31 Mayıs 2020

Kırşehir üzerine siyasi bir hikayat

Kırşehir, ağzı var dili yok bir şehrimizdir. Öyle bir şivesi vardır ki, atlayıp gidesin, bir kahvehanede iki 'dene' çay içip "Nörüyon, ağzını yidiğim" konuşuklarını dinleyip, dönesin gelir...

Kırşehir, kaleciyi ters tarafa yatıran penaltıcı gibi, toplam 5 milletvekili olan tercihini, devrin gümbür gümbür hükümeti DP'den yana kullanmamış, oy mühürlerinin hepsini Cumhuriyetçi Millet Partisi'nin böğrünün üzerine basmış, mebusların hepsini kazanmasına vesile olmuştu. Seçim sonucunu bir türlü içine sindiremeyen DP iktidarı, memlekete ders olsun diye, Kırşehir'i özel bir kanunla ilçe hâline getirmişti.

Kırşehir, ağzı var dili yok bir şehrimizdir. Bölgesel olarak nerede olduğu az-çok bilinse de, bir gözü kısıp, diğeri ile gökyüzüne baktıktan sonra, saçı kaşıyarak biraz düşünmeden tam olarak bulunduğu yeri kestirmek zordur. Kolay kolay Türkiye'nin gündemine gelmez, gazetelere haber olup önümüze düşmez. Ne bir afetle hatırlanır, ne de büyük bir sosyal olayı ile... Tescil edilmemiş olsa da, sakin bir beldemizdir. Ankara, Kırıkkale, Yozgat, Konya, Çorum, Nevşehir, Aksaray arasında, omuzlarını büzüp, tek ayak üzerinde durur gibi, sıkışık bir halde yer alır haritalarda... Ankara'dan Kayseri'ye gidenlerin önüne çıkar bazen, buyur edip, çay ikram eder.

Öyle bir şivesi vardır ki, atlayıp gidesin, bir kahvehanede iki 'dene' çay içip "Nörüyon, ağzını yidiğim" konuşuklarını dinleyip, dönesin gelir.

"Kırşehir'in neyi meşhur" diye sorulacak olursa, herhalde akla ilk gelen "İlden ilçeye dönüp, tekrar il olması" şeklinde cereyan etmiş makus talihleri olur.

Hakikaten de, vaktiyle Menderes'in çok kızıp, ilçe yaparak cezalandırıldığı bir şehrimizdir. Şayia o ki, siyasi haritayı değiştiren bu ceza, aslında ilk olarak dönemin reisicumhuru Celal Bayar'ın aklına gelmiş, Başbakan Adnan Menderes tarafından da münasip görülmüş.

Olay galiba şöyle olmuş:

2 Mayıs 1954 yılında 'Liste usulü çoğunluk seçim sistemi'nin uygulandığı genel seçimlerde yaklaşık 9 milyon seçmen oy kullanmıştır. Demokrat Parti, oyların yüzde 58,4'ünü alarak 503 milletvekili, Cumhuriyet Halk Partisi yüzde 35,1'lik oranla 31 milletvekili, Cumhuriyetçi Millet Partisi 5 milletvekili çıkarırken, 2 kişi de bağımsız olarak toplam 541 milletvekili seçilmiştir.

Dediğimiz gibi, seçimlerde liste usulü çoğunluk sistemi uygulandığı için, bir şehirde en çok oyu olan, o ilin tüm milletvekiline sahip oluyordu.

Bu nedenle DP oyların yüzde 58,4'sını almasına karşın Meclisin yüzde 92,98'sini kazandı. CHP ise oyların yüzde 35,1'ünü almasına rağmen Mecliste ancak yüzde 5,7 ile temsil edilebildi. Bu durum, seçim sisteminin çok eleştirilmesine yol açtı. Çünkü, 1954 seçimlerinde nisbi temsil esası uygulanmış olsaydı DP 281, CHP 211, CMP 32, Türkiye Köylü Partisi (TKP) 18 milletvekili kazanmış olacaktı.

Fakat, bu seçimlerde olağandışı sayılabilecek başka bir şey olmuştur.

Bizim kendi halinde dediğimiz Kırşehir, kaleciyi ters tarafa yatıran penaltıcı gibi, toplam 5 milletvekili olan tercihini, devrin gümbür gümbür iktidarı DP'den yana kullanmamış, oy mühürlerini Cumhuriyetçi Millet Partisi'nin böğrünün üzerine basmak suretiyle göstermiş, mebusların hepsini kazanmasına vesile olmuştur.

Neden böyle olmuştur? Çünkü, Cumhuriyetçi Millet Partisi'nin genel başkanı, öz be öz Kırşehirli, Mucur'un çocuğu Osman Bölükbaşı'dır. Yani, Kırşehirliler evladını bağrına basmıştır.

Ancak, bu seçim sonucunu bir türlü içine sindiremeyen DP iktidarı, memlekete ders olsun diye, Kırşehir'i özel bir kanunla ilçe hâline getirmiştir. Daha kanun çıkmadan haberi Hürriyet Gazetesi'nde yayınlanmış, bunu üzerine ilin ileri gelenlerinden oluşan heyetler Ankara'ya giderek Menderes dahil, DP ileri gelenleri ile yaptığı görüşmeler sonuç vermemiş, kanun Resmi Gazete'de yayınlanmıştır.

