21 Ağustos 2020 13:03
İyi Parti Ekonomi Politikaları Başkanı Cihan Paçacı, "Refah düzeyi 'buzdolabı' ile izah ediliyorsa ekonomide yolun sonu görünüyor demektir" dedi.
İyi Parti Genel Merkezi'nde ekonomik gündeme ilişkin açıklamalarda bulunan Paçacı, "Öngörüsüz ve yanlış değerlendirmeler içinde bulunan ekonomi yönetimine güvensizlik doğal bir sonuçtur" diye konuştu.
"Güvensizlik ve beceriksizliğe maalesef bir de ciddiyetsizlik eklenmiştir" diye Paçacı, "Güven kaybından dolayı yurt dışında kredi oranları sıfır olduğu halde Türkiye maalesef kredi bulamamakta, hatta emanet döviz alım satım işlemi olan SWAP dahi bulamamaktadır. Yurt içinde de ekonomi yönetimi ve ekonomik kurumlar çok ciddi güven kaybına uğramışlardır. 2019 yılında Ekonomi ve Maliye Bakanı Berat Albayrak, 2020 sonu itibariyle dolar kurunun 6 lira olacağını ifade etmiş. Sayın Cumhurbaşkanı ise 2018 de “Dolar düşecek bu kadar emin konuşuyorum” dediğinde dolar kuru 4.87 idi. Bugün 7.35. Böylesine öngörüsüz ve yanlış değerlendirmeler içinde bulunan ekonomi yönetimine güvensizlik doğal ve tabii bir sonuçtur" sözleriyle gündeme ilişkin açıklamalar yaptı.
Paçacı açıklamalarını şöyle sürdürdü:
"2018 den bu yana devam eden ekonomik kriz her geçen gün derinleşerek ve tahribatını artırarak devam etmektedir. Gelinen bu noktanın temel sebebi ekonomi yönetimine gerek iç gerekse dış piyasalarda güven kalmaması ve yanlış ekonomik uygulamalardan kaynaklanmaktadır. Tabi gelinen bu noktaya değiştirilen sistemin etkisi büyük olmuştur. Bağımsız kurumlar bağımlı hale gelmiş ve siyasi iktidarın talimatları doğrultusunda hareket etmeye başlamışlardır. Nepotizm, kayırmacılık ve sadakat esas alınarak bürokratik kadrolar oluşturulmuş; liyakat, tecrübe yok sayılmıştır.
Türkiye’de istihdam azalırken doğal olarak işsizliğin artması gerekir. Ancak TÜİK işsizliğin azaldığını açıklıyor. Fiyatlar artarken TÜİK, enflasyon oranının düştüğünü açıklıyor. Böyle bir ekonomi yönetimine kim inanır kim güvenir. Diğer taraftan piyasa şartlarına uygun olmayan bilimsel verilere ters düşen ekonomik uygulamalar yapılmaktadır."
"Hatırlanacağı üzere Sayın Cumhurbaşkanı, enflasyonun sebebini faizler olduğunu ifade etmiş ve TCMB Politika faizinin düşürülmesi talimatını vermiştir. Hatta bunu gerçekleştirmek için Merkez Bankası Başkanı dahi değiştirilmiştir. Kısa süre içerisinde faizler %24 ten %8.25 e düşürülmüştür. Ancak enflasyon düşmemiştir. Bu yanlış uygulama sonucunda mevduat faizleri yıllık %6-7 ye düşmüş. Ancak enflasyon %12 de kalmıştır. Bunun anlamı reel faizlerin negatife dönüşmesidir. Yani tasarrufunuz Türk Lirasında ise %3-4 zarar ediyorsunuz demektir. Doğal olarak vatandaş tasarruflarını altına ve dövize yönlendirmiştir. Döviz tevdiat hesapları 220 milyar dolara çıkmış. Döviz talebi kur artışına sebep olmuştur.
Kur artışını önlemek için hükümet yine bir yanlış adım atmış ve kamu bankaları yoluyla son bir yılda 100 milyar dolarlık döviz satışı gerçekleştirmiştir. Ama bu da döviz kurunun yükselmesini önleyememiştir. 431 milyar dolar borcu olan ülkemizin yıl başından bu yana kur artışından dolayı Türk Lirası cinsinden borcu 600 Milyar TL civarı artmıştır. İşte yanlış uygulamaların getirdiği sonuç budur."
"Geçtiğimiz hafta güvensizliğe ve beceriksizliğe maalesef bir de ciddiyetsizlik eklenmiştir. Devlet adamı olmak sorumluluk ve ciddiyet gerektirir. İnsanların geçim sıkıntısı çektiği, ekonominin küçüldüğü, fakirleşmenin had safhaya çıktığı, açlık sınırının asgari ücretin üzerinde olduğu bir ülkede bakanlık görevini ifa eden kişilerin daha dikkatli, sorumlu ve ciddi bir tavır içerisinde olması gerekir. Vatandaş, Sayın Hazine ve Maliye Bakanından öncelikli olarak ekonomik problemlerine çare üretmesini bekler. Ancak Sayın Bakanın başında bulunduğu ekonomi yönetimi, vatandaşın çaresizliğinin farkında değildir.
