CEREN BİBER
Varlık Yayınları 2021 56 s.
"2020 yılı Yaşar Nabi Nayır Gençlik Ödülleri’nde şiir dalında ödüle layık görülen Ceren Biber’in Hış adlı dosyası, 2021 yılının Mart ayında Varlık Yayınları’nca yayımlandı. Biber 54 sayfalık ilk kitabına sanki koca bir şiir antolojisi sığdırmış gibi."
Edip Cansever’in Kaybola şiirinde şöyle bir dize vardır: “Yapılan bir şeydir şiir; yuvarlak, kırmızı, geniş.”[1] Cansever bu dize üzerine Erdal Öz ile yaptığı bir söyleşide şiirin somutluğunu, gözlemlerimizle ve algılamalarımızla ilişkisini vurgular. Şiirin algıladığımız ve gördüğümüz nesnelerden ayrık olmadığını söyler; yani şiir roman ve öykü gibi türlerden yazılması değil, yapılması yönüyle ayrılmaktadır.[2] Buradan yola çıkarsak şiirin izlenimci (empresyonist) bir sanat ve uğraş olduğunu söyleyebiliriz. İster hayatın kendisinden yola çıksın ister tamamıyla kurgusal bir düzene sahip olsun (ki bu oldukça zordur), poetikanın dili algılar, izlenimler, gözlemler ve bakış açılarıyla iç içedir. Bachelard’ın deyimiyle ilkeler şiirin özünde yer alan ruhsal yeniliği ve edimselliği devinimsiz duruma sokar.[3] Ona göre şiir ediminin geçmişi yoktur, yalnızca bugünü vardır.[4]
Şiirin bugünü, bugünün şiiri
2020 yılı Yaşar Nabi Nayır Gençlik Ödülleri’nde şiir dalında ödüle layık görülen Ceren Biber’in Hış adlı dosyası, 2021 yılının Mart ayında Varlık Yayınları’nca yayımlandı. Biber 54 sayfalık ilk kitabına sanki koca bir şiir antolojisi sığdırmış gibi. Şüphesiz bunu söylerken vurgulamak istediğim nokta nicelik değil, nitelik. Bu açıdan şiir dilini oturtmuş, şiirlerinde kuvvetli imgeler kullanan ve yukarıda da önemine değindiğim gibi gözlemleri, algıları, izlenimleri kuvvetli bir şair bizi ilk kitabıyla karşılamış oluyor. Şair tercihini geçmişe bağlılığını koruyan, yapıcı poetik dilden yana değil, odağını bugüne alan, yıkıcı ve eleştirel bir poetik dilden yana kullanmış.
Biber’in şiir dilinde gözüme çarpan noktalardan biri absürt olanın gerçekle, gerçek olanınsa absürtlükle ilişkilendirilmesi diyebilirim. Örneğin bu dilde, “içine atlet giyen tanrılar/ annelerinin ağzına bakıyor” (s. 5), dört kitap çok satanlar listesine girmiyor (s. 6), meyveler yarılarak olduğunu gösteriyor (s. 12), Allah’a duyulan öfke elektrik faturalarına işleniyor (s. 15), umuda piyango süsü veriliyor (s. 26).
Biber’in şiirleri toplumsal ve politik olanı da içeriyor. Bu açıdan gözünü ve sözünü budaktan sakınmayan bir şiir var karşımızda. Benjaminci bir ifadeyle sanatın politize edildiğini görüyoruz.[5] Ancak bu toplumsal gerçekçi bir perspektiften yapılmıyor ve bana kalırsa bu durum söz konusu şiir dilini daha önemli kılıyor. Neticede “gerçek” diyebileceğimiz şeyler çoğu zaman bireysel izlenimlerimiz yoluyla oluşmakta. Ayrıca diyebiliriz ki, bu şiirlerde okuyucunun yüzüne sloganlar bağırılmamış, bu kolaycılığa gidilmemiş. Bunun yerine daha derinlikli bir şiir ve anlatım dili tercih edilmiş. Bu açıdan Biber’in şiirleri zengin bir kaynak oluşturuyor. Biber’in satır aralarını dikkatle okuyarak ünlü Hormonlu Domates LGBTİ+fobi Ödülleri’nden sağ cenahta simge olan kurda kadar birçok siyasal ve toplumsal “dokundurma” görmek mümkün.
