10 Şubat 2020

Kadına yönelik şiddette sorunlar da çözümler de çok kapsamlı

Yasal düzenlemeleri çıkartmak kadar söz konusu düzenlemeleri uygulayabilmek ve yaşanan aksaklıkları gidermek suretiyle işleyen bir sistemi hayata geçirebilmek son derece önemli bir sorumluluktur

Kadınlara yönelik şiddetin ara vermeden sürüp gittiği ülkemizde geçtiğimiz hafta içerisinde iki olayda yaşananlar, kamuoyunun ilgisini çekti. Bunlardan bir tanesinde kızının erkek arkadaşı olduğunu öğrenen baba, kızını vurarak öldürdü. Diğer haber ise şiddete uğrayan bir kadını kurtarmak isteyen gencin, yaşanan boğuşma sonrasında kadını darp eden erkeği öldürmesiydi. Her iki olayın sonrasında sosyal medyada yaşananlara ilişkin çok sayıda yorumda bulunuldu. Özellikle bir kadının daha öldürülmesine seyirci kalmayarak yaşananlara müdahale eden gence sahip çıkılması ile ilgili çok sayıda görüş belirtildi.

Lise öğrenciliğimin henüz başında Ankara Sanat Tiyatrosu'nun İzmir’de sergilediği Faruk Erem’in unutulmaz eseri Bir Ceza Avukatının Anıları isimli oyununda, sahnede yer alma şansına erişmiştim. Yıllarını farklı davalarda geçirmiş bir avukatın anılarını kapsayan oyunun en çarpıcı ifadesi; Suçluyu Kazıyınız Altından İnsan Çıkar cümlesiydi. Ülkemizde yaşanan şiddetin arka planında bir taraftan insan profilimiz yatarken diğer taraftan bu insan profilini yetiştiren kültürel yapının büyük bir etkisi bulunuyor. Bu yüzden de özellikle kadına yönelik şiddeti tartışırken sadece tek bir boyut üzerinden değil çok daha kapsamlı noktalar üzerinden hareket etmek zorundayız. Çünkü kadına yönelik şiddet meselesi bu ülkenin şiddeti bir kültürel form olarak üretme anlayışından bağımsız değil. Öte yandan aynı anlayış kadının sosyal hayattaki konumundan başlayarak, kadına atfedilen değer yargılarıyla da beslenmek suretiyle kendisine yaşam alanı açma konusunda son derece üretken davranabiliyor. Belki de bu yüzden sorun göründüğünün çok ötesinde bir yerlerde filizlenebildiği için çok daha kapsamlı bir yaklaşıma ihtiyaç duyuyor.

Benzer bir biçimde çözüme ilişkin yaklaşımlarımız da her ne kadar farklı ülkelerin geçirmiş olduğu aşamalardan etkilenmek suretiyle hayata geçirilmiş olsa da yine bize özgülükleri bünyesinde barındırıyor. Burada başta hukukun aldığı pozisyon olmak üzere özellikle kolluk kuvvetlerinin davranışları ve yaşananlarla ilgili olarak hassasiyetleri çok büyük bir önem arz ediyor. Belki de bu yüzden kolluk kuvvetlerinin tüm uğraşlarına karşın sistemde yaşanan aksaklıklara ilişkin şu rapor1, uygulamalara ilişkin sıkıntıların yanı sıra neler yapılması gerektiğini de önümüze seriyor. Kadına karşı şiddetin önlenmesi ve aile içi şiddet olaylarının engellenmesi amacıyla çıkartılan 6284 sayılı ‘Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanun’ 2012 yılında yürürlüğe girmiştir. Söz konusu kanunla, toplum düzeninin korumak adına aile içi tehdit ve şiddeti oluşturan kişinin evden uzaklaştırılmasına imkan verilmektedir. Koruma tedbiri ve uzaklaştırma kararı hakkında merak edilenlerle ilgili bir bilgi notuna ilişkin bilgileri de şurada2 ayrıntılı bir biçimde bulabilirsiniz. Her iki metni okuduğunuzda aslında bütün tedbir kararlarına karşın bile kadınların öldürülmeye devam ettiği gerçeğini görmek son derece acı oluyor. Ancak yine de asıl üzerinde durmamız gereken husus kadınlar öldürülürken bir taraftan da şiddetin ortadan kalkmıyor oluşu! Hatta tam aksine yapılan çalışmalar sonucunda elde edilen verilerin göstermiş olduğu gibi korunma talepleri ve kolluk kuvvetlerinin bu kararları onaylama sayılarında artış söz konusu.

2012 yılında yürürlüğe giren 6284 sayılı kanun uyarınca yaşamsal tehlike arz eden acil durumlarda şiddete uğrayan ya da tehdit altındaki kadınlar, doğrudan polis-jandarma gibi kolluk kuvvetlerine başvurabiliyorlar. Kolluk kuvvetleri de kanun kapsamında koruma talep eden kişinin gördüğü şiddet sonucu hayati tehlikesi bulunduğuna hükmederse, sonradan aile mahkemeleri tarafından onaylanmak koşuluyla koruma kararı çıkartabiliyorlar. Ancak nüfusu 100 bini geçmeyen ilçelerde aile mahkemesi bulunmaması halinde asliye hukuk mahkemeleri, aile mahkemesi sıfatıyla faaliyet gösterebiliyor. Burada da ortaya çıkan veriler3 durumun ne kadar ivedikle üzerinde durulması gerektiğini ortaya koyar bir nitelik arz ediyor. Adalet bakanlığı verilerine göre, kolluk kuvvetlerinin aldığı, mahkemeler tarafından onaylanan karar sayısı 2013’te 60 bin civarındayken 2017’de 100 bine yaklaşmış vaziyette.

