Öylesine tuhaf zamanlardan geçiyoruz ki, yaptığımız her hareket beraberinde sadece ortaya çıkartacağı sonuçları değil aynı zamanda geleceğe ilişkin çıkarsamaları da getirebiliyor. Takipçi sayıları, beğeniler ile yeniden kurgulanan ve bu doğrultuda yeniden inşa edilen hayatlar sayesinde artık hiçbir şey eskisi gibi değil! Belki de bu yüzden olsa gerek eylemlerimiz sadece kendimizi bağlamıyor hatta kendimizden çok daha fazla yapıp ettiklerimizle ötekileri etkilemeyi hayatlarımızın yegane gailesi haline dönüştürüyor. Biz’den Ben’e uzanan çizgi ile şekillenen modern hayatın ötesinde şimdi Ben’den Öteki’lere ve yine Bana uzanan bambaşka bir noktaya gelmiş vaziyetteyiz.
Kendi kendimiz ile kurmuş olduğumuz birlikteliği bile bu bendeki öteki çizgisi ile birlikte farklı bir konuma oturtuyor ve oradan alacaklarımız üzerinden kendimizi konumlandırmayı seçiyoruz. Son dönemlerde her şeyi bu açıdan tartışıyor olmamız da bir anlamda bu yeni durumun sonucu olabilir. Her şeyin çöktüğünü ve yerine neyin konulabileceğini bilemediğimiz bir dönemin içerisindeyiz. Çaresizlik içerisinde geçmişin bizi şekillendirdiği kalıplara sarılmayı sürdürüyoruz buna karşın söz konusu kalıplar ile günün teknolojilerinin doğurduğu var olan ortam arasında uzlaşmaz bir çelişki yaşanıyor. Arkadaşlık ilişkilerinden tutun da insanı insan yapan pek çok durumun içerisinde bulunduğu koşullar değişikliğe uğruyor. Hayatın çok daha acımasızca ve bir o kadar da anlamsızca getirileri ile karşı karşıyayız ve bunun karşısında ne yapabileceğimiz konusunda alternatif üretmekten yoksunuz.
Küçük telefon ekranlarından büyük dünyalar kurmayı kazanç sanan bir nesil var karşımızda ve bu durum sadece çocukları, gençleri kapsamıyor. Etrafınıza biraz dikkatlice baktığınız takdirde var olan yeni koşulların herkesi esir ettiği gerçeği ile karşı karşıya kalabilirsiniz. Geçen gece bir sayfiye kasabasında kapı önünde oturan yaşları 65 yaş üstündeki üç hanımefendinin ellerindeki telefonlarla kurdukları odaklanmaya bizzat şahit oldum. Bir aradalardı buna karşın birlikte değillerdi! Bu yepyeni bir durum ve gidilen yerlerde sürekli olarak yaşanan yeni bir durumun göstergesi olarak hepimizi avucunun içerisine alıveriyor.
Bir tarafta sürekli olarak selfie çekenleri görmeye başlıyorsunuz diğer tarafta ise yaşanan an’ın söz konusu telefon ekranları aracılığı ile gösterinin parçası haline dönüştürülmesinin parçası haline geliyorsunuz. Artık görünme ve gösterme arasındaki ilişkinin ötesinde bir yerlerdeyiz ve söz konusu olan bu yeni durumla birlikte yaptığımız her şeyin asıl amacı yaptıklarımızdan diğerlerinin haberdar olması. Kim, nerede, ne zaman, niçin, neden, nasıl sorularının yanıtını haber için değil kendimiz için göstermek için kullanıyoruz. Gideceğimiz yerleri pasaportumuzun arasına koyduğumuz uçak bileti ile gösteriyoruz. Kaldığımız otelleri otel odamızı, havuzu veya açık büfe fotoğraflarını kullanarak deşifre ediyoruz.
Aslında bütün bunları ve benzerlerini yaparken amacımız bakın ben neredeyim, kiminleyim ve ben nasıl bir biçimde yaşıyorum şeklinde gözlenir olabilmek. Bilerek ve isteyerek kendimizi ihbar ediyor ve bu durumdan haz alıyoruz. Mutluluğun şekil değiştirmesi ile birlikte daha küçük buna karşın daha kırılgan bir ruh hali içerisine hapsettiğimiz insanlığımıza, bu kez aldığımız like’lar üzerinden değer biçiyoruz. Bu ise her anımızın aslında artık kendimizin değil bizleri beğenen diğerlerinin yaklaşımları doğrultusunda yaşanmasına yol açıyor.