Bazen bu şiir dilinde klişelere yer verilmiş olsa da, bunların haricinde yukarıda bahsettiğim yenilikçi hal çoğunlukla korunmuş diyebilirim. Örneğin kitapta karşımıza çıkan ilk şiir olan İpler’de şair son sekiz dizeyi aynı kelimelerle, ancak farklı sentakslarla oluşturmuş:
“dağa kim koşsa görülecek işte
çobanlar hep erkek
kuzu bunun üstünde durmaz sanıyor koçlar
çünkü erkek
herkesin cebinde sevdiğinin ağırlığınca
sahte banknot ve erkek
herkes boynunda beş kardeş
ve anne terliğiyle geziyor
çünkü onlar geri kalan her şeye yüz çevirip
erkek olmayı yeğliyor
bu cambazlığa son verecek olan iplerdir
cambazlığa son verecek olan bu iplerdir
bu iplerdir cambazlığa son verecek olan
iplerdir bu cambazlığa son verecek olan
iplerdir olan verecek son cambazlığa bu
iplerdir bu olan verecek son cambazlığa
olan verecek son cambazlığa bu iplerdir
olan verecek son cambazlığa bu iplerdir” (s. 7)
Özellikle bir önceki kıtada güçlü bir ataerki eleştirisi verildikten sonra şiiri bitirmek için seçilen kelime ve dizeler birbirinden ayrıksı durmuş, aynı kuvvetli imgelerle devam edilmemiş. Dolayısıyla bu şiirin ve genel olarak kitabın derinlikli anlatımı bu tarz kısımlarla sekteye uğramış. Buna verebileceğim bir diğer örnek “Kış Yuvası” şiirinin son üç dizesi olacaktır:
“tadımı tükürüyorum meyvelere
iğneli ve keskin
dilini ağzımdan çekmiyor dünya
soluğuma iştahla saldırıyor
suları yararak saçlarıma konuyor buhar
kar erir
başkası tutar dalı
berikinin eli kanar” (s. 38)
Burada da kanımca şiir boyunca devam eden kuvvetli dil son üç dizeyle bir miktar kırılıyor.
Son olarak değinmek istediğim, Biber’in günlük hayatta çokça karşımıza çıkan sözleri şiirine ustalıkla yedirmesi denebilir: “lütfen sessiz olunuz!” (s. 13), “lüzumsuzsa söndürün!” (s. 14), “yüksek sesle konuşmayınız!” (s. 18), “arkalara doğru” (s. 20), “iyi bilirdik!” (s. 21), “her şey yolunda” (s. 33), “sarı çizgileri geçmeyiniz” (s. 46) gibi çoğu tırnak içinde okuyucuya sunulan bu türden ifadeler şiirlere zorlama gibi hissettirmeden uyum sağlamış ve şairinin dilinin bir karakteristiği haline gelmiş. Bu sayede daha önce de birkaç kez vurguladığım gibi farklılaşan ve derinleşen bir üslup kazanılmış.
En başa tekrar dönersek, Ceren Biber şiirin “yapılan bir şey” olduğunun altını çiziyor ve bize bunun nitelikli örneklerini sunuyor. Lafı fazla uzatmak yerine yazıyı şairden mısralarla noktalayabiliriz:
“biten her şeyde bir bit yeniği var
ve ben buna valla dayanamıyorum” (s. 18).
•
NOTLAR:
[1] Edip Cansever, Sonrası Kalır: Bütün Şiirleri I, YKY, İstanbul, 2011, s. 116.
[2] Edip Cansever, Şiiri Şiirle Ölçmek: Şiir Üzerine Yazılar, Söyleşiler, Soruşturmalar, YKY, İstanbul, 2012, s. 182.
[3] Gaston Bachelard, Mekânın Poetikası, çev. Aykut Derman, Kesit Yayıncılık, İstanbul, 1996, s. 7.
[4] a.g.e., s. 7-8.
[5] Walter Benjamin, Illuminations, çev. Harry Zohn, Schocken Books, New York, s. 242.