Haberler

Cumartesi Anneleri 25. yılda seslendi: 1000 yıl geçse de vazgeçmeyeceğiz

27 Mayıs 2020 14:57

27 Mayıs 1995’ten bu yana kaybedilen yakınlarını soran Cumartesi Anneleri / İnsanları, mücadelenin 25. yıldönümünde yine Galatasaray Meydanı’ndaydı. Kayıp yakınları meydana kırmızı karanfiller bıraktı ve “25 yıl önce bugün 27 Mayıs 1995'te 'Kayıplarımızı İstiyoruz' diyerek Galatasaray’a çıktık. Kayıplarımızdan ve kayıplarımızla buluşma mekanımız olan Galatasaray’dan vazgeçmeyeceğimizi bir kez daha karanfillerimizle Galatasaray’dan haykırdık. Çeyrek asırdır bu meydandayız. 1000 sene de geçse vazgeçmeyeceğiz" dedi.

Cumartesi Anneleri / İnsanları 25. yıl nedeniyle sosyal medyada da “#KayıplarımızıAramaktanVazgeçmeyeceğiz” etiketiyle paylaşımlar yaptı:

“Mücadelemize devam edeceğiz”

Gözaltında kaybedilen Fehmi Tosun’un eşi Hanım Tosun şöyle konuştu;

"17 - 31 Mayıs kayıplar haftası. Biz yine tekrarlıyoruz, devlet yetkililerine sesleniyoruz: Kayıplar için bir adım atın. Kayıplar için bir adım atmazsanız biz de mücadelemize devam edeceği. Hiçbir zaman kayıplarımızı aramaktan ve Galatasaray’dan vazgeçmeyeceğiz. Her iki elimizle yakanızda olacağınız. Failleri yargı önüne çıkarana kadar mücadelemize devam edeceğiz. Hiçbir zaman kayıplarımızı aramaktan vazgeçmiyoruz."

”Sanıklara ödül gibi beraat kararları verildi”

Gözaltında katledilen Abdülmecit Baskın’ın oğlu Eren Baskın da şu ifadeleri kullandı;

"Babam Abdülmecit Baskın, 2 Ekim 93’te Ankara’nın göbeğinde polis yelekli kişiler tarafından gözaltına alınarak katledildi. Ancak 20 yıl sonra açılabilen davasında sanık sandalyesinde oturan Mehmet Ağar, İbrahim Şahin, Korkut Eken gibi isimlere ödül gibi beraat kararları verildi. Her ne kadar beraat kararları verilmiş olsa da hak arama taleplerimiz son bulmayacak. Biz hiçbir zaman bundan vazgeçmeyeceğiz."

“Cumartesi Annelerinin sesine kulak verin”

12 Eylül kayıplarından Hayrettin Eren’in kardeşi Faruk Eren ise şunları söyledi; 

"Abim Hayrettin Eren, 12 Eylül 1980 askeri darbesinin ardından 21 Kasım 1980’de gözaltına alındı. Kendisinden bir daha haber alamadık. Hem gözaltına alınış anını, hem de gözaltındaki süreci gören çok sayıda tanık vardı. Ama bu tanıklıklar hiçbir şekilde kabul edilmedi. Abim gözaltında kayıp. Abim gözaltına alındığında 26 yaşındaydı. Ben ise 16. Şimdi 56 yaşındayım. O hala benim abim. Anne ve babamın başlattığı mücadelede, İHD’yle, Cumartesi Anneleri’yle süren mücadele devam ediyor.  Ne yazık ki onların ömrü yetmedi. Ama yılların önemi yok. Adalet sağlanana, hakikat kabul edilene kadar, hem de bir daha bu topraklarda ve her yerde gözaltında kayıplar olmasın diye Cumartesi Anneleri’nin sesine kulak verin."

Her şey Hasan Ocak'ın cesedinin bulunmasıyla başladı

12 Mart 1995'te Alevilerin yoğun olarak yaşadıkları İstanbul'un Gazi Mahallesi'nde kimliği belirsiz kişilerin bir kahvehaneye silahlı saldırı gerçekleştirmesiyle başlayan ve 3 gün süren Gazi Mahallesi Olayları 22 kişinin hayatını kaybetmesi ve yüzlerce kişinin yaralanmasıyla sonuçlandı.

