Şeytan, insanların duygularının en aptal suretidir!

Karanlık Kardeş

Karanlık Kardeş

MÜSLÜM YÜCEL

Ayrıntı Yayınları

Müslüm Yücel, Karanlık Kardeş’te, mitolojiden günümüze süzülüp gelen şeytan imgesini hiçbir ayrıntıyı atlamadan titizlikle irdeliyor

AYSEL SAĞIR

Olumsuzluk alanına giren tüm dürtü ve davranışlarımızı uzağımızda tutarak sıyırdığımızı sanıyoruz. Üstelik tümüyle bize ait olan bu yanımızı şeytan imgesiyle açıklayarak durumu daha da karmaşık hâle getiriyoruz. Peki, karanlık yanımızı havale ettiğimiz şeytan kim? Bize tuzaklar kurarak hayatımızı darmadağın etmeyi nasıl başarıyor? Aslında, bin yıllardan süzülüp gelen şeytan, içimizde yaşayan, dolayısıyla bizim yarattığımız bir şey. Yani, sorun çok net, tüm çıkmazlarımızdan, engellenmişliklerimizden… besleniyor şeytan. Üstelik adını da biz koyduk.

Müslüm Yücel, Karanlık Kardeş’te, uzağımızda tutmaya çalıştığımız karanlık yanımıza bakıyor. Yücel, Doğu ve Batı Edebiyatında Şeytan adını verdiği çalışmasında, mitolojiden günümüze süzülüp gelen şeytan imgesini hiçbir ayrıntıyı atlamadan titizlikle irdeliyor. Zira konusu imge, şimdiye kadar ortaya çıkmış tüm metinlerin -çok önemli- bir konusu. Adem ve Havva mitine bağlı olarak “ilk günah”la şekillenen şeytan imgesi, bizi derinlere çekse de konu çok basit aslında. Zira insan karmaşık bir yaratık. Var olduğundan beri de bu karmaşıklığıyla baş etmeye çalışıyor.

Şeytanın evrimleşmiş hâli

İğneyle kuyu kazarcasına Doğu ve Batı edebiyatındaki şeytanın izini süren Yücel ise zamanlara göre şekillenen şeytan algısının -edebiyat yoluyla- peşine şu ana başlıklar altında düşüyor; Söz Kapıları: Tanrılar, Tanrıçalar, Görülmüyor Ama Her Yerde, Fantastik Roman, Goethe Çağı I, Şeytanla Konşanlar, Balzac, Dostoyevski, Kurban, Hayalet, Deccal, Goethe Çağı II, Şeytan, Sancaktar, XX. Yüzyıl ve Şeytan, Doğu’da Şeytanın Aksi, Doğu’nun Modern Dönemi, Türk Edebiyatı, Şiirin Yasak Meyvesi, Darbe: Cine ve Şeytan’a Açılma, 1980 Sonrası Şiir ve Şeytan, Kürt Edebiyatı ve Şaytan. Her başlığın yoğun alt başlıklar içerdiğini söylemeye gerek var mı? Tabii, şeytanın da birçok evreden geçerek günümüz kadar geldiğini... Asıl olarak Yücel’in izleği bu değişim üzerine odaklanıyor. Ki, bugünün şeytanı hiç de fantastik bir şey değil. Aksine, şeytan bugünün dünyasında bütün giysilerinden soyunmuş, çırılçıplak hâliyle ortaya çıkmış bulunurken, kim olduğuyla ilgili de açık beyanatlarda bulunuyor.

Ancak şeytan bu, bütün gücünü musibetliğinden ve bilinmezliğinden alıyor. Çaresizliğin, kimsesizliğin, acının, tersliğin, çıkmazların… olduğu yerlerde hep o var ve baş köşeyi işgal ediyor. Tabii edebiyatta da. Ancak tıpkı hayatta olduğu gibi edebiyatta şeytan, farklı bir şekilde karşımıza çıkıyor. Anlayacağınız, herkesin şeytanı kendi deneyimlerine göre farklı biçimler alıyor. Örneğin, Dostoyevski’de şeytan, “genel imgelemde mevcut bulunan kara ya da kırmızı ışıklar, alevler içinde gürleyip” ortaya serilmiyor. “Şeytan, insanların düşüncelerinin en aptal duygularının bir sureti, insanın (İvan) sadece bir bölümüdür. Tek başına bir şey ifade” etmeyip, insanın kendisi olarak karşımıza çıkıyor. Zira şeytan kötülüğü simgelerken; “belki dünyanın hiçbir kitabındaki kötülüğün dolaysızlığının bir ifadesi olarak Karamozov Kardeşlerdeki kadar iyi tanımlanmamıştır.”

Kişilikleri bölünmüş kahramanlar

Yazarların şeytan imgesiyle ilgi ortak yanları da önemli tabii. Örneğin, Goethe ve Dostoyovski’de, şeytan, kadın ve çocuk imgeleri sürekli yan yana geliyor. “Goethe’de kadın çocuğunu öldürür, ruhuna şeytan girmiştir, ikinci bölümde yine bir kadın ve yine bir çocuk vardır, bu sefer Faust şeytana uymuştur ve ruhuna sahip olma hakkını kazanmıştır. İlkinde, kadının çocuğunu öldürmesi, bir bakıma kadının çıldırmasıyla karşılanır; delirmek ve öldürmekle kurulan bir denge var mıdır? Dostoyevski’de ise şeytan her şeyi veren bir kimse değildir; gücü, insanın gücüyle sınırlıdır; bir baba ya da anne de olabilir: Dostoyevski’de şeytan, insan tarafından yaratılan, yaratıcısına benzeyen, yaratıcısını örnek alan biri olarak kişilikleri bölünmüş bütün kahramanlarda karşımıza çıkar.”

Bu arada, şeytan söz konusuyken Nietzsche’yi es geçmek büyük bir eksiklik olur. “İnsanın kendi olma şansı ortadan kalkmıştır, bu yüzden Nietzsche insanı utanç verici ve aşağılık bir yaratık olarak görür, onu yönetecek olan kişi ise Üstün İnsan” olacaktır saptamasını yapıyor Yücel. Diğer yandan da, Nietzsche’nin yapıtlarında (Zerdüşt, Deccal…) Dostoyovski’nin karakterlerini şöyle yakalıyor. “Böyle Buyurdu Zerdüşt’ün satır aralarında bir hayalet gibi Raskolnikov gezer…Nietzsche’nin Deccal’i ve Stavrogin ise iki kaşık gibi iç içe geçmişlerdir.”

Marx’ın yapıtlarına gelince, söz konusu imgenin izdüşümünde hayalet ironisi ağır basar. Yani hayalet; “düşmanları için bir korku nedeni” hâline gelirken, “dostları için komünizm” olacaktır. “Kapital’in ilk cildinde Tevrat’tan İncil’e, Antik Yunan’dan Hint dünyasına uzanan isim ve simgeler bir çırpıda 'hortlar'; Habil, Kabil, İs, Herkül, Tepegöz. Bunların yanında Shakespeare’in kahramanları; Venedik Taciri’ndeki 'taş yürekli' Shylock; Goethe’nin Faust’u ve Balzac’ın tefecileri…” ekonomik realiteyi açımlayan unsurlar olarak önemli bir yerde dururlar. Eh, boşuna dememişler, “şeytanınız bol olsun!”