14 Ocak 2021 15:48
T24 Video
Sosyoloji Profesörü Sencer Ayata, Boğaziçi Üniversitesi'ne rektör atanması ve son günlerde yaşanan ‘elitizm’ tartışmaları üzerine yaptığı değerlendirmede, "bugün Türkiye’nin siyasi elitlerinin AKP’liler olduğuna, iktidarın kültürel elitlerle bir çatışmaya girdiğine ve üniversitelere yapılan rektör atamalarının da bu çatışmanın bir sonucunu ortaya koyduğuna " işaret etti.
ODTÜ Sosyoloji Bölümü'nün yanı sıra Harvard ve Oxford üniversitelerinde de öğretim üyeliği yapan Prof. Dr. Sencer Ayata, Prof. Melih Bulu'nun Boğaziçi Üniversitesi Rektörlüğü'ne atanması üzerine yükselen protestolarının ardından gündeme gelen elitizm tartışmalarını ve üniversitelere yapılan rektör atamalarını T24 ekranında Murat Sabuncu’ya yorumladı.
“Adalet ve Kalkınma Partisi ve onun fikri kökenleri arasında 'elit ve toplum karşıtlığı' çok daha eskilere dayanıyor” diyen Ayata, ‘elitzm’ kavramına AKP penceresinden bakıldığında, "Cumhuriyetin getirdiği reformlar ve batılılaşma projesiyle bir hesaplaşma üzerine kurulduğunun görülebileceğini" ifade etti.
Türkiye’de ‘kültür elitlerinin’ siyasi iktidarla ve siyasi elitlerle uyuşmayan bir kesim olarak görüldüğünü belirten Ayata, “Türkiye’de üniversiteler dahil atılan bu adımları, kültürel elitleri arka bahçeye atma çabası olarak görüyorum” görüşünü dile getirdi.
AKP’nin 'elit' kavramını ‘batı özentisi, topluma yabancı, toplumu küçümseyici, baskıcı ve halka saygısı olmayan ‘ olarak tanımladığına dikkat çeken Prof. Ayata, ”İktidar, 'Türkiye’nin kalkınmasını istemeyen dış güçler; çeşitli komplolar, terör ve darbe aracılığıyla vesayet geleneğini canlandırıp Türkiye'nin kalkınmasını engellemeye çalışıyor’ söylemini kullanıyor. Ama daha da çarpıcı olan, muhalefeti de ‘yerli ve milli’ olmayan çevrelerin uzantısı olarak göstermeye çalışıyor” dedi.
Prof. Dr. Sencer Ayata, üniversitelere yapılan rektör atamaları ve ‘elitzm’ tartışmalarına ilişkin olarak özetle şöyle konuştu:
“Bu açıklaması zor bir durum. Çünkü siyasi elit tanımı 'sayı olarak az ama etki alanlarının merkezini elinde tutanlar' demektir. Şimdi bugün Türkiye’ye baktığınız zaman baştan aşağı, tepeden tırnağa, bugünkü siyasi iktidarın göreve getirdiği kimseleri görürsünüz. Aslında üniversite konusunu da böyle ele alabiliriz. Nasıl medya, özerk olması gereken devlet kurumları ve yargı, siyasi iktidarın etki alanına alındıysa bugün de aynı şekilde üniversiteler etki alanına çekilmeye çalışılıyor. Temeldeki problem bu."
"Siyasi elit dediğimiz zaman bugün bin tane tanıma da baksanız , kime ‘Türkiye’deki siyasi elitleri göster’ deseniz herkes 'Adalet ve Kalkınma Partisi elitleri' der. Devlet tamamıyla tamamıyla bu elitlerin elinde şu an bu tartışmasız bu konu.”
