17 Ekim 2021

Bağımsız spor federasyonlarında seçim var!

Tüm dünyayı etkisi altına alan Koronavirüs süreci ülkemizdeki bağımsız spor federasyonlarını da doğrudan etkiledi

Normal şartlarda dört yılda bir gerçekleştirilen seçimler pandemi gerekçesiyle bir yıl süre ile ertelendi ve olimpiyat sonrasına alındı. Şimdi hummalı bir şekilde seçim sath-ı mailine girildi ve adaylar önlerindeki pek çok engeli aşabilirlerse başkan koltuğuna oturabilecekler. Önce var olan o engellerin, engebelerin neler olduğundan bahsetmekte yarar var. İlk olarak başkan adaylarının delegelerin yüzde 15’inin imzasını toplama zorunluluğu gibi bir tuhaflıkla başlamamız gerekiyor. Yani sizin aday olmayı düşündüğünüz federasyonla ilgili çok sayıda planınızın, projenizin olması veyahut alandaki çok etkili işler yapabilme kapasitenizin olması yeterli değildir asıl yapmanız gereken söz konusu imzaları toplayabilmenizdir. İmzalar cebinizde olmadan başvuruda bulunamayacağınızı ve son ana kadar da size imza atanların caymaması için çaba göstermeniz gerektiği gerçeğini de göz ardı etmemek durumundasınız. Bir başka ifadeyle daha en başından tuhaf bir sistem sizin önünüzü kesmeye başlamaktadır.

Bu noktada Danıştay’ın 19.07.2015 tarihinde almış olduğu karar ile Federasyon seçimlerine aday olmak isteyenlere konulan yüzde 15 imza ve adaylık ücreti kaldırılmıştır ibaresini yeniden hatırlatmak gerekiyor. Ancak her iki husus konusunda direten yapıların olduğu meselesini göz ardı etmemek durumundayız. Yani bir taraftan yasal düzenlemeler söz konusu öte taraftan bu düzenlemelere karşın bildiğini okumaya devam eden federasyonlar bulunuyor. Burada Geleneksel Okçuluk Federasyonu örneği gibi böylesi bir ibarenin bulunmadığı örneklerin de bulunduğunu hatırlatmalıyım. Bir diğer önemli husus ise dört yıllık zaman dilimi için görev başına gelen federasyonların süre aşımı boyunca gerçekleştirdiklerine ilişkin hesapların ibra edilmesi meselesidir. Bu durum var olan başkanların yeniden aday olup olmamalarını da etkileyecektir.

Gelelim asıl sıkıntı içeren hususlara, bağımsız spor federasyonlarının çalışma usul ve esasları hakkındaki yönetmeliğin 8.maddesinin d fıkrasında delege sayısının yüzde 10’u kadar genel müdürlük temsilcisinin oy kullanacağı hükmü yer almaktadır. Buna göre Olimpik branşlarda 30, Olimpik olmayan branşlarda ise 12 memur üye bakan ve genel müdürü temsilen oy kullanmaktadırlar. Ayrıca ilave olarak Gençlik ve Spor İl Müdürlükleri bünyesinde kurulan spor kulüplerinin yöneticileri olan memurlar da oy kullanmaktadırlar ki, bu memur üyelerin toplamı Olimpik branşlarda 300 delege yapısı içerisinde 50 ila 60, olimpik olmayan federasyonlardaki branşlarda ise 120 delege sayısı içerisinde 25 ila 30’u bulabilmekte ve bu sayılar sonucu doğrudan etkileyebilmektedir.

Memur delegelerin oy kullanmasının bağımsız ve özgür seçim ruhuyla örtüşmeyeceği gerçeğini ve burada yapılanın seçimden ziyade bambaşka bir şey olduğu söylemeye acaba gerek var mı? Uluslararası spor ilke ve anlayışları ile örtüşmeyen bu yaklaşım nedeniyle daha önce FIFA tarafından uyarıldığımızı hatırlatmak isterim. 2006 yılında Türkiye Futbol Federasyonunun devlet denetimli yasa maddesinin ilkelere aykırı olduğu gerekçesiyle uyarıldığını eğer gereği yerine getirilmez ise üyeliğin askıya alınabileceğinin de tarafımıza iletildiğini ve yasa değişikliği ile devlet denetimi maddesinin kaldırıldığını okuyucularımıza aktarmış olalım. Yapılmakta olan seçimler bağımsızlık ve tarafsızlık ilkeleri ile örtüşmeyen bir yapıyı hayata geçirmekte olup söz konusu bu durumun en çok ülkemizin spor kurumuna ve o kurumun işleyişine zarar vereceği gerçeğini göz ardı etmemeliyiz. Çünkü Olimpik felsefe ve uluslararası spordaki bakış açısı ile ilkeleri sporda devletin baskı ve kontrolünü reddetmektedir.

Üzerinde durulması gereken bir diğer husus ise ülkemizde diğer bütün alanlarda olduğu gibi burada da var olan başkanların tekrar seçim sürecine girdiğinde seçim hazırlıkları yapma ve delegeleri belirleyebilme konusunda diğer adaylardan çok daha fazla gücü elinde barındırabiliyor olmalarıdır. Bu durumun adaylar arasındaki fırsat eşitsizliğini ortadan kaldırmakta olduğu gerçeğinin altını bir kez daha çizmek durumundayız. Tıpkı diğer bütün alanlarda olduğu gibi belki spor alanında da seçimle iş başına gelme konusunda kriterleri net bir biçimde ortaya koymalı ve herkesin önündeki bariyerleri daha en başından ortadan kaldırmak suretiyle hakkaniyetli bir yarışın önünü ardına kadar açmalıyız.

