derleyenler MARCEL DETIENNE, JEAN-PIERRE VERNANT
çev. Özgüç Orhan Dergâh Yayınları 2020 363 s.
Türkçeye Özgüç Orhan tarafından çevrilen ve Marcel Detienne ile Jean-Pierre Vernant başta olmak üzere önemli tarihçilerin makalelerinden oluşan “Yunan Diyarında Kurban Mutfağı” çok kısa bir süre önce Dergâh Yayınları’ndan çıktı. Vernant ve Detienne dışında, Jean-Louis Durand, Stella Georgoudi, François Hartog ve Jesper Svenbro’nun da katkıda bulunduğu eserde, adından da anlaşılacağı üzere Kurban kavramı incelenmekte.
Toplamda on bölümden oluşan eser Detienne’nin “Mutfak Pratikleri ve Kurban Sunma Ruhu” başlıklı makalesi ile başlıyor. Kurban kavramını Yunan kültürü temelinde Orpheusçu ve Dionysosçu ve Pythagorasçı olmak üzere üç farklı yaklaşımla inceleyen Detienne, “kurban”ı toplumsal bir gösterge olarak ele alarak bu göstergeyi dinsel, sosyal, kültürel, ekonomik ve politik açılardan tartışıyor.
Kitabın en uzun ve belki de en önemli makalesi olan ve Vernant tarafından yazılmış “İnsanların Sofrasında: Hesiodos’un Kurucu Kurban Miti” başlıklı kısımda, Hesiodos’un İşler ve Günler ile Tanrıların Doğuşu eserleri çerçevesinde Prometheus, Ateş, Kurban ve Kadın ögeleri ve bu ögelerin birbirleri ile olan ilişkileri incelenmiş. Vernant, Prometheus’un sonsuz cezasına sebep olan tanrıları yanıltması ve ateşi çalması suçlarını, bu suçlara tanrıların verdikleri tepkiyi, bu tepkinin sonucu olarak yeni bir ceza unsuru olan kadının –Pandora’nın– dünyaya gönderilmesi olaylarını kurban süjesi ile birlikte aktarmış. Buna göre tanrılara kulluk etmenin gereği olan kurban sunumu, aslında bir prestij unsuru iken, Prometheus’un tanrılara sununun kötü kısmını vermesi bir prestij unsurunu bir aşağılamaya dönüştürür.
Kitabın üçüncü başlığı olan “Yunan Hayvanları: Yenilebilir Bedenlerin Topolojisi” makalesinde iki hydria, üç kâse, üç amphora, pyksis ve krater gibi on dokuz adet Antik Yunan kurban kesimi sahneli seramik kap eser, dört adet de resim, aşama aşama incelenmiş ve hangi hayvanların kesilip hangilerinin kesilemeyeceği, bu kesimlerin ne sırayla yapıldığı gibi konulardan bahsedilmiş. Burada ele alınan en önemli noktalardan biri, “kurban edilen dört ayaklıların evcil hayvanlar arasından alınması ve sadece geviş getiren hayvanlarla domuzların kurban edildiği”…
Dördüncü bölüm olan “Araçsallık Olarak Ritüel” başlığı altında “ritüel” kavramı, tören-dil-gerçeklik ilişkisi, tören-mekân ve imge, ritüelin takip edilmesi gereken noktaları ve ritüel stratejileri ve yöntemleri, konusu olan ritüel aşamaları irdelenmiş. İbadette ritüelin mi yoksa kurbanın mı asıl amaç olduğu sorusu tanrılar için yapılan etkinlik olma açısından kurban verme-kurban etme etrafında tartışılmış. Sonraki bölüm olan beşinci bölümde “Soylu Hanımların Şiddeti” başlığı altında, Tanrıça Demeter’e adanmış bir bayram olan Thesmaphoria ve kurban ilişkisi ele alınıyor. Thesmaphoria’da kadınların etten uzak tutulması, kurbanlarla ilgilenmenin de erkekler tarafından yapılan bir iş olması, bu ritüele katılan kadınların kimliklerinin gizli olması, normal yaşamlarındaki rolleriyle alakasız olması…
Altıncı makale olan “Kurtlar Sofrası Ya Da İmkânsız Kent” kurban edilemeyen ve etçil bir hayvan olarak kurtlar ve onların et ile olan ilişkisi üzerinde duruluyor. Buna göre sürü halinde gezen kurtlar her ne kadar köpeklerin atası olsalar da onlardan farklıdırlar. Normal şartlarda sürü için sürü ile birlikte hareket eden bir yapıları olsa da zor koşullar altında birbirlerini yedikleri de görülür. Ancak buna rağmen bugün bizlerin “yamyam” olarak adlandırdığı tanıma dahil olmazlar, kurban edilemezler, yaban hayvanıdırlar ve adeta bir insan gibi eti parçalara ayırma ve paylaşma yetenekleri vardır.
