Türkiye hakikaten farklı bir ülke ve bu ülkede ne olup bittiğinin farkına varmak istiyorsanız, yakından bakacağınız alanların başında mutlaka futbol gelmeli. Çünkü futbol sahasının içi kadar onun dışına olan yansımaları ve bu yansımaları bizlere taşıyan futbol medyası için ne söylesek az kalır. Öyle uzak örneklerle maziyi size hatırlatmak gibi bir niyetim yok, örneklerimi son bir hafta içerinden vereceğim ki unutma süreci ile kaynayıp gitmemiş olsunlar.
Örnek 1: Alanyaspor ile Beşiktaş arasında oynanan karşılaşmada Alanyaspor lehine verilen penaltı kararına ilişkin olarak TRT ekranlarındaki spor stüdyosu programında görüş beyan eden yorumcuların sözleri aynen şu şekilde:
Ali Gültiken: Kural penaltı diyebilir ama ben penaltı değil diyorum!
Ayhan Akman: Kural penaltı diyor ama ben futbolun ruhuna aykırı diyorum!
Tümer Metin: Kurala göre penaltı ama doğallığa ve oyunun ruhuna aykırı olduğu için beni rahatsız ediyor!
Bu yorumcu beyefendilere kendilerinin zamanında futbol oynamış olmaları ve kendilerinin tuttukları/sempati duydukları takıma ilişkin olarak verilen hakem kararlarını eleştirirken "kural böyle ama ben bunu onaylamıyorum" demek gibi bir lükslerinin bulunmadığını en başta kanalın yöneticilerinin belirtmesi gerekiyor. Çünkü bu kişiler objektif yorumlarda bulunmaları için oradan para almayı sürdürüyorlar. Kurallar ortak aklı temsil ederler, bu yüzden de futbol oyun kurallarını kendilerine göre eğip bükebilme gibi bir şansları bulunmamaktadır. O halde birilerine şirin görünmek için garip ve anlamsız konuşmalarıyla ekranları işgal etmemeliler.
Örnek 2: Yine Alanya'da oynanan karşılaşmanın hemen sonrasında ligin lideri Alanyaspor'un teknik direktörü Çağdaş Atan, Beşiktaş galibiyeti sonrası basın toplantısına geliyor. Soru cevap aşamasında basından soru olup olmadığı soruluyor ve soru sorulmuyor. Atan, oldukça üzgün ve sitemkar bir şekilde toplantıdan ayrılırken şu sözleri sarf ediyor;
Çağdaş Atan: Soru yok mu arkadaşlar? O zaman basına da gerek yok.
Olay bu şekilde gerçekleşince sosyal medya üzerinden Türkiye'de futbol kadar futbol kültürü ve ahlakının da olmadığına ilişkin tweetler atıldı. Bu arada söz konusu soru sormamaya ilişkin yerel basından da şu şekilde bir karşı cevap geldi. DHA Spor müdürü Uğur Demirkırdı: "Çağdaş Atan hoca bize 4 aydır röportaj vermedi, futbolcularını da konuşturmadı. Haberlerde detay olsun diye 30 saniye idman bile çektirmedi."
Yaşanan olaya ilişkin yerel basın temsilcilerinin yanıtı ile başlayalım, kendilerini dört aydır kaale almayan Alanyaspor kulübünün teknik direktörü için bu basın toplantısına kadar herhangi bir açıklamada bulundunuz mu? Eğer bu süreç böyle devam edecekse bundan gerçek anlamda kim ya da kimler zararlı çıkacak? Ve son olarak basına da gerek yok cümlesi sadece sizin değil ulusal basının da geldiği yeri göstermesi açısından üzerinde epeyce düşünmeyi hak ediyor. Çünkü anlaşılan o ki İstanbul merkezli futbol medyamız Alanya kentine maçı seyredip yorumlamak için ya hiç kimseyi göndermemiş ya da gönderdikleri de maçla ilgili herhangi bir soru sorma zahmetine bile girişmemişler. Eğer ikinci kısım doğruysa bu futbol medyasının durumunun görünenden çok daha vahim bir halde olduğunu göstermektedir. Çağdaş Atan'ın sözlerinden devam edersek Türkiye'de gerçekten bir futbol medyasına ihtiyaç var mı? Sorusu bir sonraki maddeye de kaynaklık edecek gibi gözükmektedir.
Örnek 3: Salı gecesi Göztepe ile Bursaspor arasında oynanan nefesleri kesen müsabakada saat 21.00'i gösterdiğinde A spor ekranındaki bu müthiş karşılaşma bir anda kesildi ve Galatasaray ile Darıca Gençlerbirliği arasındaki karşılaşmanın yayınına geçildi. Bu arada ekranın altında küçük bir pencere içerisinde İzmir'deki karşılaşma yayınlanmaya devam ediyordu. İlginç olan husus ise 4-3 devam eden karşılaşmada önce Göztepe'nin beraberliği yakalaması ardından galibiyeti kaçırması ve son olarak bu kez uzatma dakikalarının sonlarında Bursaspor'un 5-4 öne geçmesi gibi yıllarca konuşulacak bir dizi olay yaşandı. Hatta bu arada maçı anlatan spiker şöyle bir cümle kurdu: "Tarihi bir geceye şahitlik ediyoruz. Sabaha kadar sürse izleriz."
