Haberler

"Kapalı odalarda, davet edilmiş firmalara milyarlarca liralık ihaleleri arka arkaya vermenin adı 'israf' olamaz"

Çiğdem Toker, ‘Kamu İhalelerinde Olağan İşler' kitabını Murat Sabuncu'ya anlattı

01 Aralık 2019 17:39

Gazeteci Çiğdem Toker, AKP döneminde gerçekleştirilen ‘rekabetsiz’  kapalı ihaleleri konu alan kitabı, ‘Kamu İhalelerinde Olağan İşler’ kitabını  T24 Yazarı Gazeteci Murat Sabuncu’ya anlattı. Toker, kitabında Türkiye’de kanunla belirlenmiş bazı ihale usullerinin istismarını anlattığını söyledi. Medyanın da ihaleleri takip etme ve sorunları gündemleştirme konusunda eksik kaldığını ifade eden Toker, “Şimdi bu sorunların konuşulup tartışılacağı mecraların bir kısmı zaten ihalelerde adı geçen firmaların patronajında” dedi.

Türkiye’de açık ihale, belli istekliler arası ve pazarlık usulü ihale olmak üzere üç temel ihale olduğunu ifade eden Toker, bunlar arasında pazarlık usulü ihalenin istismar edildiğini söyledi. İhalelerle ilgili kanunun 21. maddesinin B fırkasında, pazarlık usulünün olağanüstü durumlarda kullanılması gereken bir usul olduğunun belirtildiğini ifade eden Toker, kitabında bu kuralın nasıl ihlal edildiğini anlattığını söyledi.

'Yolsuzluk yerine 'israf' kelimesi kullanılıyor'

Çiğdem Toker’in kitabında ihalelerdeki yolsuzlukları ortaya çıkardığını ancak ‘yolsuzluk’ kelimesinin muhalefet tarafından tercih edilmediğini bunun yerine ‘israf’ kelimesini kullanıldığını hatırlatan Murat Sabuncu, “İsrafın dini bir atfı da var. Sizce buna israf demek aslında halka, oy verene bir haksızlık değil mi?” diye sordu. Muhalefetin ‘haram’ söylemi üzerinden kitlelerle daha kolay iletişim kurmak adına bu kelimeyi kullandığını dile getiren Toker, kitabının girişinde de buna değindiğini söyledi. 

"Siyasi aktörler muhalefet partileri israf kelimesini kullanıyor. Yolsuzluğun kelime olarak tutmadığını düşünüyorlar herhalde. Bir şey yolsuzluksa onu adıyla anmaktan çekinmemek gerekiyor. İsraf kelimesi bence anlatılmak isteneni anlatmıyor” diyen Toker, israfta kişisel bir tasarruf olduğunu ama yolsuzlukta daha kamusal bir nitelik olduğunu ve bu ayrımın konulması gerektiğini söyledi.

Sayıştay’ın denetim sonuçlarının etkisizleştirildiğini söyleyen Çiğdem Toker, Kamu İhale Kurumu’nun da bağımsız bir düzenleyici otorite olarak kurgulanmasına rağmen yapılan kanun değişiklikleri ile inceleme yapma fonksiyonunun da ortadan kaldırıldığını dile getirdi.

'Medya davet usulü ihaleleri gündeme getirmede eksik kalıyor'

Türkiye’de medyanın bu ihaleleri takip etme ve sorunları gündeme getirme konusunda eksik kaldığını belirten Toker, “Kamu ihalelerini izleyen ekonomi muhabirleri gurubu vardı. İhaleleri izlerdik, sorardık haber yapardık. Ama şimdi bu sorunların konuşulup tartışılacağı mecraların bir kısmı zaten ihalelerde adı geçen firmaların patronajında” dedi.

Türkiye’nin ekonomik anlamda dünyadaki yerini gördüğünü ancak buna rağmen yaklaşımını değiştirmediğini söyleyen Toker, “Bir ihaleyi açık yapman ile pazarlık usulü ile yapman arasında milyarlara tekabül eden bir fark var. Kamu İhale Kurumu yayınlarda da yayımlanıyor zaten. Sonra bu bize uluslararası ilerleme raporlarında eleştiri olarak geliyor” dedi. 

Kamu-özel ortaklığıyla yapılan şehir hastanelerinin Sağlık Bakanlığı bütçesindeki payı ve işleyişiyle ilgili de konuşan Toker, sağlık bakanlığının şirketlere sürekli ödediği kira bedeline vurgu yaptı. Sağlık Bakanlığı’nın yaptığı sözleşmeleri de ‘ticari sır’ diyerek açıklamadığını belirten Toker, “İnsanlar bazen tasavvur etmekte zorlanıyor. Hazine arazisini nedensiz veriyorsun onun üzerinde kendi kaynaklarınla kredi bularak büyük ölçekli şehir hastanesi yapıyorsun sonra onun çalışması için garanti veriyorsun. Sözleşme bedellerini de açıklamıyorsun. Eğer bir yöntem değişikliğine gidilmezse, sağlık bakanlığı bütçesinin büyük bir kısmı tamamen şehir hastanelerinin ödemelerine gidecek” diye konuştu.