NAZIM ALPMAN
A7 Kitap 2021 271 s.
Gazeteci, yazar, belgeselci Nazım Alpman’ın 2018-2021 yılları arasında yazdığı köşe yazılarından derlenen Tımarhane Günlüğü kitabı siyasetten ekonomiye, edebiyat sanattan insan haklarına, çevre katliamlarından hukuksuzluklara kadar pek çok konuyu içeriyor. Hayli ironik, zekice yazılmış başlıkların süslediği yazılar, hepimizin bir ‘tımarhane’de yaşadığımız gerçeğini pekiştiriyor.
Usta tiyatro emekçisi Levent Üzümcü’yle geçtiğimiz yaz yaptığım röportajda bir soruma karşılık şu cevabı vermişti: “Herhangi bir İskandinav ülkesinin yüz yılda yaşayacağı şeyi biz bir günde yaşıyoruz!” Türkiye’de her alanda karşımıza çıkan tuhaflıkları ‘İskandinav ülkeleri’yle karşılaştırmak bir süredir özellikle okumuş, yazmış, eğitimli kitle arasında çok yaygın. Bazen bunun için “jungle” tanımlaması da yapılıyor. Ancak içerideki mevzuyu bir karşılaştırmaya sokacaksak, rotayı zaten bir santim yakınından geçemeyeceğimiz, refah düzeyi tavanı delmek için zorlayan ‘herhangi bir İskandinav ülkesine çevirmeye gerek yok. Zira yoksulluktan hayat pahalılığına, eğitimden sağlığa, hukuktan demokrasiye, çevre katliamına (kaldıysa eğer) kadar Türkiye, dünya haritasında yerini bulmak için epey mesai harcamak gereken, adı sanı duyulmamış ülkelerle aynı kulvarda yarışıyor. Usta gazeteci, yazar, belgeselci Nazım Alpman’ın A7 Kitap etiketiyle yayımlanan Tımarhane Günlüğü yaşadığımız tüm bu süreci özetler nitelikte. Zira hepimiz çoktan beridir bir tımarhanede yaşıyoruz!
Nazım Alpman
Tımarhane Günlükleri, Nazım Alpman’ın 2018-2021 yılları arasında yazdığı köşe yazılarından oluşan bir derleme. Alpman bu yazılarda siyaset, işsizlik, ekonomi, insan hakları, edebiyat, sanat, dış politika, medya gibi birçok konuya değiniyor. Bunu yaparken, Ataol Behramoğlu’nun kitabın önsözünde belirttiği gibi, “Yazı başlıklarıyla başlayan ters köşeler, yazıların akışı içindeki çalımlar ve beklenmedik vuruşlarla sürüp gidiyor. Sonra pek fazla uzatmadan, hatta hiç uzatmadan, genellikle yine bir ters köşeyle okuru bir zekâ, dil ve düşünce şölenine konuk ve ortak etmiş olarak sona eriyor”.
Ataol Behramoğlu’nun kitap için yaptığı “dil ve düşünce şöleni” saptaması çok yerinde. Kitaptan örnekleyelim: Nazım Alpman’ın 13 Aralık 2018 tarihinde yazdığı ‘İnsan Haklama Günleri’ başlıklı yazıdan: “… İnsan Hakları Haftası (10-17 Aralık 2018) içinde bulunuyoruz. Bir yandan güzel konuşmalar yapılıyor, diğer yandan DTK Eş Başkanı Leyla Güven’e destek için açlık grevi eylemi yapan kadınlar yerlerde sürükleniyor. Cezaevleri insan almıyor. 210 bin kişi kapasiteli cezaevlerinde 260 bin tutuklu ve hükümlü bulunuyor. Ellerinde ‘cezaevinde tedavisi mümkün değildir, tahliye edilmelidir’ raporu bulunan 841 mahpus, savcıların ‘Olmaz!’ görüşüyle hastalığın pençesine terk edilmiş halde içeride tutuluyor. Geniş açıyla bakınca gayet net olarak ortaya çıkıyor ki, bir kavrayamama sorunu varlığını sürdürüyor. 10 Aralık, bu ülkede yanlış anlaşılıyor: İnsan Haklama Günleri!”
Alpman, kitabında geçmişin aynasının günümüzde nasıl ortaya çıktığına da farklı konuları ele alarak değiniyor. 2 Mayıs 2109 tarihli, “1 Mayıs Utanma Günü” başlıklı yazısında, “Bütün dünyada işçi sınıfının birlik, mücadele ve dayanışma günü olarak kutlanan 1 Mayıs’ı Türkiye’de işçilere haram etmek için bütün hükümetler ellerinden geleni yaptılar” diyor ve tarihin işçi sınıfına bir ‘bayramı’ nasıl reva gördüğünün altını çizerek önce 1 Mayıs’ın Türkiye’deki sürecini anlatıyor. 1977’nin ‘Kanlı 1 Mayıs’ını’ anıyor, 12 Eylül faşist yönetiminin DİSK yöneticileri için istediği ‘idam cezasını’ hatırlatıyor ve konuyu şöyle bitiriyor: “… 2019 yılının 1 Mayıs’ında sendikalı olduğu için işçiler fabrikalardan atılıyor. Toplu sözleşmeler yapılamıyor. Hatta OHAL’ler grev yasaklamak için kullanılıyor.” “… 1 Mayıs kutlamaları için Taksim’e izin verilmiyor. Demokrasi olmayınca ülke de iflah olmuyor. Onun için İşçi Bayramı, gayri resmî bir ismi daha hak ediyor: “1 Mayıs utanma günü!”
Toparlarsak… Tımarhane Günlüğü, ismini yazarın 24 Eylül 2020’de Artı Gerçek’te yazdığı yazının başlığından alıyor. Bir tımarhanede (tahmin edileceği üzere burası Türkiye), ‘deliler’in (biz sıradan vatandaşlar), ‘doktorlar’ın (yöneticileri) yerine geçtiği, hayalî bir öykü anlatıyor Nazım Alpman bu yazıda. Bu dönemin tarihe geçeceğini, bu yüzden de süreci kayıt altına almak gerektiğini söylüyor ve bu kaydın tutulduğu defterlerine Tımarhane Günlüğü adını veriyor. Ortam Guguk Kuşu filmine çevrilip, fonda da Cem Karaca’dan da Beni Siz Delirttiniz çalar mı, bilemeyiz ama içinde bulunduğumuz ‘tımarhanenin’, ‘alamet-kıyamet’ ilişkisini garanti edebiliriz.
•