Aksi noktada bir taraftan federasyonlar bünyesinde kırgınlıklar ve karşılıklı husumetler çoğalmak suretiyle asıl amacın dışında bir durumun oluşmasına olanak sağlamakta ve sporu yönetme görevindeki kurumların spor dışı bir anlayışla fair play davranışının çok ötesinde bir konumu hayata geçirmelerine yol açabilmektedir. Spordaki hakem ve kamu otoritesi konumundaki Gençlik ve Spor Bakanlığı memurlarının sonucu etkileyecek sayıda oy kullanabilmesi durumu daha en başından seçimleri hukuken geçersiz bir pozisyona indirgemektedir. Bu durum anayasaya, yasalara ve hukuka aykırılık içermekte olup acilen söz konusu yaklaşımlardan vazgeçilmelidir. Yönetime aday olanların daha en başından sürekli olarak oy hakkı olan bu yerlerden destek turlarına çıkmakta olmaları bile durumun ne kadar tuhaf olduğunu ortaya koymaktadır. Asıl işleri sporun ilgili branşındaki durumu daha farklı bir yere taşımakla görevli olanların bir yandan imza peşinde koşmaları öte taraftan bakanlık bürokrasisi ile temas içinde olmaları süreci doğrudan etkilemektedir. Tabii bir de buna son dönemde sosyal medya üzerinden görünür olmayı ve orada da kendisini gösterme durumlarını eklediğiniz anda resim tamamlanmış gibi duruyor.

Türkiye’de spor kurumunun içinde yaşanılan toplumsal hayatın ve tabii ki siyasetin dışında bir yerlerde olmadığı gerçeğini göz ardı etmemek durumundayız. Bu açıdan bağımsız spor federasyonları olarak adlandırılan birimlerde gerçekleştirilecek olan kendisi seçim olarak nitelendirilen ancak sonuçları açısından var olan durumun büyük bir ihtimalle aynen sürmesine olanak sağlayacak olan yarışa iştirak etmenin var olan hukuksuzluğun kabulünü içerdiğini ve seçim üzerinden bir meşrulaştırma halesinin oluşumuna katkı sunmakta olduğunu da bir kez daha hatırlatmalıyım. Sporun siyaset kurumu ile iç içe geçmesinin siyaset kurumunun işine geldiğini buna karşın spor kurumuna da kısa vadede olumlu yansımaları olabileceğini tarih bize göstermiştir. Bununla birlikte orta ve uzun vade içerisinde yaşanan gelişmeler ise sporun evrensel bir alan oluşu ile örtüşmeyecek ve ülkenin spor teşkilatlanmasının uluslararası alandaki meşruiyetinin de sorgulanmasını beraberinde getirecektir. Olayın dış boyutundan çok daha önemli olanın kendi iç işleyişimizdeki yapılanma olduğunu ve burayı halledemediğimiz müddetçe de dışarıdaki göstermelik adımların uluslararası organizasyonlardaki istenilen yere ulaşabilme konusunda yetersiz kalacağını görmek zorundayız. Spor, göründüğünden çok daha fazla anlamı bünyesinde barındıran ve etkisi çok daha büyük bir alan olduğu için dünyanın en kitlesel olgularından bir tanesidir. Nedense yüz yıla yaklaşan cumhuriyet süreci boyunca bu olguyu anlamama ve gereken önemi vermeme hususunda elimizden geleni yaptık ve yapmaya da devam ediyoruz. Böylesi yaklaşımlar içerisinde yapılan seçimlerin sadece var olan durumu idare etmeye yarayacağını buna karşın o idarenin bile artık kafi gelmeyeceğini bizlerden önce söz konusu federasyonlara aday olanların öğrenmesi gerekiyor.

Yazarın Diğer Yazıları

Kupanın adı süper, geride bıraktıkları ise…

Fenerbahçe ve Galatasaray kulüplerinin, ezeli rekabet gibi bir kavramı kullanma hakları ortadan kalkmıştır. Artık kendi duruşlarının mutlak surette doğru olduğunu düşünenlerin, ortak bir paydada rekabet edebilme ihtimalleri kalmamıştır! 

Futbolda yaşananlar yeşil sahayla sınırlı değil

Ülke futbolu, bir karşılaşmada çıkan olaylar sonrasında ülkenin en büyük kulüplerinden birisi olan Fenerbahçe’nin ligden çekilmeyi tartışacağı 2 Nisan tarihindeki genel kurulu ile PFDK sevkleriyle verilecek cezalar arasında sıkışıp kalmış vaziyette

Göz göre göre bugünlere geldik

Toplumsal hayatımızdaki şiddet üreten etmenleri es geçtiğimiz sürece futbol sahalarındaki şiddeti sadece cezai tedbirlerle önleyebilmemiz mümkün değildir. Bu olay sonrasında cezai tedbirlerin arttırılması tekrar gündeme getirilecektir ancak göreceksiniz ki bu da yaraya merhem olmayacaktır