Çarşamba gecesi İstanbul’da Süper Kupa mücadelesi sırasında sahaya giren kişinin kimliği beraberinde tartışmaların boyutlarını da farklı bir zemine taşınmasına yol açtı. 4,5 milyon takipçisi olduğu söylenen bir YouTuber'ın sahaya atlama gerekçesinin, kendisinin belirtmiş olduğu gibi sadece maçın heyecanı nedeniyle olma ihtimali daha en başından inandırıcılığını yitiriyor. Bir anda ünlü haline dönüşen ve milyonlarca insan tarafından takip edilmeye başlanan birileri bir başka anda bu kez tam tersi bir durumla karşı karşıya kalabiliyor. Bu yeni dönemin en büyük özelliği her şeyin bir anda olup bitivermesi, sosyal medya ile birlikte bir gecede şöhretimsi haline dönüşebilir ve yine bir gecede rezilde olabilirsiniz.
Geçiciliğin ve vasatlığın iktidarında kalıcılığı konuşmak kadar var olan yargılar üzerinden çıkarsamalarda bulunmak da anlamını yitiriyor. Anlamı yitirdiğiniz yerde ise hem bağlamı hem de söz konusu olan o bağlamı yaratan koşulları ve kişileri de yitirmeye başlıyorsunuz. Aslında yaşadıklarımızın bundan sonra yaşayacaklarımızın yanında çok hafif kalacağı bir dönemin işaretçisi olduğunu söylemek belki de biraz yürek burkucu ancak bir anlamda bu yeni durum kaçınılmaz gibi gözüküyor. Bir futbol karşılaşması sırasında yaşanan sahaya atlama eylemi bile artık sadece bir sahaya atlama eylemi olarak değerlendirilebilecek bir pozisyonu nitelememektedir. Belki de bu yüzden bundan sonra naiflik içeren insani eylemleri görebilmek için epey mesafe kat etmemiz gerekecek. Çünkü söz konusu olan yeni yaşam tarzı ve bu tarzın yayılma hızı, toplumsal hayatın her alanına sirayet edebilme konusunda son derece mahir.
Tarih boyunca köy ile kent arasındaki mesafenin belki de en fazla kapandığı döneme hep birlikte şahitlik ediyoruz. Bundan sonra bütün yaptıklarımızın sonuçları hususunda acaba neler olabilirin? Peşinde koşarak, atacağımız adımları bu doğrultuda planlayan bir kitle haline dönüşeceğiz. Çiftler arası ilişkilerden başlayarak aile kurumuna kadar olan bütün birlikteliklerde yeni dönem bambaşka tartışmaları ve çıkarsamaları beraberinde getirecek. Bu noktada özellikle sosyologların sadece kuramsal bilgilere değil bu kez gerçekten alana ilişkin deneyimlere çok daha fazla ihtiyaçları bulunacaktır. Toplumsal hayatın içerisindeki bireyin yeri kadar, ailenin ve küçük grupların pozisyonlarını da bu yeni durumla birlikte yeniden tartışmaya açmak ve konuşmak durumundayız. Elimizin altındaki devasa bilgi deposunu belki de bu açıdan bu kez eleştirel bir pozisyonla kullanmayı öğrenmeliyiz. Bu yeni durum başta eğitim kurumunu dönüştürmeye yarayacağı gibi toplumsal hayatımızın bütün alanlarını yeniden tartışılabilir ve sorgulanabilir bir hale büründürecektir.
Burada futbolun yerinin çok özgün ve bir o kadar da özgül bir konum teşkil ettiği gerçeğini de bir kez daha hatırlatmak isterim. Çünkü futbol tüm dünyada bütün teknolojik değişimlerin öncelikle denendiği mecradır. Bu kez ise bambaşka bir şekil ve konum ile buna karşın yine öncülük ederek insanlık tarihinde farklı bir yere oturmayı hak ediyor. Toplumsal hayatın minik bir minyatürünü sunan stadyumların bundan sonraki dönemde yeni işlevlerine hep birlikte şahitlik edeceğiz.
Sahaya giren kişiye verilen tepkilere de bakıldığında aslında bir açıdan benzer pozisyonda olma isteği ile yanıp tutuşanların varlığı ile karşılaşacağımız gerçeğini not etmeliyiz. Ülkeyi rezil etmek eleştirileri kadar on milyon lira ceza verilsin yaklaşımlarının da ardında yatan asıl mevzunun ‘ünlü’ olduğu varsayılan birinin neden böyle bir yola başvurduğu kadar kendilerinin neden böyle bir şeyi akıl etmedikleri ile de bağlantılı olduğunu görüyoruz. Ünlü olmak isteyenlerin sayısı arttıkça bunun nasıl gerçekleşeceği meselesi de başka bir soru olarak önümüze defalarca konulmayı sürdürecektir.