16 Temmuz 2020 20:56
Köln
T24’te Murat Sabuncu, Alman die Welt gazetesi eski Türkiye muhabiri Deniz Yücel ile mahkemenin verdiği kararın ardından güzel bir söyleşi yaptı. Bunun üzerine daha ne söylenir bilemiyorum. Çünkü Deniz’in söyleşiyi bitirirken dile getirdiği endişe Türkiye’nin içinde bulunduğu tabloyu olduğu gibi anlatıyordu.
Kendisinin Almanya’da serbest yaşıyor ve çalışıyor olmasından biraz da utanarak söz eden Deniz, onunla röportaj yapan meslektaşlarının başına bir şey gelmesinden sakındığını söyledi ve bir daha ne zaman görebileceğini bilmediği memlekete selam söyledi.
Deniz Yücel’in, ‘PKK, terör örgütü propagandası yapmak' suçundan 2 yıl 9 ay hapis cezasına çarptırılması, tahmin edersiniz ki, Almanya’nın en önemli gündem maddelerinden biri oldu. Televizyonlar birinci haber olarak verirken, gazeteler ve internet sayfaları, daha önce hazırladıkları Deniz Yücel davası kronolojilerini de haberlerine eklediler. Sadece Yücel davası değil, Türkiye’nin basın özgürlüğü karnesi çarşaf çarşaf Alman medyasında yer buldu. Alman medyasının Türkiye’deki basının içinde bulunduğu durum ile bu kadar yakından ilgilenmesi beni açıkçası bir gazeteci olarak mutlu ediyor ve Deniz Yücel’in mahkemesinin sonuçlanmasından sonra unutacaklarından korkuyorum. Hâlâ die Welt’e çalışan Deniz ve Deniz gibi Almanya’da yetişmiş, gazeteciliği tercih etmiş meslektaşlarım bu işin peşini bırakmayacaklar, bundan eminim ama yazdıkları ne kadar ses getirecek şüpheliyim. Çünkü Deniz istese de istemese de tutukluluğu, serbest bırakılması ve hatta mahkeme süreci iki ülke arasında yürütülen bir dış politika malzemesi oldu.
Deniz Yücel, bugün yayınlanan yorumunda, kararı alan mahkemenin bıçak sırtı bir durumda olduğunu anlatıyor. Özetle diyor ki, “beraat ettirseydi, beni ‘Ajanterörist’ olarak suçlayan Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı haksız çıkaracaktı. Ama hapis kararıyla Anayasa Mahkemesi’ni haksız çıkardı. Her iki durumda da devlet kaybetti.”
“Mahkeme kararı benim için bir şey değiştirmiyor” diyen Deniz Yücel, kendisi serbest kalsa da yüzlerce meslektaşının hâlâ parmaklıklar arkasında olduğunu hatırlatıyor.
Alman siyasetçilerden henüz bir yorum gelmedi. Bir gazeteci olarak bu karar, benim gibi iki ülke arasında gidip gelen ya da sadece Türkiye’de yaşayan ve her an hiç olmadık bir sebepten, hatta böyle bir yorumu kaleme aldığı için bile gözaltına alınma riski pek çok meslektaşım için umut kırıcı. Sadece gazeteciler değil, Türk dış politikasının geldiği durum için de umut kırıcı. Önce Ayasofya kararı şimdi bu, Türkiye ile Almanya arasında yeni bir didişmenin işaretlerini taşıyor. içine düştük yine... “Eyy Almanya!” tiratları da başlarsa tarih tekerrür edecek demektir. Türkiye her “kazandım” dediğinde Almanya ile ilişkiler bir kez daha gerilecek, filler tepişirken olan yine sade vatandaşa olacak. Belki de AB sayfası bir daha açılmamak üzere kapanacak! Ve bu maalesef bizim değil AB’nin artı hanesine yazılacak!
© Tüm hakları saklıdır.