DETLEF BLUHM
çev. Zehra Aksu Yılmazer Kolektif Kitap 2019 176 s.
“Hayatı tütün içerken atlatılabilen nahoş bir şey olarak görüyorum.”
Robert Musil
Kolomb'un Seyir Defteri'nden günümüzün sigaralarına, purolarına, keyif verici bir maddenin alternatif bir kültür tarihi...
Ne kadar sigara içtiğinizden bağımsız olarak, sigara içen herkes için bu deneyim yüzyıllar boyunca aynı kaldı. Ateş, duman ve kül elementlerinin ritüeli ile eller, akciğerler, nefes ve ağız bir olur. Farklı bir bakış açısı öngören ve –kısa bir süre için de olsa– kendinizin dışında durmanıza izin veren sonsuz bir nefes hissedersiniz.
Berlinli yazar Detlef Bluhm, Kolomb’dan Davidoff’a Tütün kitabıyla bizi tütün tarihinde keyifli bir yolculuğa çıkarırken, tütünün edebiyat ve sanata etkileri üzerine söz söyleyen isimleri bir araya getiriyor. Tütünün tarihsel yolculuğuna eşlik ederken, duman halkalarının bir bölümden diğerine geçişine şahit oluyoruz.
Eğer tütün kullanmayı yeni bıraktıysanız, bu kitabı okumak biraz tahrik edici olabilir. Tabii eğer Jim Jarmusch’un kült filmi Coffee & Cigarettes’de Tom Waits’in Iggy Pop’a söylediği gibi, “Bırakmış olduğunuza göre içebileceğinizi” düşünüyorsanız, bu bitkinin hayatlarımıza girişinin tarihsel yolculuğunu okumak oldukça heyecan verici olacak.
Kolomb’un Seyir Defteri’nde yer alan satırlardan edindiğimiz bilgilere göre, 16. yüzyılda tütünü keşfeden ve kullanmaya başlayan denizcilerin yaptıkları bu eylemin kendilerine ne fayda sağladığını bilmemeleri, günümüz tiryakilerinin soyut tarifleriyle benzerlik taşıyor. Keşfedildiği günden bugüne dek, yararı ve zararı epey tartışma götüren tütünün kullanım yelpazesi de oldukça geniş. Pipo ya da puro halinde tüttürerek, çiğnenerek veya suyu çıkarılarak içilebiliyor. Arkaik dönemde rahiplerin yakarak içlerine çektikleri, tütünün güzel kokusuyla birlikte dumanın gizemli ve kutsal bir yanı olduğu da söyleniyor.
Havaya savrulan dumanla dalınan düşler, düşüncenin takibi ve hayaller… Ancak bir tütün tiryakisinin vakıf olabileceği bu düşler ve düşünceler, tarih boyunca yazarları, sanatçıları, politikacıları etkisi altına aldı. Devletler tarafından defalarca yasaklandı, sağlığa zararları sebebiyle tiryakiler dışlandı. Bu bağlılık / bağımlılık, bir yandan da tiryakiler arasında dostluklara vesile olmuş. Kitapta sigara, tütün, puro ve artık oldukça azalmış olmasına rağmen pipo kullanıcılarının arasında tiryakilik üzerinden gelişen bağın, derin dostluklara dönüştüğü hikayelere de rastlıyoruz. 20. Yüzyıla gelindiğinde, dumanın bu gizemi ve etkileyiciliği, bir rahatsızlığa dönüşmeden ve tütün, sağlığın bir numaralı düşmanı ilan edilmeden önce, Mark Twain’in kaleminden tiryakilik üzerine dökülen şu sözlerini hatırlayalım:
“Şimdiye kadar yaptığım en basit iş tütünü bırakmaktı. Bunu benden başka kimse bilemez, çünkü en az bin kere yaptım.” (s. 159)
Tütün içmekle sanatsal yaratıcılık arasındaki ilişki de öteden beri tartışılır. Tütün kimilerine göre çalışmayı böler, düşüncelerin takibini zorlaştırırken, kimilerine göre de zihni uyararak, dağınık fikirlerin kavranmasını ve zihnin toparlanmasını sağlar.
Modern polisiye edebiyatının önemli isimlerinden Edgar Allan Poe’nun bir öyküsünde karakterine tütün içirerek cinayeti çözdürmesi, bir kez daha tütün içmekle düşünmek arasındaki ilişki üzerine düşünmemize vesile olur. Daha sonra Sir Arthur Conan Doyle’un unutulmaz karakteri Sherlock Holmes ile de pekişir bu durum. Bilindiği gibi Sherlock da tütün içmeden, daha doğrusu tüttürmeden düşünemez ve cinayetleri çözemez.
Paul Auster da New York Times tarafından Noel öyküsü yazması teklif edildiğinde öyküyü yazamayacağına kanaat getirip pes etmeyi düşündüğü sırada en sevdiği sigarilloları içerken “Öykü kelimenin tam anlamıyla sigarillo kutusunun içinden çıkıverdi” diyecektir. Senaryosunu yazdığı kült film Smoke da bu şekilde ortaya çıkar.
Bir zamanlar genç ve yetişkin erkeklerin tekelinde bulunan tütünün kültürel tarihine baktığımızda, kadınların da toplum içinde tütün kullanmaya başlamaları, cinsiyet eşitliği yolunda atılan bir adım olarak görülebilir. Edebiyatta tütün içerek tasvir edilen ilk kadın, Prosper Mérimée’nin novellasına konu olan Carmen’dir. (1845) 19. yüzyılın ideal kadın imgesine taban tabana zıt bir karakter olarak çizilen Carmen, Detlef Bluhm’un tarifiyle,“Kadın ile tütün arasındaki erotik bağın ilk çıkış noktası olmasa bile, edebiyattaki doruk noktasıdır.”
Bluhm, 19. yüzyılın ortasında fabrikalarda kitap okutulması geleneğinin tam olarak bilinemese de Fernando Ortiz’den alıntılayarak, hapishanede, devrimci puro işçilerinin yattığı koğuşlarda başladığını, oradan da fabrikalara girdiğini söylüyor. Bu konu hakkında tevatür muhtelif olsa da, burada dikkat çeken en önemli veri, fabrikalarda kitap okutulma oranının çoğunlukta olması. Bu da dönemin aydın işçi tipolojisini temsil ediyor. Entelektüel Jose Marti‘nin de tütün işçilerini “elleriyle çalışan entelektüeller” olarak tanımlaması buradan geliyor.
Yakılan bir sigarayla kendi içine dönmenin ve uzaklara bakarak dalınan düşlerin tesellisiyle içinize çekerek okuyacağınız bir kitap.
İyi okumalar!
•