Ekonomi yönetimi başarısızlıklarına sürekli mazeret üretmekte ve faturayı dış güçlere ve Londra piyasasına kesmeye çalışmaktadırlar. Devlet yönetmek mazeret üretmek değil, çare üretmektir.
Damat Bey, ekonomideki vahim tabloyu gerçek dışı bilgilerle örtmeye çalışmaktadır. Döviz kurunun yükselişini önleyemeyince “Rekabetçi Kur Seviyesine” geldiklerini ifade etmektedir. Yani dolar kuru yükselince ihracatın artacağını söylemektedir. Ancak unuttuğu önemli bir veri var ki o da, Türkiye’nin ithalatının ihracatının çok üzerinde olduğudur. Diğer bir deyimle döviz kurunun artışı, Türkiye’nin borç sarmalını artırmakta ve fiyat artışlarına sebep olmaktadır. Bugün serbest döviz piyasasının ufak hareketlerindeki büyük dalgalanmalar önlenememektedir.
Bunun temel sebepleri ise;
"Sözün özü hem düşük faiz, hem de düşük kur politikası çökmüştür. Sayın Albayrak, ciddiyetten uzak bir biçimde yaptığı açıklamasında ise “Döviz ile bir işimiz mi var” demek olmuştur. Vardır Sayın Albayrak.
Uzun süredir önerdiğimiz T.C. Merkez Bankasının aynı anda hem düşük kur hem de düşük faiz gibi bir hayal yerine gerçekliğe dayanan ve fiyat istikrarını hedefleyen bir para politikası yürütmesi gerekmektedir. Yüksek döviz oynaklıklarında ekonomi yönetimi kamu bankaları ile arka kapı müdahaleleri ve SWAP’lar gibi Merkez Bankasının gerçek rezerv durumunu ifade etmeyen para politikaları yerine gerçek silahını yani faizlerini kullanabilmelidir. Kamu bankalarına döviz sattırılması neticesinde bu bankalarda pozisyon açığı 12 milyar dolara gelmiştir.
Merkez bankası döviz likitidesi talebi oluştuğu zaman piyasaya döviz vermeli, yoksa kur seviyesi hedeflemesi için rezervlerini kullanmamalıdır. Nitekim döviz satışı yoluyla kuru tutmakta mümkün olmamıştır.
Ayrıca T.C. Merkez Bankasının yedek akçelerini almak gibi para politikaları yerine, gerektiğinde kısa vadeli avans yoluyla hazineyi fonlayabilmesi sağlanmalıdır.
Bundan sonraki adımları görmek için hükümetin neredeyse kopya çektiği Latin Amerika ülkelerini gözlemek daha net görüş sağlayabilmektedir.
Arjantin hükümeti döviz işlemi yapan bankalar ve şirketlere Arjantin Merkez Bankasından izin alma zorunluluğunu getirmiş, ayrıca döviz hesaplarına da çekilmeleri halinde limit uygulamasına geçmiştir. Ancak Türkiye’nin daha küçük adımlarla takip ettiği buna benzer uygulamalar yabancılardaki korku yanında yerli yatırımcı ve vatandaşlarımızda da tedirginlik ve güvensizlik oluşturmaktadır.
Ekonomide bu yönetim başarısızlığı ani finansal dalgalanmalara ve paniğe yol açma riskini barındırmaktadır. Mutlak surette hükümet ekonomiye müdahaleci, baskıcı ve kısıtlayıcı tavrından vazgeçmelidir. Sermaye kontrolü ekonomimizi felakete götürecek en önemli unsurlardan biridir. Ekonomide alınacak kararlar konusunda çok dikkat edilmelidir. Duvarda yanlış bir tuğlayı çektiğinizde duvarın yıkılma ihtimalini artırırsınız. Yıkılan bu duvarın altında ise maalesef yine halkımız kalır. Ancak bunun bedelini de bu yanlışlığı yapanlara ilk seçimde ödetir."
"Cumhurbaşkanlığı Yönetim Sistemi referandumu döneminde Sayın Cumhurbaşkanı ve AK Parti yöneticileri ekonominin şaha kalkacağını ve uçacağını ifade ettiler. Gerçekten ekonomide bazı kalemler uçtu ve şaha kalktı.
Bunlar sadece birkaç örnektir.
Uçup, şaha kalkacağı sözü verilen ekonominin gerçek tablosunu resmi rakamlarla görelim.
"Bu rakamlardan da görüldüğü üzere tek adama dayalı yönetim sistemi, ekonomiyi, şaha kaldırmamış maalesef yere çakmıştır.
Artık yolun sonu görünüyor. Şayet Sayın Cumhurbaşkanı ekonomideki gelişmeleri ve refah düzeyini 2002-2020 arası buzdolabı satışları ile izah eder noktaya geldiyse ekonomide yolun sonu görünüyor demektir.
Ancak vatandaşlarımız umutsuzluğa kapılmamalıdır. İYİ Parti, Türk ekonomisini önce krizden çıkaracak, dünya ile rekabet eden, gençlerimizin önünü açan ve onları ekonomide ana güç yapacak programı ile hazırdır. İnanıyorum ki, kriz üreten bu sistem değişecek, ilk seçimlerde ülkeyi yönetmeye hazır olan İYİ Parti, bu sorumluluğu üstlenecektir."
© Tüm hakları saklıdır.