Wilhelm Schmid
Çeviri: Tanıl Bora İletişim Yayınları
"Sakin Olmak, yaşlılar için bir dert ortağı sayılabilir; ancak gençler ve yaşlanmakta olduklarını bilenler için de ‘geleceğin önemi’ni kavrayabilecekleri bir kılavuz değerinde."
Alman felsefeci Wilhelm Schmid’in yeni kitabı Sakin Olmak, İletişim Yayınları’nın Pskyhe Dizisi’ne ait bir kitap. Schmid, daha önce aynı yayınevinden çıkan kitapları Mutsuz Olmak ve Aşk’taki gibi, konulara felsefi bir bakış açısıyla yaklaşıyor, olguları derinlemesine irdeleyip okurların beğenisine sunuyor. Sakin Olmak, isminden dolayı ilk anda bir kişisel gelişim kitabı gibi görünüyor olabilir; ancak kitap aslında başarılı bir modern filozofun, yer yer modernliği eleştirdiği bir çalışması…
Schmid aslında kitabın önsözünde okurun nasıl bir metinle karşılaşacağının ipuçlarını da veriyor: Kitabın alt başlığı olan ‘Yaşlanırken Kazandıklarımız’a ithafen, yaş aldığımız yılların kabaca bir hesabını yapıyor: “Yaşlılığı uzun süre güneşli bir taraçada, arkaya yaslanıp uzaklara baktığım rahat ve huzur içinde bir hayat olarak tasavvur etmiştim; kendimle barışık, dünyayla barışık.” Önsözünün sonunda ise okuruna, ‘yalnızca okumaya değil düşünmeye de hazır olun’ duygusunu sezdiriyor. Aslında bir felsefecinin yazdıklarını okurken genelde karmaşık anlatımların içinde boğulduğumuzu hissederiz. Ancak Schmid’in kitabını okurken bu tez çürüyor. Deneme tarzını benimsediği için çok yalın ve akıcı bir dil kullanmayı tercih etmiş. Üstelik bu yalınlık içinde, edebi hazdan da mahrum etmemiş okurunu. Tabii çeviri bir kitap olduğu için, yazar bu ustalığı Tanıl Bora ile paylaşıyor.
“Sükûnete giden 10 adımı bulma denemesi… “ diyor felsefeci yazar Schmid kendi kitabı için, bu doğrultuda on bölüme sığdırmış anlatmak istediklerini. Bu bölümler içinde de “olmak” ile “yitmek” arasındaki bir sürece değiniyor. Her ne kadar kronolojik bir düzen tutturmuş gibi görünse de okurken bazen geleceği düşünüyor, bazen geleneği sorguluyor, kimi zaman da şimdinin içinde buluyorsunuz kendinizi. ‘Zaman’ üzerine kafa yormuş bir düşünürün ‘gelecek tezleri’ ise ana konuyu oluşturuyor: “Yaşlanan insan, olanakların ortadan kalktığını öğrenir. Büyük isyan başlar bunun üzerine: Tamamı bu olamaz ya!”
Kitabın yaşamı kolaylaştıran alışkanlıklar, hazların ve mutluluğun tadına varmak, ağrılarla ve mutsuzlukla baş etmek, yaşlanma, ölüm gibi konularda okura yeni algı ve ufuklar açtığını söylemek yanlış olmayacak. Örneğin gençlik çağlarında insanların umursamadığı tırabzanların yaşlanınca nasıl temel bir ihtiyaç haline geldiğine dair düşündürüyor ya da ‘son’u bir başlangıç olarak kabul etmeyi yeğleyenlerin aklını karıştırıyor. Diğer yandan torunlarıyla aralarına iki jenerasyonu sığdırabilecek yaşlıların, bu durumu avantaja çevirme yollarına da değinmiş. Belli bir yaştan sonra doğum günleri eğlence özelliğini kaybetmiş olabiliyor ancak ailenin ve dostların bir arada olması, yıllar geçerken biriktirilen anılar ve dostluklar, geleceğe iyimser bir bakış açısıyla yaklaşmak için geçerli sebepler ve bu statüde yaşlı olmak o kadar da kötü gelmiyor kulağa.
Yaşlılığı hem fiziksel hem de ruhsal olarak iki farklı kategoride ele alıyor Schmid. Önce fiziksel değişimlerin -yani görünür yaşlılık alametlerinin-; yaşlılık lekelerinin, ‘cennet kışı’ da denilen beyazlamış saçların ve ağrıların baş gösterdiğini söylüyor. Ruhen ‘ihtiyar’ hissetmek ise fiziksel değişikliklerin kabul edilmesinden sonra oluyor ve ‘yaşlanmış olmak’ bu bileşkeden meydana geliyor. Schmid, yaşlılık olgusunun kazandırdıklarını; mesela deneyim kazanmanın hazzını ya da artık acele etmeye gerek kalmadığını anlatırken, kaybedilmiş yetileri de açık yüreklilikle itiraf ediyor. Yaş alan insanlar bunu zaten biliyor, yaş almayı bekleyenler de zamanı gelmeden hissediyor olup biteni.
Kitap boyunca, yazar ‘biz’ öznesini kullanmayı tercih etmiş. ‘Biz’ ile başlayan bu cümleler, kitabın içinde kaybolma süresini iyiden iyiye kısaltmayı başarmış. Her kim okursa okusun, bu ‘biz’li durumların içinde kendini buluyor. Bizim yaşadıklarımız, bizim yaşayacaklarımız ve bizim düşündüklerimiz kitabın sayfalarında vücut buluyor adeta. Belki de en önemlisi şu, ‘Ben’in yalnızlıktan kurtulup ‘Biz’e evrilmesi bir terapi gibi geliyor okura. Yalnızlığı, sükûneti ve yaşlılığı konu edinen bir kitapta anlatılanlar herkes için geçerli olduğundan, modernite içinde fobiye dönüştürülmüş ‘ihtiyarlık’ her yönüyle olağanlaşıyor. Bilhassa kitabın sonuna gelindiğinde bir ‘kabullenmişlik’ haline bürünüyorsunuz. Çünkü gelecek kaygısı taşıyan her modern insan gibi sorulara cevap bulmaya çalıştığımız her günün özetini okumuş oluyorsunuz.
İçinde yaşadığımız hayata dair ucundan kıyısından cevaplara ulaştığımız Sakin Olmak, yaşlılar için bir dert ortağı sayılabilir; ancak gençler ve yaşlanmakta olduklarını bilenler için de ‘geleceğin önemi’ni kavrayabilecekleri bir kılavuz değerinde.