URSULA K. LE GUIN
Çeviri: Çiğdem Erkal, Aysun Babacan Doğan Kitap
Ursula K. Le Guin’in daha önce çeşitli kitaplarında okuduğumuz üç öykünün yanı sıra ilk kez Türkçeye çevrilen iki öykü de yer alıyor Uçsuz Bucaksız'da. Kitap Margaret Atwood’un Ursula K. Le Guin için yazdığı kısa bir yazı ile başlıyor. Atwood ejderhalara selam göndermeyi elbette unutmuyor...
Çok uzun zamandır bir yazarın vefatından bu kadar etkilenmemiştim, ta ki Ursula’ya kadar. Ursula K. Le Guin, pek çok insanın büyümesine eşlik eden yazarlardan biri, fantastik ve bilimkurgu camiasının kadın kahramanı. Onu anlatan en basit cümleler bunlar, oysa üzerine daha neler neler yazılabilir. Benim için aklımın annesiydi o. Ölümü ve büyümeyi Yerdeniz Serisi ile kanıksamıştım. Mülksüzler’i okuduğumdaysa nasıl bir dünya hayal ettiğim üzerine uzun uzun düşünmüştüm. Onunla benim aramda onun bilmediği bir sürü hikâye var aslında, pek çoğumuz gibi.
Ursula’nın hayat formu değiştiğinden bu yana birkaç yayınevi daha önce yayımlanmamış eserleriyle ilgili çalışmalar yapmaya başladı. Bunlardan biri de Doğan Kitap tarafından yayımlanan Uçsuz Bucaksız, 2016 yılında The Found and the Lost adıyla yayımlanan kitapta beş uzun öykü bulunuyor. Kitabı yayına hazırlayan Aslı Tohumcu; kitapta Le Guin’in daha önce çeşitli kitaplarında okuduğumuz üç öykünün yanı sıra, ilk kez Türkçeye çevrilen iki öykü de yer alıyor. Kitap Margaret Atwood’un Ursula K. Le Guin için yazdığı kısa bir yazı ile başlıyor. Atwood ejderhalara selam göndermeyi elbette unutmuyor.
Daha önce Rüzgârın On İki Köşesi içinde yer alan “İmparatorluklardan Daha Uçsuz Bucaksız ama Daha Yavaş” Aysun Babacan çevirisiyle yer almış Uçsuz Bucaksız’da. Diğer dört öykünün çevirmeni ise Çiğdem Erkal. Kitapta Dünyanın Doğum Günü’nde bulunan “Seggri Melesesi” ve Bağışlanmanın Dört Yolu içerisinde bulunan “Halktan Bir Adam” dışında Türkçeye ilk kez çevrilen “Buffalo Kızları, Akşam Dışarı Çıkmayacak Mısınız” ve “Herneler” adında iki öykü de yer alıyor.
Kitap “İmparatorluklardan Daha Uçsuz Bucaksız ama Daha Yavaş” öyküsü ile başlıyor. Başlar başlamaz, kendinizi Ursula’nın yanı başında hissetmenizi sağlıyor. Dünyadan uzakta, her birinin ayrı özellikleri olan bir grup bilim insanıyla bir yolculuğa çıkıyorsunuz. İçlerinde, özelliği yaşayan her canlı ile empati kurmak olan birisi var. Cinsiyetler, kimlikler ve bedenlerin çok da ayrı olmadığı bir dünyanın içerisinde kişisel özellikleri ve yetenekleriyle ayrılan bu insanların arasında bir sorun, aynı zamanda bir kıvılcım empat. Korkunun ve bilinmezliğin insana neler yaptırabileceğini anlatıyor öykü.
İkinci öykü hayvanlar ve insanlar arasındaki büyülü ilişkiden etkileniyor. “Buffalo Kızları, Akşam Dışarı Çıkmayacak Mısınız” Amerika’nın güneybatısında çölde kaybolan genç bir kadını anlatıyor. Gerçeküstü dünyalar kurmayı çok iyi başaran Ursula, bu sefer insanlar kadar etkili bir hayvan topluluğunu hayata getiriyor. Amerikan kültüründen etkilenen öykü aynı zamanda gerçeklik ile büyüyü yan yana getirip mistik bir hikâye ortaya çıkarıyor. Ursula’nın hayal gücüne okurun yetişemediği noktaların ortaya çıktığı bu öyküde insan okurken etrafında biraz sessizlik ve ıssızlık istiyor.
“Herneler” ile dört kuşak kadını bir Yunan efsanesi anlatarak yan yana getiriyor Ursula. Aşk ve hırsın yanında hayata dâhil olan kırık kalpler ve insanın cinsiyetinden öte kendini keşfetme serüvenine bir kez daha atılıyor yazar. Mücadele ve empati Ursula öykülerinin temalarından biri, “Herneler” ile bu bir kez daha ortaya çıkıyor. Bir efsaneden yola çıkarak anne-kız ilişkisini tasvir ediyor ve kadınlığa dair bir ışık daha yakıyor. “Seggri Meselesi” kadınların ve erkeklerin birbirinden tamamen ayrı yaşadığı bir dünyada geçiyor. Kadınlar Orta Çağ evlerinde yaşarken, erkekler kalelerde yaşıyor. Kadınların sayısının erkeklerin sayısından altı kat daha fazla olduğu bir dünyada, Ursula cinsiyet rolleri ile oynuyor. “Halktan Bir Adam” kitabın son öyküsü. Özgürlüğü ele alan öykü doğup büyüdüğümüz yerleri unutmamız, reddetmemiz gerektiğini anlatıyor. “Uçsuz Bucaksız” bugüne kadar Ursula okumamışlar için bir başlangıç kitabı olabilir. Öyküleri ile özgürlüğü, cinsiyetsizliği ve empatiyi bize bugün tekrar tekrar anlatan Ursula’ya bin selam olsun.
Yazının içerisinde Ursula K. Le Guin’den sürekli adı ile bahsetmem kendisinin nedense her daim sadece ismi ile hitap edilebilecek bir yazar olduğunu düşünmemden geliyor. Dünya ile ilişkisi ayakları dünyaya sapasağlam basan insanların hayatta duyduğu güven ve güç yerine, dünyada bir hayal gibi dolaşan ama varlığına her daim inanılan ve asla kaybolmayacak bir güven duyulan insanların ayrımını hatırlatıyor bana. Bu dünyadan Ursula geçti ve bize hayal kurmayı miras bıraktı.