildir. İşte bunun için yerel yönetimlerin üzerine son derece büyük bir iş düşmekte olup yerelde spor/futbol aktiviteleri için alanları yaratmaları ve burada gönüllülük temelinde bir yapıyı hayata geçirebilecek adımları atmaları önem arz etmektedir. Sokak futbolunu yeniden yaratamayız ancak sokak futbolunun unsurlarını yeniden hayata geçirebilecek adımları atabilme şansına hala sahibiz. Burada belirleyici olan husus gerçekten istiyor muyuz yoksa tüm bu olup biten tuhaflıklardan memnun muyuz? Bu sorunun sadece futbolu değil aynı zamanda hayatlarımızı da içerdiğini hatırlatmalıyım.
Müslüm Gülhan- Sokak Futbolu 4 taş 1 top, Sancı Yayınları, İstanbul, Mart 2025
Ahmet Talimciler kimdir?Ahmet Talimciler, 1970 yılında İzmir Karşıyaka'da dünyaya geldi. Karşıyaka spor kulübünün minik ve yıldız takımlarında, Tarişspor kulübünün genç takımında oynadı. 1988 yılında Ege Üniversitesi Coğrafya bölümüne kaydoldu ve iki yıl burada okuduktan sonra tekrar sınava girerek aynı üniversitede sosyoloji bölümünü kazandı. 1994 yılında "Futbolun Toplumsal İşlevi" başlıklı lisans teziyle bölümden mezun oldu. Ardından Ege Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü'nde 1998 yılında Türkiye'de Futbol Fanatizmi ve Medya İlişkisi başlıklı yüksek lisans tezini, 2005 yılında da Türkiye'de Futbol ve İdeoloji İlişkisi başlıklı doktora tezini tamamladı. 2001 yılında Milliyet Gazetesi Sosyal Bilimler ödülünü kazandı. 1996 yılında Araştırma Görevlisi olarak başladığı Ege Üniversitesi Sosyoloji bölümünden 2019 yılında ayrılarak İzmir Bakırçay Üniversitesi Fen- Edebiyat Fakültesi Sosyoloji Bölümü Uygulamalı Sosyoloji ana bilim dalına profesör kadrosuyla geçiş yaptı. Halen aynı üniversitede görev yapmayı sürdürmektedir. Son yirmi yılda yerel ve ulusal düzeyde gazetelerde, internet sitelerinde yazmıştır. Mart 2016'dan bu yana T24'te başta spor ve gündelik hayata ilişkin olmak üzere gündeme ilişkin yazılar yazmaktadır. Karşıyaka Belediyesinin çıkartmakta olduğu Gazete Karşıyaka'nın yazarlarındandır. Bir diğer önemli tutkusu ise radyo yayıncılığıdır, üç yıl boyunca TRT İzmir Kent Radyosunda Sporun Arka Planı programını hazırlayıp sunmuştur. Halen TRT Türkiye'nin Sesi Radyosu Memleketim FM'de Spor Daima programına cuma günleri konuk olmayı sürdürmektedir. YouTube üzerinden yayınlanmakta olan Geek Futbol programının da yorumcularından birisidir. Evli ve spor tutkunu bir çocuğun babasıdır. Kitapları - Türkiye'de Futbol Fanatizmi ve Medya İlişkisi (2003,2014, Bağlam Yayınları) - Sporun Sosyolojisi Sosyolojinin Sporu (2010,2015, 2018, Bağlam Yayınları) - Futbol Yazıları (2017, Bağlam Yayınları) - Türkiye'de Futbol En Az Futboldur (2020, Spor Yayınevi ve Kitabevi) - Saçmanın İktidarı (2021, Sakin Kitap) - Beklentilerin Tersine Çıktığı Alan: Eğitim (2022, Sakin Kitap) - İlkelerimizi Kim Yazacak? Cem Can Yazıları (Yayına Hazırlayan- 2012, Moss Spor) - Fair Play Yemin İstemez (Yayına Hazırlayan- 2012, Moss Spor) - Şiddet, Şike ve Medya Kıskacında Futbol ve Taraftarlık (2015, Litera Türk Academia, Müge Demir ile) - Football in Turkey (Editör- 2016, PL Academic Research) |
Hayatlarımız her geçen yıl biraz daha fazla mekanikleş(tiril)irken bu sürecin çok daha kolay bir biçimde gerçekleştirilmesinde futbolun payının daha fazla arttığı bir sürecin içerisinden geçmekteyiz
Kuralların evrensel aklı temsil ettiğini ve kuralların olmadığı bir ortamda hepimizin bundan zararlı çıkacağını aklımızın ucundan bile geçirmiyoruz. Oysa güç istismar eder, karşıdakini, diğerini, diğerlerinin değerlerini, haklarını, saygınlığını
Kuralların sürekli olarak değiştirildiği ve oynanan ligin yanı sıra ligdeki takımlara göre gözden geçirildiği bir futbol ikliminde futbola dair gerçekten bir şeyleri değiştirmek istiyorsanız öncelikle futbola olan sakat bakışınızı değiştirmek durumundasınız
© Tüm hakları saklıdır.