“Matematik yapmak, evrenin perde arkasına girmektir.”

Şemsiye-Teoremi

Şemsiye Teoremi: Evreni Doğru Gözlemleme Sanatı

MİCKAËL LAUNAY

çev. Hazal Çelik Say Yayınları 2022 284 s.

 

Mickaël Launay’ın Şemsiye Teoremi kitabı, ‘Evreni Doğru Gözlemleme Sanatı’ alt başlığına yaraşır biçimde, bizim bildiğimiz, algıladığımız ‘gerçek’lerin hiç mi hiç gerçek olmadığını ‘evren sahnesi’ne çıkan matematiğin ‘sapmaz’ illüzyonları aracılığıyla anlatırken, evreni doğru gözlemlemek için de bir kılavuz niteliği taşıyor.

BURAK SOYER

Şimdilerde pek kullanımda değil sanırım ama bir ara özellikle ilkokula çocuklara, yaşını başını almış teyze ve amcaların klasik sorusuydu “Bir kilo pamuk mu ağırdır bir kilo demir mi?” Bu un-elek meselesini çoktan halletmiş teyze ve amcalarımızın “Hey yavrum hey!” kabilinden tıfıllara bir zekâ gösterisi miydi yoksa harbiden eğlence maksatlı, masum bir soru muydu, kişiye göre değişir elbette. Ancak “demir mi pamuk mu” sorusunda bir ‘çakallık’ yattığı gerçeğinde oynama yapmaz. Buna cevap verirken devreye önce önsezi, sezgi, düşünmeden atlamak, adını ne koyarsanız koyun, o oluyor elbette. Açılışı bu basit soruyla yapmamın sebebi, Mickael Launay’ın Say Yayınları’ndan çıkan yeni kitabı Şemsiye Teoremi. ‘Evreni Doğru Gözlemleme Sanatı’ alt başlığıyla yayınlanan kitap, yine matematiği temel alarak insan zihninde çözülmesi imkânsıza yakın mevzuların aslında yukarıdaki ters köşe soru kadar basit olduğunu somut ve hayli anlaşılır örneklerle anlatıyor.

2005 yılında L’ecole Normal Superieur’e giren ve 2012 yılında ‘olasılık’ alanından yüksek lisans diplomasını alan Mickael Launey, on beş yıl boyunca kendini, başta çocuklar olmak üzere, matematikle ilgisi olan ya da olmayan herkese matematiği sevdirmeye adamış. 2013 yılında YouTube’da kurduğu “MickMaths” isimli kanalında yine sayılara kafa yoran yazar, Matematiğin Kısa Tarihi kitabıyla 2016’da Fransa’da çoksatanlar listesine girmiş.

Mickaël Launay

Yazarın yeni kitabını aslında alt başlığı özetliyor: Evet, Şemsiye Teoremi gerçekten de bir ‘Evreni Doğru Gözlemleme Sanatı’ kılavuzu. ‘Süpermarketler Yasası’, ‘Elmalar ve Ay’, ‘Sonsuzluğun Kıvrımları’, ‘Belirsizlik Sanatı’ ve ‘Uzayın ve Zamanın Derin Noktaları’ olmak üzere beş bölümden oluşan kitap, “Nasıl oluyor?” sorusunu gündelik hayattan verdiği örneklerle cevaplamaya girişiyor. Ancak bunu yaparken kitap için epey bir mesai harcadığını, açıkladığı örnekleri destekleyen makaleleri, araştırmaları da katarak okura bu sonsuz ve bilinmesi olanaksız gibi görünen ortamın çözümlemesinin o kadar da zor olmadığını aktarıyor. Ve yazarın burada kullandığı temel düşünce şu: “Akıl yürüterek tümü sezgisel olarak saçma, ancak matematiksel olarak kesin örnekleri çoğaltmak mümkün.” Ben kafamın bastığı kadarıyla anladığım bir örnekle yukarıda yazdıklarımı, yazarın ‘çarpımsal düşünme’ olarak nitelediği sistemle kitaptan alıntılayarak açıklamaya çalışayım: “Süpermarketiniz fiyatı 200 Euro olan bir ürünü 8 Euro artırırsa bu artış canınızı sıkacaktır; ancak verdiği sıkıntı aynı 8 Euro’nun 2 Euro’luk bir ürüne eklenmesinden daha az olacaktır. İkinci durumda fiyat 5 ile çarpılarak 10 Euro’ya çıkar! Bu artık bir sıkıntı değil, dolandırıcılıktır. Buna karşılık artış aynıdır. Bu karşılaştırma tarzı yalnızca zihinsel düşünceye özgü değil. Vücudumuzla uyumlanır ve dünyayla kurabileceğimiz etkileşimlerin çoğunu da şekillendirir. Çevremizi algılamaya yarayan duyularımız da çarpımsal olarak düzenlenmişe benziyor.”

Anlaması kolay bir diğer örnek de ‘Dünyanın En Yüksek Zirvesi’yle ilgili. Yoldan çevirdiğimiz yüz kişiye, “Dünyanın en yüksek yeri neresidir?” diye sorsak yüzünün de kendinden gayet emin şekilde, “Everest Dağı!” diyeceğine yüksek miktarlarda bahse girebiliriz. Ancak bu yüz kişiden kaçı Ekvator’da, Sierra’da bulunan Chimborazo Yanardağı’ndan haberdardır, işte bu bahiste asıl parayı buraya gömmek gerekir! Şairlere de ilham kaynağı olmuş Chimborazo Yanardağı’nın Everest efsanesiyle güreş tutabilmesi için ‘görünen’ hesapta tam 2 kilometreye daha ihtiyacı olduğunu söylüyor yazar Launay. Ve aslında tüm kitabı özetleyecek bir örnekle durumu şöyle izah ediyor: “Dünyanın tam olarak yuvarlak bir şekle sahip olmadığını biliyoruz. Kutuplardan hafifçe basık, Ekvator seviyesinde şişkin bir şekli var. Öyleyse Everest gerçekten deniz seviyesine göre en yüksek dağ ise, deniz seviyesinin orada Ekvator’dakinden daha aşağıda olması ve bunun için bulunduğu enlemin, Dünya ekseninin yeterince dışından geçmesi gerekir. Dünya’nın merkezinden ölçüldüğünde Everest’in yüksekliği 6.382,6 km’ye ulaşırken Chimborazo’nun yüksekliği 6.384,4 km’ye çıkar. Böylelikle Chimborazo, Everest’i 2 m farkla geçer!”

Yazarın kitaptaki “Matematik yapmak, evrenin perde arkasına girmektir” cümlesinin altını tekrar tekrar çizmek gerek, zira kitap bittiğinde, matematiğin ‘evren sahnesi’nde nasıl bir illüzyonist olduğuna tanık olmanın şaşkınlığı bir süre etkisini devam ettiriyor ve konuyu daha da kurcalamak için iştah açıyor.