Takip eden makale olarak yedinci makalede “Güneşin Ülkelerinde Yemek”te Etiyopya ve Homeros’ta kurban konusundan bahsediliyor. Özellikle Odysseus’un ve onun yanında seyahat edenlerin güneş tanrısı olan Apollo’nun adasına gidip Apollo’nun hayvanlarını öldürmeleri ancak Apollo’nun hayvanlarının ölü duruma geçmeyişi tartışılmıştır. Efsaneye göre kesilip pişirilmekte olmalarına rağmen hayvanlar canlıymışçasına ses çıkarmaya devam ederler!“Kendini Pişiren Sığır Eti ve Ares’in İçecekleri” başlıklı sekizinci makalede Heredotos’un aktarımıyla farklı antik çağ uluslarının farklı et ve kurban alışkanlıkları aktarılır. Buna göre bazı topluluklar sadece eti kaynatırken bazıları kızartarak tüketirdi. Kurbanın tanrılara sunulması kadar hazırlanma ve tüketilme şekilleri de bazı kurallara tabiidir. Buna örnek olarak İskitlerin kurbanın kendi midesiyle kemiklerinin etin pişirilmesi için araç olarak kullanılması verilmiştir.
Son makale olan “Modern Yunanistan’da Kutsanmış Kurban: Azizlerin Kourbania”sında geç dönem kurban anlayışı aktarılıyor. Kurban kelimesinin Yunanca karşılığı olan Kourbania’nın kamusal alanda öldürülen ve kurallara göre yenilen bir tören olması, Hıristiyanlığın kabulü ve sonrasındaki Yunan-Ortodoks ibadeti çerçevesinde açıklanıyor.
Kitap boyunca tartışılan asıl konu olarak kurban, kanlıdır, av hayvanının avlanması ya da bir hayvanın ölmesi sürecinden farklıdır, dolayısıyla kirlidir. Kurban etme eylemi, bir grubun gözetiminde belli şartlar ve kurallar çerçevesinde gerçekleştirilir, sınıfsaldır. Tanrılar için yapılır, yapılmaması suçtur, yanlış yapılması kusurdur ve cezalandırılması gerekir, dinseldir. Erkekler tarafından yapılır, cinsiyet tabanlıdır. Her an veya her zaman yapılamaz, özel zamanlarda yapılır, zamansaldır. Bir dilek değil zorunluluktur, haraç değil harç payıdır. Bu iletişim tek yönlü de olsa tanrılarla olan iletişimi sağlar, bir araçtır. Canlılar arasında geçen bir güç mücadelesidir, iktidar kaygısı güdülür. Var olan ancak olmayana doğru yapılır, metafizikseldir. İnsanın varoluşunun ilahi kaynaklar tarafından kabul edilmesi için gereklidir.
Günümüzde uygulanan bir pratik olarak kurbanın incelendiği bu kitap Vernant ve Detienne olmak üzere pek çok önemli araştırmacının makalelerinden derlenmiş. Prehistorik dönemde başlayan ve inançlar değişse de uygulama olarak devam eden kurban anlayışı, bu kavramın yapısını oluşturan diğer unsurlarla birlikte incelenmiş ve okuyucuya sunulmuş...
•