Ziraat Türkiye kupasının yeterince ilgi çekmediğini her fırsatta dile getiren A spor yorumcularının, bu maçta yaptıkları üzerinden biraz kendilerine dönüp bakmaları ve sürekli olarak yaptıkları sadece dört tane takımı konuşma uygulamasından vazgeçmeleri gerekiyor. Sizlerin bu ayrımcı bakış açısı sayesinde bu ülkede futbolun marka değeri denilen kavramın her geçen gün biraz daha fazla erimekte olduğunu acaba ne zaman göreceksiniz? Görmemeye devam ettiğiniz takdirde böyle giderse üzerinde konuşacağınız bir futbol kalmayacağı gibi futboldan başka her şeye benzeyen bu keşmekeşi seyredecek kişi sayısı da her geçen yıl biraz daha azalacak.
Örnek 4: Salı gecesi Galatasaray ile Darıca Gençlerbirliği arasında oynanan kupa mücadelesinde A sporun maçı yorumlaması için ekranlara çıkarttığı Levent Tüzemen maç boyunca tuhaf yorumlarını ısrarla sürdürdü. Hatta zaman zaman kendisine spikerin de eşlik etmesi ile ortaya adeta maçın oynanmasının bir anlamı olmadığını çağrıştıran ifadeler bile çıktı: İkili sık sık "Darıcasporlu futbolcuların ellerinden geleni yaptığın ancak güçlerinin buna yettiğini " belirtip durdu. Tüzemen bir ara Emre ile Belhanda arasında yaşanan frikik atma tartışmasıyla ilgili olarak ise; "Sonuçta canlı yayınlanıyor bu maç herkes görüyor, dikkat etmeliler" gibi anlamını konuşmaya bile gerek olmayan bir cümle ile maça dair yorumlarına devam etti.
Daha önceki yazılarımda da defalarca belirtmiş olduğum bir hususu yeniden vurgulamalıyım; Türkiye'de gerek yorumcular gerekse de maçı anlatan spikerler bizlerin daha keyifli maç izlemelerini sağlamak için oradalar. Oysa yorum adı altında sadece ve sadece kendi tuttuğu takımı konuşan taraflı yorumculardan artık gına geldi! İkide bir "Kompakt Futbol oynuyorlar" gibi laflarla göz boyadığını zanneden ve her fırsatta bütün olup biteni kendi takımına atfeden yorumcularla bu ülkenin futbolunun bir yere varabilmesi mümkün değildir. Ayrıca rakibin üçüncü ligden olması onların böylesine aşağılanmasına da yol açamaz! Siz kimsiniz ki güçleri yettiğince lafı ile sahadaki futbolcuların ve teknik heyetin emeklerini daha en başından çöpe atıyorsunuz. Futbolun sürprizler içeren bir oyun olduğu gerçeğini ne çabuk unuttunuz!
Örnek 5: Salı günü Çaykur Rizespor ile Eskişehirspor arasında kupa mücadelesinin sonunda bütün maçlarda olduğu gibi futbolcular arasında forma değişimi gerçekleştirilemedi! Çünkü Eskişehirspor gibi bu ülkenin en köklü takımlarından bir tanesinin içine düşürüldüğü maddi zorluklar, forma değiş tokuş yapılmasının bile yasaklanmasına yol açmıştı. Samudio, genç rakibi Buğra'dan formasını istiyor. Buğra ise "olmaz, veremem yasak" diyerek forma değiş tokuşundan uzaklaşmaya çalışıyor. Samudio durumu anlamadığı için üsteliyor, buna karşın genç futbolcunun yüz ifadesi aslında her şeyi gayet iyi bir biçimde özetliyor. Forma değiştirdiklerinde 250 TL ceza ödemek gibi bir durumla karşı karşıya kalmak bile bu ülkenin futbolundaki marka değerinin aslında gerçek değerini gözler önüne seriyor.
Bu ülkenin futbol tarihinde iz bırakan pek çok takımı yıllar içerisinde yaşadığı kötü yönetimlerin bıraktığı ağır tahribatın sonucu olarak can çekişiyorlar. Ekranlara yansıyan o forma değiştirmekten kaçınan futbolcunun yüz ifadesi, marka değerinin peşine düşenlerin aslında asıl üzerinde durması gereken yeri fazlasıyla gösteriyor. Tabii anlayana ve anlayacak olanlara fakat gayet iyi biliyoruz ki bütün futbol sistemini söz konusu çelişkiler üzerine bina edenlerin, tüm bu yaşananlardan bir ders alması mümkün olmayacaktır. Federasyonuyla, kulüpleriyle ve onlara eşlik eden futbol medyasıyla birlikte adım adım yok olmaya doğru gittiklerinin bile farkında değiller. Şu anda tribünlerde gerçekten orada olmalarını istemedikleri taraftarlar da olmadığı için bu trajikomik gösteriyi rahatça sürdürmeyi başarabiliyorlar.