LEE Kİ-HO
çev. Mehmet Ölçer Othello Yayıncılık Şubat 2022 151 s.
Lee Ki-Ho çağdaş Güney Kore edebiyatının önemli isimlerinden biri. 1972 yılında Güney Kore’nin Wonju kentinde doğan yazar edebiyat dünyasına ilk adımını 1999 yılında Modern Literature New Writer’s Contest’te ödüle layık görülen kısa öyküsüyle atmış. Hâlâ Gwanju Üniversitesi’nde yaratıcı yazarlık bölümünde profesör olarak dersler veren Lee Ki-Ho 2010 yılında da Yi Hyo-seok Literature Prize’a layık görülmüş. Ki-Ho’nun At Least We Can Apologize ismiyle İngilizce olarak 2009’da yayınlanan kitabı, Mehmet Ölçer çevirisiyle Othello Yayıncılık’ın Dublinesk serisinin yedinci kitabı olarak Türkiyeli okurlarla buluştu. “Suç Aramak”, “Suç Yaratmak” ve “Suçu Beslemek” adlı üç bölümden oluşan kitapta Lee Ki-Ho, özür dilemenin felsefesi etrafında, suç, suçlu, ceza, toplumdışılık, kapatılma, ölüm gibi konulara değiniyor.
Özür Dilemek açılışını ‘Tesis’ adlı bir yerde yapıyor. Kitabın kahramanları Jinmon ve Şibong da tesiste tanışıp çok yakın arkadaş olan, burada kaç yılı devirdiklerinden ve neden orada olduklarından habersiz, yönetimin deyimiyle iki ‘hasta’. Bu ‘tesis’, hapishanenin ölümünden tımarhanenin sıtmasının en berbat haline razı edecek, toplumun kabul etmediği insanları hem ‘ıslah etmek’ hem de ‘tedavi etmek’ için kullanılan bir ‘merkez’. Tesiste kalanlar, kendilerine dayanan ne idüğü belirsiz haplarla müptezel, müdürün akrabası iki kardeş tarafından günde üç öğün dayakla da şerbetli hale gelmişler. Bunlardan kalan zamanlarda da çorap paketliyorlar.
Bir gün tesise kalın favorili bir amca getiriyorlar. Jinmon ve Şibong’un odasına yerleştirilen amca ortamdaki tersliği fark edip oradan çıkmanın yollarını arıyor ve paketlediği çorap kutularından araklayıp üzerine “Hapis tutuluyoruz. Bu notu bulursanız lütfen polise bildirin. Her kim ihbar ederse onu cömertçe ödüllendireceğim” yazıp tesisin duvarından dışarı atıyor. Mesaj nihayet yerini buluyor ve tesise polisler, resmî görevliler gelip tüm ‘hastaları’ serbest bırakıyor, çalışanları da kodese tıkıyor. Bizim kafadarlar da Jinmon evini bilmediği için Şibong’un kız kardeşi Şiyon’un evinde geçici bir süre kalmak için oranın yolunu tutuyorlar.
Dünyanın en eski mesleğini yapan Şiyon, evde ganyan bağımlısı bir adamla yaşıyor. Adam Şiyon’u sömürüp bazen de onun parasını çalarak ganyana yatıran bir asalak. Garibanların yaşadığı bir mahallede oturuyorlar. Adam, ‘kayınbiraderler’ olarak nitelediği Jinman ve Şibong’a artık bu evde yaşadıklarına göre bir iş bulmaları gerektiğini söylüyor ve ikili mahallede iş arama turuna çıkıyor. Haliyle çorap paketlemekten başka bir iş bilmeyen Jinmon ve Şibong’a kimse iş vermiyor. Onlar da kendilerine ‘tesis’ten yadigâr, en iyi bildikleri işi yapmaya karar veriyor ve mahallede birileri adına özür dilemek için kolları sıvıyorlar.
Lee Ki-Ho
Mahalle eşrafında çalmadık kapı bırakmıyorlar özür dilemek için. Özür dileyecekleri kişilere adeta ‘kendilerini sunarak’, bu uğurda sınırsız mariz yiyebileceklerini, boğazlarını ölümüne sıktırabileceklerini, kısaca ufacık bir özür karşılığında her şeyi yapabileceklerini söylüyorlar. Yine tüm esnaf onları dükkânından kovuyor, yüzlerine bakmıyor. Bu defa Jinmon ve Şibong, özür dileyip para kazanmak için ‘suç aramaya’ başlıyorlar. ‘Suç’ deyince aklınıza adli suçlar gelmesin. Badminton oynayıp bira içen kasap ve manava gidip, “Topu aşağıdan attınız, yukarıdan attınız, daha hızlı bira içtiniz, bunlar suç. Özür dilemeniz gerek” gibi uydurmalar. Tüm bunlar elbette karşı tarafa saçma geliyor ve hiçbiri özür dilemeyi kabul etmeyip kafadarları kovalıyor. Ancak bir gün karısını ve çocuklarını bırakıp giden ‘gerçek’, ‘suçlu’ bir erkek buluyorlar. Burada devreye Şiyon’un asalağı giriyor ve adamdan para kopartmak için karısından özür dilemesi gerektiğini ballandıra ballandıra anlatıp para koparmaya çalışıyor. Sonrası? Biraz karışık… Çözüm de 151 sayfalık bu kısa ama vurucu romanın satırlarında okur için bekliyor.
Özür Dileriz’i yazar Lee Ki-Ho, Kafka’nın bir eserini okuduktan sonra kurgulamış ve romanın ilk hali 600 sayfaymış. Ancak daha sonra düzeltmeleri yaparken bir yandan yazdıklarının Kafka’dan çok okuduğu Agota Kristof romanlarına benzediğini anlamış (bence Kafka hâlâ geçerli). Roman önce yarıya düşmüş, sonra da son halini almış. Ki-Ho kitabında özür dilemeyi anlatırken bu iki kelimenin insan için ne kadar zor bir şey olduğunu en absürd biçimde ifade ediyor. Buradaki absürdlüğün sebebi de sanırım yazarın sonsözündeki açıklamasında gizli:
“Mutlak emin bir şekilde inandığımız şeylerin öbür tarafını merak edince, sonunu ve başlangıcını, altını üstüne getirmek, tersyüz etmek gibi. Bu düşünce benim romanlarımın temel prensibi haline geldi. Keza bu roman, bu prensip üzerine yazıldı. Dolayısıyla benim için ‘suç’un karşıtı ‘masumiyet’ değil, ‘özür’ oldu.”