Hayatlarımızın pamuk ipliğine bağlı olduğu bir ülkede yaşıyoruz ve olan bitene uyum sağlamak amacıyla sık sık aynı cümleleri kurmayı sürdürüyoruz. “Bize Bir Şey Olmaz” ifadesi öylesine derin ve öylesine anlam yüklüdür ki, ölüme kadar giden pek çok olayla ilgili uyarılar karşısında bile biz aynı ifadelerle karşılık veririz.
Dört yıl önce İzmir’in Gaziemir ilçesinde radyoaktif maddelerin bulunduğuna dair bir haber yapılmış ve ardından bu olan tel örgülerle çevrilmişti. Önlemimiz de en az vermiş olduğumuz tepkiler kadar enteresan olduğu için, bu olay kamuoyuna yansıdığında çevreye duyarlı olanlarımız dışında pek de karşılık görmedi!
Tıpkı yaşadığımız pek çok örnek de olduğu gibi bu örnekte de küçük bir kitle dışında, yaşananlara karşı bir hassasiyet gösteren olmadı! Aspestli gemilerin yine İzmir’in Aliağa ilçesinde sökülmesi tartışmalarını hatırlatarak bu örnekleri çoğaltabiliriz. Örnekler her geçen yıl biraz daha fazla artmakla birlikte olan bitenlere karşı duyarsızlığımız ya da vurdumduymazlığımız da o, ölçüde artmakta.
Trafikte, sokakta, evde, okulda, otobüste kısacası gündelik hayatımızın her alanında ‘Allaha emanet’ yaşıyor ve yapmamız gerekenleri yapmamakla övünmeye devam ediyoruz. Böyle yaşadığımız için de sürekli olarak ölmek suretiyle yaşamı değil ölümü öne çıkartıyoruz. Hiç olmaması gereken olaylar hep bizim başımıza geliyor, bu olağan dışı koşullar nedeniyle nice yetişmiş insan kaynağımızı kaybediyoruz. Ama olan bitenlerin ardından yine aynı tepkileri vermeyi ve yine aynı cümleler ile yaşadıklarımızı ‘kılıfına uydurmayı’ da çok ama çok seviyoruz.
Yıllar önce AİDS’le ilgili yapılan haberlerden bir tanesinde otoyol kenarında duran hayat kadınları ile pazarlık yapan bir arabanın içerisine mikrofon tutmuşlardı. Spiker sordu: AİDS’e yakalanmaktan korkmuyor musunuz? Yanıt: Atın Ölümü Arpadan Olsun, bir diğerinin yanıt ise Bize Bir Şey Olmaz! Şeklindeydi. Deprem kuşağında yaşayan bir ülkenin fay hattı gözetilmeden inşa edilmiş binalarından tutun da hiçbir önlem almadan hatta bir başkasının canını, malını suistimal edenlerin bile aynı tepkileri vermesi komik değil trajikomiktir. Üzerinden dört yıl geçtikten sonra İzmir’deki tel örgülerle korunan! Radyoaktif maddelerin üzerinde yüründüğü ve insanların bu atıklara maruz kaldıkları anlaşıldı! Olsun canım nasılsa bize bir şey olmaz.
Peki tüm bu yaşadıklarımızın karşısında verdiğimiz bu tepkiler sonrasında hayatımızda neler değişiyor. Aslında çok fazla değişen bir şey olmuyor, yaşadıklarımızı ‘normal’ kabul etmeye ve olup bitenleri kanıksamaya başlıyoruz.
Her kanıksama ile birlikte biraz daha fazla yaşananlardaki saçmalık düzeyi artıyor. Buna karşın bizlerdeki kendi hayatlarımıza yönelik kayıtsızlık düzeyi de tavan yapmaya başlıyor. Bu ruh halinin toplumsal hayatımızın her alanında karşılık bulması ise işlerin giderek içinden daha fazla çıkılmaz bir hal almasına ve bunun ardından ise yine bize özgü bir cümle kalıbının devreye sokulmasına olanak sağlıyor: Bizden Bir Şey Olmaz!
Bu iki cümlenin birbirini bu kadar fazlasıyla beslediği bir kültür ve insan profili sonrasında yaşanan her şey anlamını yitirmeye başlıyor. Bize bir şey olmaz diyenlerin hızla bizden bir şey olmaz duygu haline savrulması olan bitenin sadece söylemsel düzeyde kalmadığını aynı zamanda başka alanlarda da karşılık bulduğunu gösteriyor. Bu cümleler aynı zamanda bizim hem kendimize özgülüğümüzün ve bir örnekliğimize dönük ruh halimizin yansımalarıdır. Bunun yanı sıra kendimizde eksik gördüğümüz yanlarımızın da bilincinde olmamıza rağmen olan biteni sıradanlaştırabilme yetimizin de göstergeleridir.
Bu ikisi arasında gidip gelen ruh hali ile ülke insanlarımız, yaşadığı bütün sorunlar karşısında makul, mantıklı, akılcı/aklı başında çözümler üretmek yerine gündelik olarak alışıldık, bildik, güvenilir, denenmiş ve yabancı olmayan çözüm yollarına başvurmayı sürdürmektedir. O saçma denilen uygulama, mahallesindeki muteber amcanın, sokağındaki teyzenin, işyerindeki emekli ihtiyarın ya da bıçkın delikanlının uyguladığıdır.
Bildik dünyaların güvenliğini arayan ve orada mutlu, mesut, bir örnek yaşamlarını sürdürmek isteyen insanlarımız açısından ‘bize bir şey olmaz’ cümlesi olmayan felsefe kavramsallaştırmasının yerine felsefi çıkarım haline dönüşmektedir. İşler sarpa sarmaya başladığı anda ise hemen geri çark etmek suretiyle bu kez de ‘bizden bir şey olmaz abi!’ ile yaşananların ne kadar tuhaf olduğunu oysa adamların(ki burada gavurları kastediyoruz) en iyisini yaptıklarına onay vererek durumu toparlarız.
Burası bizim hem ne kadar pragmatist bir anlayışa sahip olduğumuzu ortaya koymakta hem de yaşananlar karşısındaki gücümüzü ve acziyetimizi göstermektedir. Bu iki kalıbın yerine dilimize ve hayatlarımıza daha gerçekçi ve yaşananların karşılığında sorumluluğumuzun olduğunu gösteren cümleler koyabildiğimiz anda işlerimiz daha farklı yürüyecektir.
Yaşanan gerçeklere aykırı olmayan, kulaktan dolma hayatların dışında realite ile örtüşen uygulamalar sonrasında ‘bize bir şey olur’ olmaması için şunları, şunları yapmalıyız anlayışını getirecektir. Bu anlayışı hayatına sokan bir toplumun fertleri ise ‘bizden bir şey olmaz’ kolaycılığı yerine ‘biz de bu yapılanların daha iyisini yapabiliriz’ cümleleri kurabileceklerdir. Kanıksamanın normalleştiği toplumsal yapılarda önce eyyamcılık tavan yapar ardından da şiddet.