Bilmezden gelmek, kadim bir ayakta kalma yöntemidir

Unutma Dersleri

Unutma Dersleri

NERMİN YILDIRIM

Doğan Kitap

 

SUZAN DEMİR

 

“Hafıza-i beşer nisyan ile maluldür” derler. Ama hafızamızı arındıracağımız şey “utandıklarımız” olunca bu unutma becerimiz, pek de imdadımıza yetişmiyor. Nermin Yıldırım, son kitabı Unutma Dersleri’nde yaşadığı aşk acısını unutmak için hafızasını imha ettirmeye çalışan bir kadını, Feribe'yi merkeze alıyor. Acısı aklını başından alan Feribe, unutmak için elinden geleni ardına koymuyor. Ama hafıza bu ya, unutması gerekeni değil de hatırlaması gerekeni kaldırıyor, kullanılmayanlar çekmecesine.

Bankada çalışan ve dışarıdan mutlu bir evliliğe sahip duran Feribe, günün birinde tesadüfen tanıştığı bir yabancıyla yasak bir aşk ilişkisi yaşamaya başlar. Sevgilisi de tıpkı kendisi gibi evlidir. Derken bu ilişki bir gün sona erer ve aslında Feribe’nin hikâyesi tam da burada başlar. Yaşadığı mutlu günlerini bir türlü unutamayan Feribe, bu hâline çareler ararken karşısına Mazi İmha Merkezi çıkar. İlk bakışta akla “yaşam koçluğu” getiren bu merkez, Feribe kapısından içeri girip derslere katılmaya başlamasından sonra farklı bir yapıya bürünüyor.
Nermin Yıldırım, Unutma Beni Apartmanı, Rüyalar Anlatılmaz ve Saklı Bahçeler Haritasından çok farklı bir tarzda kitapla karşımızda. Unutma Dersleri, Yıldırım’ın belki de toplumsal olaylara bakış açısını en aza indirdiği kitaplardan biri. Yazar, aile, sevgi, kadın ve aşk gibi öğrenilmiş/öğretilmiş toplumsal ve bireysel rollerimizin peşine düşse de daha bireysel bir hikâye anlatıyor bu defa.

Feribe’nin kendi duygularıyla yaşadığı mücadeleyi anlatırken, aşk, unutma ve mutlu olma kavramları üzerinden bir tür “psikolojik ameliyat” yapıyor Yıldırım. Bunu yaparken de mizahi bir anlatım kullanıyor. Yani bu ameliyatın narkozu ironi... Bu da Yıldırım’ın dilindeki en hissedilir değişim. Her zaman dilinde biraz ironi olan yazar, Unutma Derleri’nde ağzındaki baklayı tamamen çıkarıyor. Feribe’nin kedisini, içinde bulunduğu durumu hatta karşısına çıkan birçok şeyi ti’ye alması kitabın konusu kadar en önemli özelliklerinden biri...

Fotoğraf: Joan Alvado

Nermin Yıldırım, Feribe’nin aşk acısını dört derse bölse de okuyucuya ders vermek gibi bir şeye kalkışmıyor. Kendi dersini çok sıkı çalışmış bir yazar olarak, duyguların karşılığını, acılarımızı, hafızamızı, mutluluğumuzu psikolojinin evrelerinde arıyor. Ve tabii bu arayışa okuyucuyu da dâhil ediyor.

Yazar, diğer kitaplarına nazaran daha bireysel bir konu anlatsa da, toplumsal belliğin de haritasını çıkarmış. Bireysel yüzleşmelerle, toplumsal yüzleşmelerin nasıl da benzer olduğuna tanık oluyoruz kitabı okurken. Aldığı derslerde ilk olarak “hatırlaması” gerektiğini öğreniyor bu yüzden Feribe. Kaçmadan, uzaklaşmadan varlığını unutmadan hatırlaması, acıyı yaşaması ve ondan sonra adım atması gerektiğini. Çünkü Yıldırım’ın da kitapta dediği gibi “Bilmezden gelmek, kadim bir ayakta kalma yöntemidir.” Bu sadece bireyin değil, toplumların hatta ülkelerin ayakta kalmasının en büyük yöntemlerinden biri, hem de en eskisi…