Ayrımcılık yapmanın kolay ve pratik yolları

Ayrımcılık, Ötekileştirme, Dışlama Rehberi

Ayrımcılık, Ötekileştirme, Dışlama Rehberi

N. EKREM DÜZEN

Pharmakon Yayınevi

Ayrımcılık birtakım evrimsel kökenleri olan, hayatta kalma başarısı için gerekli, doğamızdan gelen bir özellik mi? Adorno’nun tespit ettiği gibi “otoriter kişilik yapısının” yol açtığı bir sonuç mu? İnsanın irrasyonal özelliklerinin bir tür üste çıkması mı? Sonuçları bu kadar acılı olan ayrımcılık konusu, üzerinde daha çok düşünmemizi, ortadan kaldırabilmek, hiç değilse en aza indirebilmek için harekete geçmemizi gerektiriyor.

YILMAZ MURAT BİLİCAN

Ayrımcılığa uğramak zaten hep kolay oldu. Yaşadığımız kültürde gözünü kapatıp hayatını gözden geçiren her insan, bir anda, bizzat maruz kaldığı ya da tanık olduğu onlarca ayrımcılık hikâyesini anımsayabilir. Hepimiz bu hikâyelerden arta kalan, incinmiş, incitmiş, kırık dökük insanlar değil miyiz zaten? Ayrımcılık hikâyelerimiz genellikle doğduğumuz evde başlar; kız mısın, erkek misin yoksa başka bir şey mi? Sokakta devam eder; kimin çocuğusun? Ailen kim? Nereden geldin? Kökenin ne? Okulda, askerde, işyerinde sürüp gider benzeri sorular, sınırlarımızın dışına, dünyaya açıldığımızda da devam eder, iyice katmerleşir.

İnsan olarak sahip olduğumuz farklılıklarımız nasıl olur da bizim biricik varlığımız için bir kırılma, incitilme, aşağılanma, yoksun bırakılma, nefret edilme ve giderek yok edilme nedeni olabilir?

Bunu kim yapar, kime yapar, neden yapar?

Nasıl olur da, kadın olmak, farklı bir etnik kökene, dinsel inanca, mezhebe üye olmak, cildimizin renginin farklı olması, cinsel yönelimimizin farklılığı, o sırada kabul gören geçerli vücut ölçülerine sahip olmamak, fiziksel bir engelinin olması, egemen görüşlerden farklı şeyler düşünmek, başka türlü bir yaşam anlayışına sahip olmak,  geçerli olanı, kabul göreni reddetmek nedeniyle insan ayrımcılığa uğrayabilir, üstelik bu durum kolayca normalleştirilip kabullenilebilir? Bunun nedenini anlamak zorundayız. Hepimiz bir cinsiyet, bir ten rengi ile bir kültüre doğarız, ait olduğumuz kültürün inanç ve değerlerini kültürel özelliklerini üzerimizde taşırız, bunları seçme şansımız yoktur. Ayrımcılık tam da buradan yakalar bizi, sahip olduğumuz kişisel özelliklerimizden dolayı değil, ait olduğumuz gruba atfedilen özellikler nedeniyle ayrımcılığa uğratılırız. Ayrımcılık, en hafifinden sonu soykırıma kadar uzayan geniş bir yelpazede kendini gösteren, acımasız ve tehlikeli bir durumdur ve hiçbir kabul edilebilir, hoş görülebilir tarafı yoktur. “Ama o da” ya da “Ama onlar da” diyerek başlayan açıklamalarla girişilen savunmalar bizi ayrımcılık tuzağının dibine çeker.

Acaba başkalarına ayrımcılık yapan insanın bu eğilimlerinin kökeninde hangi zihinsel özellikleri yatmaktadır? Acaba bu eğilimler, evrimsel açıklamalar yapabileceğimiz “doğal” bir insanlık durumu olabilir mi? Peki, ayrımcılık uygulamalarını en aza indirmenin ya da tamamen yok etmenin bir yolu var mıdır? Ayrımcılık hangi toplumsal koşullarda daha sık rastlanır bir olgu haline gelir, sıradanlaşır? Toplumsal yapının, ayrımcı eğilimlerin artmasında ya da azalmasında bir etkisi var mıdır?

Artık çok kolay!

