ALESSANDRO MANZONI
Çeviri: Necdet Adabağ İletişim Yayınları
Manzoni, Nişanlılar’da okuyucuyu 17. yüzyıl İtalya'sına, İspanyol işgali altındaki Lombardiya bölgesine götürüyor. Böyle bir tarihsel arkaplan üzerine, Renzo ve Lucia isimli kurgu karakterlerin serüven dolu kavuşma hikâyelerini yerleştiriyor.
Yaşadığımız coğrafyada, dünya klasikleri dendiğinde akla gelen ilk yazarlar Rus, Fransız, Alman veya İngiliz olur genelde. Nitekim bu ülkelerin yazarlarından yapılan şu ana kadarki çeviri sayısı bu kanıyı haksız çıkarmaz. Ne var ki, aynı durum İtalyan edebiyatından yapılan çeviriler söz konusu olduğunda geçerli değil. İtalyan edebiyatının kilometre taşları ve dünya edebiyatına yön vermiş Dante, Boccaccio, Petrarca, Leopardi, D’Annunzio gibilerinin yapıtları Türkçeye kazandırılmış olsa da, hâlen Tasso, Ariosto ve Marino gibi yine İtalyan ve dünya edebiyatı için olmazsa olmaz yazarların yapıtları henüz Türkçede bulunmamakta. Yine de, İtalyan toplum yapısı ve kültürü üzerine bugün de geçerliliğini koruyabilecek nitelikte evrenselliğe sahip Nişanlılar, İtalya tarihi üzerine öğrendiklerimizin önemli bir bölümünü oluştururken, hâlâ çevrilmemiş eserlerin eksikliğini hissetmememizi sağlıyor. Peki, bunu nasıl başarıyor?
İtalyan edebiyatı tarihinde adı Foscolo ve Leopardi ile birlikte Romantik akım içerisinde anılan ve bu akımda başat yere sahip olan Manzoni, 19. yüzyılın öncü yazarlarından. Öncü olmasını da, diğer birçok özelliğinin yanında, İtalyan edebiyatında ilk defa tarihî roman yazmış olmasına borçlu.
Manzoni, Nişanlılar’da okuyucuyu 17. yüzyıl İtalya'sına, İspanyol işgali altındaki Lombardiya bölgesine götürüyor. Ayrıca, eserini tarihî kılabilmek için yıllar boyunca dönemin arşivlerini tarıyor, belli başlı tarihçilerinden ve romans yazarlarından alıntılar yapıyor, böylece 17. yüzyıl Lombardiyasının ayrıntılı bir haritasını gözler önüne sermiş oluyor. Metni üzerinde bir tarihçi titizliğiyle çalışıyor, yeri geldiğinde hadiseler üzerine okurla da diyalog kurarak bunları tartışmaya açıyor ve böyle bir tarihsel arkaplan üzerine, Renzo ve Lucia isimli kurgu karakterlerinin serüven dolu kavuşma hikâyelerini yerleştiriyor.
Her ikisi de ipek dokumacılığı işiyle uğraşan birer köylü olan sevgililerin maceraları, dönemin olaylarıyla iç içe... Hikâyenin ana kahramanları diyebileceğimiz iki sevgili, Manzoni’nin ilahi adalet inancının örnekleri bir bakıma; zorluklar karşısında zaman zaman yılsalar da kötülüğün Tanrı’dan geldiğine ve yine iyi günleri görmede bir araç özelliği gördüğüne inanıyorlar. Renzo, Lucia ve Lucia’nın annesi Agnese gibi tamamıyla kurgusal karakterlere atfedilen bu nitelikler, Manzoni’nin naif, iyimser dünya görüşünü yansıtıyor. Ancak Don Abbondio gibi bir diğer kurgu ögesi karakter, onlar kadar temiz yürekli ve mükemmel değil. Olayları yalnızca kendi çıkarları uğruna manipüle etmekten kaçınmayan, ne olursa olsun bana dokunmayan yılan bin yaşasın tavrından ödün vermeyen, korkak, sünepe, ancak bir o kadar da gerçek bir karakter Don Abbondio; bu türden kişilik özellikleriyle çağını aşan, evrensel bir karakter o... Aslında Don Abbondio’nun ünü, birçok edebiyat eleştirmeni ve kuramcısının da dikkat çektiği üzere, Renzo ve Lucia’yı geride bırakıyor.
Nişanlılar’ın yenilikçi özelliklerinden en önemlisi belki de İtalyan edebiyatında ilk defa ana karakterlerin yoksul halk arasından seçilmiş olması. Saf ve iyi kalpli, olayların üstesinden alışılmış bir roman kahramanı dirayeti ve kabiliyeti ile gelemeyen bu karakterler, belki okurların da onlarla özdeşleşebilecekleri türden bir portre çiziyorlar.
Manzoni’nin, başyapıtı üzerinde yıllar süren uğraşlarının tek nedeni onu tarihsel gerçeklere sadık olarak kurgulamadaki ısrarı değil. Ulusal birleşme öncesi İtalya’da, tüm bir ulusa ulaşabilme amacıyla yazar, eserini herkese hitap edebileceğini düşündüğü Floransa diline uygun bir şekilde tekrar yazmış. Bunun için önemli bir süre Floransa’da kalmış, kendi deyimiyle yapıtını Arno nehrinin sularında yıkamış...
Yapıtın biçimsel olarak göze çarpan ilk özelliği, ustalıkla ancak bir o kadar da yalın bir şekilde dokunmuş olay örgüsü. Kurgu karakterlerinin öyküleri ile tarihsel olaylar belli bir düzen içerisinde, art arda sıralanıyor. Böylelikle olayları takip etmede herhangi bir zorlukla karşılaşmayan okur, yazarın yerine göre ağdalı, yerine göre sade ancak her zaman sürükleyici üslubunun tadına varıyor. Özellikle kullandığı benzetmelerdeki şaşırtıcı yeteneğiyle Manzoni, hiçbir edebiyatseverin gözünden kaçmayacak bir zenginlik sunuyor okurlarına.
Nişanlılar İtalyanca ve İtalya toplumu için öylesine önemli bir edebiyat olayı ki, eserde geçen bazı karakter adları ve cümleler gündelik hayatta kullanılır hâle gelmiş, zaman içinde. Sözgelimi, metinde bir avukat karaktere verilen Azzecca-garbugli ismi, meslek etiğinden yoksun, riyakâr kimseler için, yine bir Yunan filozofu olan, ancak o sırada Don Abbondio’nun kim olduğunu hatırlamadığı Carneade ismi, adı bir türlü akla gelmeyen ünlü kimseler için kullanılan deyim olageliyor. Eserde bunun gibi daha birçok örnek var ki, eserin kalıcı mahiyetini kavramada biz okuyuculara yol gösterici nitelikte...
Netice itibariyle, onca yıllık çabanın verimini hem Manzoni hem de biz okurlar ziyadesiyle almış bulunuyoruz. Gerek üslubu, gerek konusuyla Nişanlılar klasikleri niçin okumamız gerektiğini bize bir kez daha hatırlatıyor.