Dünya derbisi olarak lanse ettiğimiz buna karşın son yılların en keyifsiz ve futbolsuz karşılaşması golsüz sona erdi. Ülkemizde futbola dair yapılan yayıncılık anlayışının ne kadar kısır bir futbol anlayışı ürettiğine bu gece bir kez daha şahit olmuş olduk. Açıkçası böyle giderse yere göğe sığdıramadığımız karşılaşmaları izleyerek vakit kaybetmemek en iyi tercih olacak gibi gözüküyor. Çünkü son derece yavan ve ortada futbolun olmadığı bir doksan dakikayı geride bıraktık. Her iki takımın da kaybetmemeyi öne çıkardığı buna oyunu geciktirmek için sahada bulunan hakem Cüneyt Çakır’ın da eşlik ettiği bir karşılaşmaydı. Hakem ilk yarıda her korner atışı sırasında oyuncuları yanına çağırarak uyarılarda bulundu, buna karşın sadece bir dakikalık bir uzatma ile devreyi tamamladı.
İkinci yarı çok daha sıkıcı ve keyifsiz bir tempoda oynandı ve adeta izleyenleri uyuttu. Filmi biraz başa saralım ve geçtiğimiz haftadan başlayarak gündeme taşınan gerilimi tekrar düşünelim. Ev sahibi Galatasaray takımının misafir takıma yemek vermeme ve karşılaşmama açıklamaları ile sürece dahil olan Futbol Federasyonu’nun 30 gün hak mahrumiyeti cezası verilen Fenerbahçe kulübü başkanının cezasının hemen derbi öncesi kaldırılması gibi gariplikleri yaşadık! Ardından ekranlara eskilerin ifadesiyle şeref tribününden yansıyan görüntüde bile her türlü tartışmaya açık bir görüntü söz konusuydu. Gençlik spor bakanımızın her iki yanında iki kulübün başkanları yer alıyordu ve Futbol Federasyonu başkanı da Fenerbahçe kulübü başkanı Ali Koç’un yanında bulunuyordu. Federasyonda bu işlerle uğraşanların verilecek olan görüntüler konusunda çok daha dikkatli hareket etmeleri gerekir çünkü burası buluttan nem kapanların olduğu bir yerdir.
Hep olumsuzluklardan bahsetmeyelim öncelikle son yılların belki de en sakin derbi mücadelesini izledik. Gerginliğin saha içerisinde ve saha kenarında olmadığı mücadele izlemeyeli uzun zaman olmuştu. Bir diğer dikkat çekici görüntü İstiklal Marşı’nın okunması sırasında Fenerbahçe’den Krause ve Galatasaray’dan Babel’in marşı okumalarıydı. Milli takımda oynayan futbolcularımızdan bazılarının bile marşı okuyamadığını bilenler açısından bu durum son derece ilgi çekici oldu.
Gelelim derbinin kaybedenlerine her şeyden önce Galatasaray kulübünün teknik direktörünün saha kenarında olmadığı bütün mücadelelerde eksik kaldığı gerçeği bir kez daha teyit edilmiş oldu. Hatta maçın ardından ekranlardaki yorumculardan bir tanesi Fatih hocanın eleştirilerini yönetime iletmesi ve onların bunları dillendirerek ceza almalarını bile önerdi. Bir diğer kaybeden hiç kuşkusuz gerilim bekleyen ve bundan nemalanmak isteyenlerdi. Kavgasız, gürültüsüz derbi bu ülkenin futbol medyasının da ratinglerini azaltıyor. Fenerbahçe kulübünün teknik direktörünün uzatmalardaki değişikliklere ilişkin yaklaşımı da kendisinin deplasmandan galibiyet yerine mağlup olmamaya odaklandığını ortaya koyması açısından dikkat çekiciydi. Ve bir zamanların Ersun hocasının artık farklı bir yaklaşıma sahip olduğunu da gösteriyordu.
Bu geceki derbi için söylenecek olan son siz ise ülkemizde yerlere göklere koyamadığımız iki takım arasındaki rekabetin, gelinen nokta itibariyle futbolun dışında bir yerlerde sadece ve sadece gerilim üzerinden yürüdüğü gerçeğidir. Buradan sonra bu iki takımın karşılaşmalarından futbol, güzel görüntüler ve ülkenin futbol iklimine yapılacak herhangi bir katkı falan beklemeyin sakın! Kazanmanın her şey olduğu anlayışı üzerinden yürütülen iktidar savaşlarına kurban edilen bir futbol var artık karşımızda ve bunun en önemli iki figürü ise söz konusu olan bu takımlardır. Son bir notta yayıncı kuruluşa, bu iki takımın kısaltması GS ve FB olarak verirseniz çok daha anlaşılır olacaktır. GAL ve FEN diye skoru vermekten lütfen vazgeçin!