Hasan Ocak 21 Mart 1995'te Gazi Mahallesi Olayları sonrası gözaltına alındıktan sonra kayboldu. Hasan'ın annesi Emine Ocak, ailesi ve arkadaşları 55 gün gün boyunca Hasan'ı aradı. 15 Mayıs'ta, Hasan'ın işkence edilmiş cansız bedeni kimsesizler mezarlığında bulundu. Ceset, Hasan gözaltına alındıktan 5 gün sonra Beykoz Ormanı'nda köylüler tarafından fark edilmişti.

Hasan'ın bulunması için İnsan Hakları Derneği'nin de desteğiyle başlayan kampanya, Hasan'ın cesedine ulaşılmasının ardından kayıplara karşı adalet arayan bir insan hakları mücadelesine dönüştü.

İlk kez 27 Mayıs'ta Galatasaray Önünde oturma eylemi yapan 15-20 kişilik grup zamanla çığ gibi büyüdü.

Cumartesi Anneleri'nin esin kaynağı Arjantinli Mayıs Meydanı Anneleri

Arjantin'de kirli savaş olarak adlandırılan diktatörlük döneminde (1976-1983) sol görüşlü 30 binden fazla kişi kayboldu. "Gözaltı kayıpları" kavramı lügatına cunta rejimiyle birlikte giren Arjantin halkı, bu dönemde son derece baskıcı bir rejim altında yaşıyordu.

3 kişinin yan yana gelmesinin bile yasak olduğu ülkede bir grup kadın 1977 yılında kayıp çocuklarının bulunması için hükümet binasına 100 metre mesafedeki Mayıs Meydanı'nda (Plaza de Mayo) toplanmaya başladı. Beyaz başörtüleriyle ikişer ikişer meydana giren kadınlar her perşembe saat 12'de meydanın ortasındaki piramidin etrafında tur atıyordu.

Cunta hükümeti, "perşembe delileri" veya "terörist anneleri" olarak adlandırdığı Mayıs Meydanı Anneleri'nin adalet arayışını bastırmak için türlü baskılar uyguladı. Hareketin önderleri, harekete destek veren avukatlar, insan hakları savunucuları işkenceye maruz kaldı, haklarında çok sayıda dava açıldı, kaybolanları ararken kendileri de kaçırılıp kaybolarak aynı kadere mahkum oldu.

Ancak cunta rejimi her hafta daha çok kadının başına beyaz örtüsünü takıp meydanda turlamasına engel olmadı. Arjantin'de düzenlenen 1978 Dünya Kupası ise Mayıs Meydanı Anneleri'nin seslerini dünya kamuoyuna duyurmalarına araç oldu.

41 yıldır adalet arayışını sürdüren Mayıs Meydanı Anneleri, Türkiye'deki Cumartesi Anneleri gibi faili meçhul ve kayıp kişiler adına yürütülen çok sayıda adalet mücadelesine örnek teşkil etti.

BM: 'Zorla Kaybedilme' insanlığa karşı işlenmiş bir suçtur

Birleşmiş Milletler, Bütün Kişilerin Zorla Kaybedilmeden Korunmasına Dair Uluslararası Sözleşme'yi (Zorla Kaybedilme Sözleşmesi) 2007'de kabul ederek 2010 yılında yürürlüğe soktu.

BM Genel Kurulu'nun ilk olarak 1992 yılında kabul ettiği Zorla Kayıp Edilmeye Karşı Herkesin Korunmasına Dair Bildirisi zorla kaybedilmeyi insanlığa karşı işlenmiş bir suç olarak kabul ediyor.

Sözleşmede geçen 'zorla kaybedilme' terimi, kişilerin, devlet adına görev yapan veya devletin yetkilendirmesi, desteği ve bilgisiyle hareket eden kişiler veya gruplar tarafından tutuklanması, göz altına alınması, kaçırılması veya başka herhangi bir biçimde özgürlüklerinden yoksun bırakılması, ardından söz konusu olan kişilerin kendi fiillerini reddetmeleri veya kaybolan kişinin hukukun koruması dışında kalmasını anlatmak amacıyla kullanılıyor.

Birleşmiş Milletler bu sözleşmeyle yaşam hakkının en temel insan hakkı olduğunu ve devletlerin temel insan haklarına saygı yükümlülüğü bulunduğunu hatırlatıyor.