20 Mayıs 2021 00:24
T24 Video Servisi
Eski Kültür Bakanı, Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültresi öğretim üyesi Prof. Dr. Ahmet Taner Kışlalı'nın, 19 Mayıs Atatürk'ü Anma Gençlik ve Spor Bayramı'nın yıldönümü nedeniyle 26 yıl önce Viyana'da yaptığı konuşma ilk kez yayımlandı.
Cumhuriyet gazetesi yazarıyken, 21 Ekim 1999'da, Ankara'da evinin önündeki otomobiline konan bombayla katledilen Türkiye'nin önde gelen aydınlarından Prof. Dr. Ahmet Taner Kışlalı, 19 Mayıs 1996'da Viyana'da 'Kemalizm, Laiklik ve Demokrasi' başlığıyla yaptığı konuşmada, Cumhuriyet'in kurucusu Atatürk'ün ve laikliğin neden hedef alındığını anlattı.
Kışlalı, kendisinden 5,5 yıl önce, 24 Ocak 1993'te, Ankara'da evinin önünde yine otomobiline yerleştirilen bombayla katledilen Cumhuriyet gazetesi yazarı Uğur Mumcu'yu da andı.
Prof. Dr. Ahmet Taner Kışlalı, konuşmasının bir bölümünde özetle şunları söyledi:
"Eğer bu topraklar üzerinde ırka dayalı bir bölünme yapmak istiyorsanız, Türkiye’yi parçalamak istiyorsanız Atatürk’ü yıkmak zorundasınız. Onu yıkmadan bunu yapamazsınız.
Eğer bu topraklar üzerinde dine dayalı bir devlet kurmak istiyorsanız, Türkiye’yi yeniden geçmişe götürmek istiyorsanız elbette ki Atatürk’ü yıkmadan bunu yapamazsınız. Buna inanarak bu saldırıları yapanlara saygı duyuyorum.
Ama siz bu topraklar üzerinde 'ben daha çağdaş, daha demokratik bir toplum yaratmak istiyorum ve bunun için de Atatürk’ü yıkmak istiyorum' diye ortaya çıkarsanız; bu ya cehalettendir, ya gaflettendir, ya ihanettendir.
Bu saldırılardan en önemli iki tanesinden bahsedeyim. Bir tanesi laiklik ile ilgili saldırı... Buna 'dinsizlik' de diyenler var. 'Hıristiyanlık ile bağdaşır ama Müslümanlıkla bağdaşmaz' diyenler var. Birinci saldırı bu.
İkinci saldırı da Kemalizm’de demokrasinin olmadığı. 'Kemalizmi yıkmadan Türkiye’ye gerçek demokrasiyi getiremezsin'i savunur...
Laikliğin doğuş sebebi şudur; farklı dinden, farklı mezhepten insanların barış içinde bir arada yaşamalarını sağlamaktır. İkinci neden de, çağın değişen koşulları içerisinde ortaya çıkan yeni sorunlara aklın ve bilimin ışığında çözüm aramak ve bulma kapısını açık bırakmaktır."
"Uğur Mumcu öldüğü gün Ankara’daki üniversitelerin hepsi tatildeydi. Öyle zannediyorum ki sevgili Uğur’u öldürenler bunu da hesaplamıştı. Çünkü hepinizin bildiği gibi, büyük ve coşkulu kalabalıkların toplanabilmesinin iki ön koşulu vardır. Bir tanesi bir ya da birkaç büyük örgütün örgütlü desteği. İkincisi gençliğin heyecan verici desteği.
Sevgili Uğur’un cenazesinin kalktığı gün Ankara’da bunun ikisi de yoktu. Kar vardı, soğuk vardı, çamur vardı ve sabahın erken saatlerinden akşam karanlığa kadar süren inanılmaz bir toplumsal birlik vardı. İnanın yedisinden yetmişine, yoksulundan zenginine herkes... Kimisi çocuğunun elinden tutmuştu, kimisi kucağına almıştı. Kimisinin elinde şemsiye, ayağında çizme, sırtında kürk vardı, kimisinin de ayağı sular içinde, başında kasketi bile yoktu. Ve Uğur’un cenazesi Cebeci Asri Mezarlığı’na ulaştığında arkasından yürüyenlerin ucu Kurtuluş Meydanı’ndaydı. O gün Uğur’un arkasında yürüyen yüz binlerce kişi ayaklarıyla yürürken yurdun dört bir yanındakiler kafalarıyla, düşünceleriyle yürüdüler.
Öldürüldüğü akşam televizyonda şu sorunun yanıtı arandı; kimdi Uğur Mumcu? Kim bu kadar büyük bir heyecan yaratıyordu? Kişisel kanım bu sorunun en yalın biçimde yanıtını Cumhuriyet gazetesinin sayın sahibi Berin Nadi verdi. Dedi ki; 'Uğur yürekli, ödün vermeyen, savaşçı, inançlı bir Kemalist’ti.'
Arkadaşlar, toplumsal olarak güç günlerden geçiyoruz. Düşmanlarımız var, zorluklarımız var. Ama bugünkü düşmanlarımız ve bugünlü zorluklarımız, 1920’ler Anadolu’sunda devrimi gerçekleştirenlerin, bağımsızlığı gerçekleştirenlerin karşı karşıya oldukları düşmanları ve zorluklarıyla karşılaştırılamayacak kadar küçüktür.
O gün Uğur’un arkasında ayaklarıyla ya da kafalarıyla yürüyen o milyonlarca insanı Kemalizm’in bayrağı altında kol kola getirdiğin zaman, bu toplumun yenemeyeceği düşman, çözemeyeceği sorun kalmayacaktır."
© Tüm hakları saklıdır.