Evli bir kadının kendini ve hayatı sorgulama hikâyesi…

Uyanış

Uyanış

KATE CHOPIN

çev. Suat Ertüzün Can Yayınları Ağustos 2020 171 s.

Kate Chopin’in 1900’lerde yazdığı Uyanış, evli bir kadının hayatı her şeyiyle yeniden tanımlama çabasını anlatıyor. Basıldığı yıl sansüre uğrayan ve yazarının tepki çekmesine neden olan klasik roman, “Yaşadığınız hayatın ne kadarı sizin?” sorusunu gündeme taşıyor.

ASLI ÖRNEK

‘Yuvayı dişi kuş yapar’, ‘Sinek kadar kocam olsun o da başımda bulunsun’… Toplumun kadına ve erkeğe biçtiği, idealize cinsiyet rolleriyle ilgili süregelen sözlerden bazıları bunlar. Kadın iyi bir annedir, çocuklarına bakar, hayatını onlara adar. Erkek ise çalışır, eve para getirir. Bu kavramlar süregeledursun artık kadın da günümüzde toplumun kendine yakıştırdığı rollerin anneliğin, ev hanımlığının yanı sıra iyi birer de iş insanı. Peki 1900’lerde durum nasıldı diye soracak olursanız, Can Yayınları’ndan bu ay çıkan Kate Chopin’in Uyanış isimli kitabı dönemi ve kadının kendini ispatlama çabasını güzel bir dille ortaya koyuyor. Chopin beş yaşındayken, İrlanda asıllı babası vefat edince Fransız annesiyle kalıyor ve kadınların egemen olduğu bir ailede yetişiyor. Güçlü ve bağımsız kadını temsil eden anneannesi ise hayatında önem bir yer teşkil ediyor. 20 yaşında varlıklı iş insanı Oscar Chopin’le evliliği, eşinin beklenmedik ölümüyle sonlanınca kendini yazmaya adıyor. İlk kitabı Kusurlu’dan dokuz yıl sonra yazdığı kitabı Uyanış, tüm tepkileri üzerine çekmesine ve sansüre uğramasına neden oluyor. Kate Chopin’in kitabının sansüre uğrama nedeni açık; kadınlık ve annelik meselelerini yaşadığı dönemden beklenmeyecek bir açık sözlülükle ele alması…

Her şey normal gibi görünürken…

‘Uyanış’ın konusuna gelince… 27 yaşındaki Edna Pontellier, 40 yaşındaki varlıklı Leonce Pontellier’le evlidir, iki çocukları vardır. Yazları Grand Isle’da, kışları New Orleans’ta vakit geçirmektedirler. Ailesiyle yaz aylarını geçirmek için gittikleri tatil beldesinde kurduğu dostluklar ve denizle kurduğu ilişki ona yeni ufuklar açar ve yaşadığı hayatı, kadınlığı, anneliği, aşkı kısacası A’dan Z’ye her şeyi sorgulamaya başlar. Edna Pontellier’nin hayata bakışı değiştirenlerden biri de Robert olur. Yazın kaldıkları pansiyon tarzı büyük evde yaşayan Robert, her yaz farklı birinin refakatçiliğini üstlenir ama satır aralarından anladığımız kadarıyla eşler, bu refakatçiyi pek de umursamaz. Çünkü işi gücü olmayan, kadınlara yardım eden bir genç gözüyle görürler:

“Robert son bir aydır Mrs Pontellier’nin gölgesinde yaşıyordu. Kimsenin aklına bununla ilgili başka bir şey gelmiyordu. Birçokları, Mrs. Pontellier geldiğinde Robert’in kendinin ona vakfedeceğini tahmin etmişti. Robert 11 yıl, yani 15 yaşından beri, her ay Grand Isle’da alımlı bir hanımın veya küçükhanımın sadık refakatçiliğini yapardı. O kişi bazen genç bir kız, bazen bir dul ama sık sık da ilgi çekici evli bir kadın olurdu.” (s.22)

Peki ya evliliğinde yürümeyen şey neydi?

Ada yaşantısında gördükleri, Mrs. Pontellier’nin Meryem Ana’ya benzettiği, kendisini sadece çocuklarına ve eşine adayan arkadaşı Madam Ratignolle, onu evliliğini düşünmeye iten bir diğer etmendir. Mrs. Pontellier ise, evliliğinde kendini eşinin üzerinde hak iddia ettiği bir eşya gibi gördüğünü düşünür.