Kanunla ilgili olarak Mecliste yapılan görüşmede Kırşehir Milletvekili Osman Bölükbaşı kürsüden yasayı eleştirirken "Ben konuşurken Başbakan gülüyor. Temenni ederim ki bu hal Aydın'ın (Menderes Aydın milletvekiliydi) başına gelmez" demiştir.

Başbakan Menderes ise yaptığı konuşmasında, cezalandırma şeklindeki iddiaları zinhar kabul etmiyor, yapılan değişikliğin memleket menfaatine olan idari bir zorunluluk olduğunu müdafaa ediyorlardı.

Nihayetin de yapılan oylamada 39'a karşı 285 oyla Kırşehir'in ilçe olması kabul edilmiş, Kırşehir'in ilçeleri Avanos, Kozaklı, Mucur ve Hacıbektaş, aynı kanunla kurulan Nevşehir iline bağlandı. Kırşehir'in diğer ilçeleri olan Kaman, Ankara'ya; Çiçekdağı ise Yozgat'a bağlandı.

Kırşehirliler bu düzenlemeye çok tepki göstermişler, zaman zaman nümayişler de düzenlemişler, ama sonuç değişmemiş.

Gerçi, hükümetin idari görünümlü bu aleni siyasi tasarrufunun, Yüksek Adalet Divanı'nda anayasayı ihlal suçlamalarında yedi suçtan biri olarak yer almış, ama o ayrı bir konudur.

Benzer şekilde, 1954'te CHP'nin birinci olduğu Malatya'da ikiye bölünerek Adıyaman ili oluşturulmuştur, ama o da başka bahistir.

Ve Kırşehirlilerin bitmez tükenmez çabaları, CHP gurubunun ve İsmet İnönü'nün desteği ve tabi ki aynı yapılacak yeni genel seçimler nedeniyle DP tarafından 1957'de yeniden il yapılmış ama Avanos, Hacıbektaş ve Kozaklı, hatta bir izi kalsın diye olsa gerek, Bölükbaşı'nın köyü Hasanlar da, Nevşehir sınırları içinde kalmıştır. 1957 seçimlerinde Cumhuriyetçi Millet Partisi yine tüm milletvekillerini alarak 4/4 yapmış, Osman Bölükbaşı yeniden seçilmiştir.

Belki bunların hiçbiri olmamıştır, Mucur üzerinden Kayseri'ye giderken yol üzerinde durulan bir kahvede iki dene çay içerken, iki Kırşehirlinin ağız ağıza vererek, "Ağzını yidiğim o öyle olmamış, böyle olmuş" diye birbirinin lafını kesip, düzelterek anlattığı bir hikayattan bir ibarettir.

Yazarın Diğer Yazıları

Ahmet Altan Davası’nın kilit ismi Mehmet Altan…

Avukat Figen Çalıkuşu: Aslında böyle yapılanma adı altında başlamadı süreç. Nazlı Ilıcak ayrı bir davada çok daha önce gözaltına alınmıştı, Mehmet Altan ve Ahmet Altan daha sonra subliminal mesaj vermek suçlamasıyla gözaltına alındı. Bu bir faciaydı. Dünya literatürüne bir komediydi. Diğer sanıklar da farklı değil. Bu nedenle davanın açılması çok uzun sürdü. Baktılar biz bunları tek tek suçlayamayacağız, o halde toparlayalım, medya yapılanması havası verelim, denildi. Dava açılınca soruşturma biter değil mi? Çünkü artık mahkeme süreci başlamıştır, savcı bir yandan soruşturmayı devam ettiremez. Savcının dosyayı kapatmadığını gördük. Soruşturma numarası açık, baktık hala delil araştırıyor. Çünkü o dosyadan suç çıkmayacağını biliyor. İki polise tutanak tutturulmuş, “Mehmet Altan bu örgütün içindedir, kanaatimiz böyledir” diye. Bu delil olur mu? Tabi ki olmaz. Olmadı da zaten. Gizli tanıkları biz hiç görmedik, duruşmalarda dinlenmediler. İstinaf Mahkemesi “Şu gizli tanığı bir dinleyelim” dedi, sevindik. Onlar da duruşma gününden bir gün önce bizden gizleyerek dinlediler.

Tencere/kapak hukuku

Yeni Adalet Bakanı’nın “Yeni Anayasa” tahayyülü olduğu söylentileri doğruysa, hukuk belki bu minvalde bir nebze gündeme gelebilir, bu konudaki tartışmalar epey gündemi işgal eder, gerisi Allah Kerim...

Osman Kavala: Denizler Altında 20 Bin Fersah

T24’te dün Gökçer Tahincioğlu’nun Osman Kavala’nın yargılama sürecini anlattığı yazısını okuduktan sonra, hayal meyal hatırladığım Jules Verne’nin “Deniziler Altında 20 bin Fersah” romanı aklıma düştü