"Atama süreçlerinde üniversitenin iç mekanizmalarına hiç başvurulmadığına göre bir güven sorunu var. Üniversiteye güvenilmiyor yani. Buna karşı öğrenciler ve akademisyenler de, 'Biz de bu atama sürecine güvenmiyoruz' dediler. Yani karşılıklı bir güven bunalımı var."
“Öğrenci eylemlerinde hiçbir şekilde şiddete başvurma yoktu. Tersine 21. yüzyılda gelenek haline gelen yaratıcı ve eğlenceli protesto biçimleri sergilediler. Bunu 'terör örgütlerinin oyunu' veya 'muhalefet partilerinin komplosu' gibi göstermenin hiçbir zemini yok.
"Öğrenciler eylemlerinde özgürlüğü çok vurguladılar. Söz hakkı tanınmasını vurguladılar. Dünyada zaten bu söz hakkı tanınıyor. Öğrencinin talebi son derece haklı ve meşru.
“Buradaki mesele içerden mi dışardan mı tartışmasından çok üniversitenin akademik süreçlerinden geçiyor mu, üniversiteden görüş alınıyor mı alınmıyor mu meselesi.”
“Bütün üniversitelerde inisiyatif tamamen üniversitenin kendisine bırakılmalıdır. Henüz kadroları oluşmamış ve yeni kurulmuşsa YÖK kolaylaştırıcı rol oynayabilir ama Boğaziçi gibi köklü üniversitelerde bu yönteme başvurulmaması lazım."
“Özerklik meselesi önemli. Akademik özerklikte çok ince kriterler var. Üniversitenin kendi kriterlerini karşılayıp karşılamadığı belli olmayan bir adayı atıyorsunuz.
"Bütün bunların gelip kilitlendiği nokta Cumhurbaşkanlığı otoritesi ile akademik dünyanın ilişkisidir. Burada biz özerklik konusunun ciddiye alınmadığını görüyoruz.
“Dünyada üniversiteler ekonominin itici gücü haline geldi. Öyle olunca üniversiteler en iyi öğretim üyelerini, öğrencileri nasıl çekeriz, en çok kaynağı nasıl yaratırız sorularını soruyorlar. Bu üniversitelerin bütün yapısını değiştirebilir. Ben bugünkü YÖK’ün de bu endişe içinde olduğunu biliyorum. Anahtar ne burada? İşte burada 'üniversite özerkliği' devreye giriyor. Bu üniversitelerin en iyi öğrenci, akademisyen ve kaynağı çekmek için girdiği kıyasıya yarış tamamıyla üniversitenin özerkliği ile ilgili bir şeydir. Özerklik olmadan olmaz.
“Şimdi baktığımızda ise siyasi iktidar üniversitelerle adeta bir zihniyet çatışmasına giriyor. ‘Benden değilse, kendime benzetmem lazım’ diyerek bunu bir hak olarak görüyor. Dünyanın her yerinde siyasi iktidar ile üniversite arasında uçurum vardır. Başka bir dünya çünkü. O dünyaya hoşgörü ile yaklaşarak sonuç elde edersiniz.
“Bunlar siyaset dünyası ile üniversiteler arasında bir gerilim olduğunu gösteriyor. rektör atayarak bunu değiştiremezsiniz. Değişseydi üniversite oyları da değişirdi. ancak öyle olmadığını görüyoruz."
Prof. Dr. Sencer Ayata; hükümet içinde de bilimsel üretim ve ekonomik gelişme arasındaki ilişkiye doğru gören isimler gözlemlediğini, ancak özel sektör verimliliği için yasal düzenleme yapan iktidarın çok daha karmaşık süreçler içeren akademi dünyasına aynı dikkatle yaklaşmadığını vurguladı.
Sencer Ayata, 27 Aralık 2020'de hayatını kaybeden yakın dostu eski ODTÜ Rektörü Prof. Ahmet Acar'ı da, üniversite yönetiminde sergilediği katılımcı yönetim anlayışından örnekler vererek andı.
© Tüm hakları saklıdır.