“Leonce Pontellier’yle evliliği, tam anlamıyla bir tesadüf olması bakımından kaderin hükmüyle maskelenmiş birçok evliliğe benziyordu. Kocasıyla, o gizli büyük sevdasının tam ortasında tanışmıştı Edna. Leonce, erkeklerde adet olduğu üzere abayı yakmış ve geriye arzulanacak hiçbir şey bırakmayan bir samimiyet ve şevkle ona talip olmuştu. Adam onu hoşnut ediyordu; mutlak bağlılığı Edna’nın koltuklarını kabartıyordu. Aralarında bir düşünce ve beğeni uyumu olduğu kuruntusuna kapılmıştı ama yanılıyordu. Buna bir de babasının ve ablası Margaret’ın Katolik biriyle evlenmesine şiddetle karşı çıkmasını ekleyince, onu Mösyö Pontellier’yi koca olarak kabul etmeye iten başka bir etken aramaya gerek kalmıyor. Saadetin zirvesi, yani o trajedi oyuncusuyla evlenmek, bu dünyada ona nasip olacak bir şey değildi. Ona tapan bir adamın sadık karısı olarak, gerçeklikler dünyasında vakarla yerini alacağını, romantizm ve hayaller aleminin kapılarını temelli kapatacağını hissediyordu. Nitekim çok geçmeden oyuncu da süvari subayının, nişanlı genç adamın ve birkaç kişinin daha saflarına katıldı ve Edna kendini gerçeklerle yüz yüze buldu.” (s.33)

Resim yapmak hayatı değiştirir mi?

Kendindeki değişiklikleri, dostlarıyla beraber oldukları büyük partide fark eden Mrs Pontellier için Matmazel Reisz’in Chopin’den çaldığı piyano konçertosu hayatının dönümü gibi olacak ve artık hiçbir davranışı eskisi olmayacaktır. Mrs Pontellier, hayattaki kendi değerini araştırırken, çok şeyi duygusal anlamda paylaştığı Robert’in Meksika’ya gideceği haberi onu yıkar. Kendisinin bile adını koyamadığı, eşi hariç çok az kişinin fark ettiği bu yakınlığın nedeni aşktır. Yaz mevsimin bitimiyle birlikte kışlık eve geçen Pontellier’ler için yeni bir hayat başlar. Evinin dekorasyonuna, mobilyalarına ve her türlü ayrıntıya önem veren Leonce Pontellier, karısının zengin eşleri için düzenlediği salı toplantılarına da çok önem verir. Zira zenginliğin ve iş bağlantılarının temeli ya da sağlamlaştırılması anlamına gelir.  Ancak Mrs. Pontellier artık mazeret bildirmeden bu toplantılara katılmaz, yazlıkta görüştüğü insanlarla bağını sürdürür ve bir hobi olarak başladığı resim işini ilerletmek için elinden geleni yapar. Ancak Robert’i bir türlü unutamaz ve şehir hayatında bile onun izini sürmeye devam eder. Bulduğu izlerden de şuna emin olur ki, Robert de ona karşı boş değildir.

Mr. Pontellier ise karısıyla konuşmak ve onu anlamak yerine durumu doktor Mandelet’den yardım ister.

“Eşim görünüşte gayet iyi ama tavırlarında tuhaflık var. Kendinde değilmiş gibi tuhaf davranıyor. Onu anlayamıyorum; belki sen bana yardım edebilirsin diye düşündüm. Ev işlerini tamamen boş verdi. Bütün tavırları- bana, herkese ve her şeye karşı-değişti. Benim asabi olduğumu bilirsin ama bir kadına, özellikle de karıma kaba davranmak, onunla kavga etmek istemem. Buna rağmen dayanamıyorum, sonra da kendimi aptal durumuna düşürdüğüm için bin pişman oluyorum. Edna benim için işleri nasıl zorlaştırıyor anlatamam.” (s. 100)

Temposu hiç düşmüyor

Yaptığı resimler sayesinde para kazanan, kendisine bambaşka bir arkadaş çevresi kuran Mrs. Pontellier, eşi ve çocuklarıyla yaşadığından ayrı bir ev tutar. Arkadaşlarının istedikleri zaman kendisini görebildikleri yeni evinde yaşarken, eşi iş seyahatindedir, büyükanneleri ise çocukları annelerinin bakamayacağını düşünerek başka bir şehre götürür. Zira büyükanne hem torunlarının babalarının yetiştiği kırsalda yetişmelerini ister, hem de dadılarının baktığı çocuklara kendince acımaktadır. Mts. Pontellier, yaşadığı gelişmeleri eşine mektupla haber vermekten de çekinmez ancak eşi bunların hiçbirini tasvip etmemekle birlikte, çevreye karşı ‘Her şey yolunda, sorun yok!’ imajı vermektedir. Mrs. Pontellier, kendinin farkına vardıkça herkesi büyülemekte, sadece bir ev kadını olmanın ötesinde resim yapmak gibi bambaşka meziyetleri olduğunu gördükçe de güveni artmaktadır. Robert geri döner ama hiçbir şey beklendiği gibi olmaz. Temposu hiç düşmeyen ‘Acaba ne olacak?’ diye okunan ve sürpriz finaliyle şaşırtan Uyanış, kadınlara şu mesajı veriyor: Kendi istediğiniz hayatı, dürüstlükle ve kendi hayatınızı kazanarak yaşayın! Böylece hem kendinize hem de çevrenize daha yararlı olursunuz…