Ne anlatır bir polisiye bize, cinayetten başka?

İnferis

İnferis

MAHFİ EĞİLMEZ

Remzi Kitabevi 2020 368 s.

"İnferis, iğrenç bir biçimde iç içe geçmiş ilişkileri göz önüne seriyor. Rüşveti kurumsal bir gelenek haline getirmiş Kamu Yatırımları bakanlarını görüyoruz. Sanıyoruz ki, bu eski bakanla ilgili bir araştırma ama hayır, irili ufaklı herkes bu çarkın bir yerinde konumlanmış... İnferis’in biraz da insanlarda farkındalık yaratmak için yazıldığını düşünüyorum. Daha iyi topluma duyulan özlemi bir polisiyle formatında bize anlatmak istemiş Mahfi Eğilmez."

BİLGEHAN UÇAK

Mahfi Eğilmez’i önce iktisatçı olarak tanıdım ben, köşe yazılarını sektirmeden okurdum. Ama finansal okuryazarlığınız yoksa, tıpkı başka bir dilde okunan yazı gibi kolay kolay bir şey anlamazsınız. Sonra, Mahfi Eğilmez’in iktisat üstüne yazdığı kitaplarını edindim ve harıl harıl okumaya başladım: piyasa, mikroekonomi, makroekonomi…

Ama sadece iktisatla çerçevelenmiş bir yazın hayatı olmadı Mahfi Eğilmez’in, tanıyanların sıklıkla söylediği şekilde bir “Rönesans aydını” o. Başta Hitit tarihi üzerine çalışmalarıyla farklı alanlarda da imzasını hep gördük.

Şimdilerde edebiyat reyonlarının çoksatanlar bölümünde de Mahfi Eğilmez’le karşılaşıyoruz. İnferis üstüne iki türlü eleştiri yazmak mümkün. Ben bu yazıda ikisini de yapmaya çalışacağım. İlki, İnferis’i bir “potansiyel Nobel adayı” adayı gibi edebi eleştiri içinden gelen kurallara göre incelemek. İkincisi de, bu romanı bir sosyalbilimcinin toplumdaki çeşitli sorunları anlatırken başvurduğu bir metot olarak görmek.

İnferis, Mehmet H. cinayetini çözmeye çalıştığımız bir polisiye. Tabii bunu çözerken konu dallanıp budaklanıyor. H. holdingin işlerini, devletle ilişkilerini, Kamu Yatırımları bakanlarının aldıkları rüşvetleri ve bir aşkı yine roman örgüsünün yan hikâyeleri olarak okuyoruz.

Edebi bir metin olarak ele aldığımda İnferis’e dönük eleştirilerimi üç başlıkta toparlayabilirim. Detaylara çok inmeden şöyle sıralayabilirim: Roman, çok mutedil bir düzlemde ilerliyor. Hiçbir dalgalanma yok. Herkes nazik, herkes şık, herkesin belli bir geliri var… Öte yandan, romanda belki 250 kupa kahve içildi. Herkes kahve içiyor; herkesinki aynı – şekersiz ve sütsüz, sade.

“Teşekkür”, “izninizi alayım”, “merhaba”, “nasılsın”, “alo”, “sağ ol” gibi kelimelere de hemen her sayfada rastlıyoruz. Romanda diyalogların tamamına yer verilmiş. Bence buna gerek yoktu çünkü herkes benzer kelimelerle konuşmaya başladığında karakterler iyice birbirine benziyor. Diyalogun Ali ile Cengiz, Dilek ile Hale ya da Murat ile Selim arasında mı geçtiği anlaşılamıyor çünkü herkes aynı tonda, aynı kelimelerle, aynı nezaket içinde konuşuyor. Bu da aklıma çocukken sık sık oynadığım “mikado” oyununu getiriyor. Mikadoda oyun başlamadan önce çubukları avuçunuzun içinde dik bir şekilde tutup bırakırsınız, hepsi bir yana dağılır. İnferis’teki karakterler de Mahfi Eğilmez’in elindeki mikado çubuklarına benziyor bence. Hemen hepsi birbirinin aynı.

Bir diğer konu, romanın ana kahramanı Maliye Müfettişi Murat’ın muhteşemliği. Murat opera seviyor, sanatın her dalından, edebiyattan, şiirden, hatta şaraptan anlıyor. Doktorası da var. Olumsuz hiçbir özelliği yok. O kadar ki, sevdiği kadın Rüya’nın evinde kaldığı günün ertesinde, onun çoktan boşandığı eski kocası Asım’ın kıyafetlerini giydiğine bile mutlu oluyor. Murat olarak girdiği evden Asım olarak çıkmak diye bakmıyor olaya, temiz, ütülü bir gömlek giymiş olmaktan ötürü hayli memnun. Murat, kayınpederine tahammül edemediği için Gülşen’le boşanmış. Ama eski karısıyla ilişkisi de kusursuz, muhteşemliğine halel getirmeyecek derecede. Ama onun hayatına başka kadınlar, Rüya ve “manken kadar güzel” Hale giriyorken Gülşen’in görüştüğü pek kimse yok.