2012 yılındaki 6284 sayılı kanunla evli olmayan kadınlara da korunma talebinde bulunabilme hakkı tanınmıştı. Adalet bakanlığının verilerine göre, yasanın yürürlüğe girdiği ilk yılda koruma taleplerinde 2 kattan fazla artış yaşanmış olup son beş yıl içerisinde ise korunma talebinde bulunan kadınların sayısı beş kart artmıştır. Ancak buna karşın dava kabul oranlarında bir düşüş gözlenmektedir. 2010 yılında yüzde 91,5 olan dava kabul oranı, 2017’de yüzde 82,2’ye gerilemiştir. Avukat Nazan Moroğlu, mahkemelerin 6 aya kadar kadınlara koruma verebilecekken son birkaç yılda bunun 2 aya kadar indiğini gözlemlediklerini belirtmektedir. Moroğlu, İstanbul Barosunun Adli Yardım Bölümüne 2018 yılının ilk on ayında 10 bin 593 kadının yardım için başvurduğu ve 10 bin 392 kişiye avukat atandığı bilgisini de eklemektedir.

Görüldüğü gibi rakamlar sorunun çok kapsamlı bir olgu olduğu gerçeğini adeta gözümüzün içerisine sokar bir nitelik taşımaktadırlar. Şiddet olgusu, hayatlarımızı karartırken sadece kadınların hayatlarının son bulmasına neden olmamaktadır. Aynı zamanda ölenlerle birlikte onların ailelerinin de hiçbir zaman kapanmayacak olan bir çıkmazın oluşmasına yol açmaktadır. Yasal düzenlemeleri çıkartmak kadar söz konusu düzenlemeleri uygulayabilmek ve yaşanan aksaklıkları gidermek suretiyle işleyen bir sistemi hayata geçirebilmek son derece önemli bir sorumluluktur. Başta iktidar olmak üzere tüm siyasal partilerin kadınlara yönelik şiddetin azaltılabilmesi konusunda çok daha fazla gayret göstermeleri gerekmektedir. Çünkü uygulamaların ortaya koyduğu gerçek, başta iyi hâl anlayışı olmak üzere, yapılmakta olan bir takım savsaklamalar nedeniyle kadınların çocuklarının yanında öldürülmeye devam ediliyor olmalarıdır. Şiddeti ortadan sabahtan akşama yasal düzenlemelerle kaldıramazsınız ancak başta yasal düzenlemeler olmak üzere söz konusu alanla ilgili yaklaşımlarınızı net bir biçimde ortaya koyar ve sürdürdüğünüzü gösterirseniz, işler daha farklı yürümeye başlayacaktır. Eğitim, medya, bilgilendirme, sosyalizasyon süreçleri gibi farklı alanlarda söz konusu durumun önemini hiç durmadan göstermek durumundayız. Şiddetle mücadele çok kapsamlı ve çok uzun soluklu bir anlayışın ürünüdür. Daha barışçıl bir toplum yaratabilmenin yolları üzerinde hiç durmadan çalışırken şiddeti özendiren anlayışları da ortadan kaldırabilmek için el birliğiyle mücadele etmeliyiz. Kadına yönelik şiddet, tıpkı hayvanlara ve diğer bütün canlılara karşı ortaya konulan kötülükler gibi içinde yaşadığımız ülkenin üzerinde hassasiyetle durması gereken olmazsa olmazlarından bir tanesidir.


1https://www.pa.edu.tr/Upload/editor/files/Kadin_Cinayetleri_Rapor.pdf

2http://ipekbiter.av.tr/blog/koruma-tedbiri-ve-uzaklastirma-karari-hakkinda-merak-edilenler/

3https://t24.com.tr/haber/verilerle-turkiyede-erkek-siddetinin-anatomisi,756350

 

Yazarın Diğer Yazıları

Herkesin haklı olduğu yer

İster futbolda isterse toplumsal hayatımızın diğer bütün alanlarında olup bitenler karşısında sağduyu denilen anlayışı hayata sokamadığımız müddetçe ortak bir zemini inşa edebilmemiz ve buradan sağlıklı bir toplumsal yaşamı başarabilmemiz mümkün olmayacaktır

Sonları beceremeyen ve bunu tartışamayanların ülkesi

İster futbolda ister siyaset dünyasında olsun sorgulanmayan, tartışılmayan ve sistematik bir hale dönüştürülmeyen hiçbir yapının mutluluk getirebilmesi de söz konusu değildir

Yine bir 10 Kasım

Resmi devlet ideolojisinin yarattığı ve katı kurallar içerisinde insani vasıflarından arındırdığı Mustafa Kemal Atatürk imgesinin yıkılmakta olduğunu buna karşın bu ülkenin insanlarının kalplerinde yaşattıkları Mustafa Kemal Atatürk imgesinin ise her geçen 10 Kasım ile biraz daha fazla büyüdüğünü bir kez daha yüksek sesle haykıralım

"
"