Charles Dickens’ın ilk romanlarında ulaşım at arabalarıyla sağlanırken sonlara doğru trenleri görürüz. Ben de bu romanda ilk kez “konum göndererek” yolunu bulan insanlar gördüm. Üstelik bir kere de değil, yanlış saymadıysam sekiz kere yolu telefondan gönderilen konumlarla buldular. Tabii ki, birine özel değil, yine bütün karakterler yollarını aynı şekilde buluyor. Konum göndertmek, açıkçası bana hayli çarpıcı ve radikal geldi. “Çok postmodern” bir şey konumla yol bulmak, ama evet bugünün gerçeği de bu ve romanların bunu yansıtması kadar doğal bir şey de yok. Edebiyatımızda başka örnekleri de olabilir ama ben konum gönderildiğine ilk kez İnferis’te şahit oldum.

Yalnız, İnferis’e dair böyle bir eleştiri yazmanın haksızlık olacağını düşünüyorum. İnferis’in iddiası, edebi değeri çok yukarıda tutmaya çalışan bir roman olmaktan ziyade, toplumsal bazı sorunları gösterebilmek. Bu açıdan yaklaştığımızda, İnferis’in hayli iyi bir roman olduğunu söyleyebiliriz. Çok kolay okunuyor bir kere. İnce bir kitap olmamasına rağmen su gibi akıp gidiyor.

İnferis, iğrenç bir biçimde iç içe geçmiş ilişkileri göz önüne seriyor. Rüşveti kurumsal bir gelenek haline getirmiş Kamu Yatırımları bakanlarını görüyoruz. Sanıyoruz ki, bu eski bakanla ilgili bir araştırma ama hayır, irili ufaklı herkes bu çarkın bir yerinde konumlanmış.

İşler böylesine yozlaştığında nüfuzu olan her istediğini yaptırabilecek bir güce erişiyor. İşlediği cinayeti soruşturan komiser bulgularında ileri mi gitti, derhal görevden alınıyor. Aynısı savcı için de, maliye müfettişi için de geçerli. Görevden el çektiriliyorlar. Ama vazgeçmezlerse, bu kez tehdit ve takip ediliyor, hatta yolun tenha bir yerinde birkaç kişinin saldırısına bile uğrayabiliyorlar.

Peki, böyle hukuksuz bir ortam varsa ne yapılacak? Roman, bizi doğrudan idealist insanların varlığına götürüyor. Onların başında da Müfettiş Murat geliyor. Murat, sanırım, Mahfi Bey’in müsteşarlık günlerinde olmak istediği bürokratı temsil ediyor. Ben tabii ki kurumların içine dair bir fikir beyan edemem ama romandan anladığım, eskiden daha idealist, çok yönlü bürokratlar olduğu. Mahfi Eğilmez biraz da o günlere bir ağıt yakıyor gibi geldi bana.

Basın özgürlüğü de romanın ele aldığı önemli konulardan biri. Ali, yolsuzluğun üstüne gidebilen cesur bir gazeteci. Ve şunu fark ediyoruz, şayet Ali, Güncel gazetesindeki köşesinde bu konuyu ele almasaydı soruşturma çoktan hasıraltı edilmişti. Roman bize şunu söylüyor: Şeffaf bir ihale sistemi, idealist bürokratlar, özgür basın ortamı ve cesur gazetecilerle onların arkasında duran kurumlar bir ülke için hayati öneme sahiptir. Bunlardan birini bozduğunuzda, yani denetimi ortadan kaldırdığınızda, bir ahlak girdabının içinde buluyorsunuz kendinizi. Etraf, kurdukları paravan şirketler üzerinden işlettikleri rüşvet sistemiyle siyaseti esir almaya çalışan çetelerin eline düşüyor. Sistem bu kadar yozlaştığında buna bireysel olarak karşı çıkmanın da mümkün olmadığını görüyoruz.

Kamu Yatırımları Bakanlığındaki halef-selef ilişkisi içinde rüşvet bir süreliğine kesilmiş ama sonra çarklar yeniden dönmeye başlamış. Anlıyoruz ki, yeni bakan da bir şekilde ikna edildi ve dönen akıl almaz meblağdan o da kendine düşen payı aldı.

İnferis’in biraz da insanlarda farkındalık yaratmak için yazıldığını düşünüyorum. Daha iyi topluma duyulan özlemi bir polisiyle formatında bize anlatmak istemiş Mahfi Eğilmez. Bu açıdan yaklaşınca, İnferis’in değeri daha da iyi anlaşılacaktır. Ne de olsa bu polisiye, bir romancı tarafından değil uzun yıllarını Hazine’de geçiren bir müsteşar tarafından yazıldı. İyi ki de yazıldı diyebilirim.