Geçtiğimiz aralık ayında Pharmakon Yayınevi tarafından yayınlanan Ayrımcılık, Ötekileştirme ve Dışlama Rehberi adlı kitap gündemimizden pek düşmeyen ayrımcılık konusunu farklı açılardan ele alıyor. Kitabın yazarı ve yaratıcısı N. Ekrem Düzen, kökeni ayrımcılığa dayanan ve ülkemizin bir bölümünde sürmekte olan savaşın bitmesini talep eden Barış İçin Akademisyenler bildirisine imza attığı gerekçesiyle İzmir Üniversitesi, Psikoloji Bölümü’ndeki işinden kovulmuş bir akademisyen. Dolaylı olarak bir “ayrımcılık mağduru” aynı zamanda.

Yazar, kitabın birinci bölümünde, tersinden giderek, cinsiyet, etnik köken, mezhep ve etnik köken-mezhep konularında okuyucuya nasıl ayrımcılık yapabileceğinin pratik yollarını anlatıyor. Ayrımcılık yapma konusunda okuyucuyu cesaretlendiriyor ve elini korkak alıştırmamasını öğütlüyor. Sayfalar ilerledikçe zaten okuduklarımızın ne kadar tanıdık geldiğini ve ne kadar sık duyduğumuz şeyler olduğunu fark ediyoruz. Her başlığın sonrasında da bu konularda ayrımcılığa uğramış insanların gerçek hikâyelerini okuyoruz. Bu hikâyeler yazarın, sayıları 100’e yaklaşan kendi öğrencilerinden topladığı birebir yaşanmış hikâyeler. Ayrımcılığa uğramış insanlar, kitabın bu bölümünün yazarları aslında. N. Ekrem Düzen, kitabın başında yaptığı açık çağrıda, hikâye toplamaya devam edeceğini duyurup yeni ayrımcılık hikâyeleri beklediğini, bu hikâyelerin kitabın sonraki baskılarında yayınlanacağını yazıyor. Yaşayan tanıkların anlattığı bu hikâyeler aslında çok tanıdığımız, bazen başımıza gelen, bazen tanık olduğumuz ama üzerinde çoğu zaman pek durmadığımız hikâyeler, etkileyici olan bu sefer hikâyeleri ayrımcılığa maruz kalmış kişilerin kendi ağzından duyuyor olmamız:

“Geçen yaz tatilinde saat 23:00’te başlayacak konser için ailemden izin istedim. ‘Kız çocuğunun o saatte dışarıda ne işi var!’ diye izin vermediler. Oysa erkek kardeşimin haftada en az iki gece, 24:00-01:00 saatlerinde halı sahaya gitmesine izin veriyorlar.”
“Bizim evde genelde harçlık verilirken abime benim aldığım paranın iki katı verilir.”
“Lise birinci sınıftaydık, sınıfımızda bir erkek arkadaş vardı, hep kız arkadaşları olurdu. Sınıftaki diğer erkekler ondan pek hoşlanmazlardı...”
“...Kürt müsün? Evet. Neden İzmir’e geldin, Doğu’da sizin o taraflarda okusaydın...”
“...Tek istediğim askeri lisenin hava bölümünü kazanıp pilot olmaktı... bütün aşamaları geçtim fakat görevli ‘Annen kapalı, askerin dini olmaz, zaten anne tarafında da Kürtlük varmış, asker olamazsın’ dedi...”
“...ilkokulda yerli malı haftasında öğretmenimiz herkesten bir şeyler getirmesini istedi, ben de annemin özenle yaptığı pastayı götürdüm. Biz Alevi olduğumuz ve Tunceli’den geldiğimiz için diğer veliler çocuklarına benim götürdüğüm pastayı yedirtmediler...”

Kitabın ikinci bölümünde yazar, “Ayrımcılığı anlamak için ayrımcılığın görünümlerini, örneklerini sergilemenin yanısıra kaynağını da araştırıp anlamalıyız” diyor ve okuyucularını “yorum, destek ve önerileriyle” yeniden kitaba katkıda bulunmaya çağırıyor. Bu bölümde, ayrımcılığın varoluşsal ve psikolojik kökeninin araştırılması, böylece aranılan o “kaynağa” inebilmek amaçlanıyor. Yazara göre ayrımcılık  “temel bir motivasyon” adını verdiği “seçilmişlik arzusu”na dayanıyor. “Bu arzunun güdülediği insanların ve toplumların başkalarını değersizleştirerek kendilerine geniş bir yer açmaya ve üstün bir konum elde etmeye çalıştıklarını, bu amaçla ayrımcılığı bir dünya görüşü ve bir yaşama biçimi haline getirdiklerini açımlamaya çalışıyoruz” diyor.

Hiç kuşkusuz bu ikinci bölüm, ayrımcılığın varoluşsal ve psikolojik kökenlerinin araştırılması meselesi, üzerinde çokca tartışılan bir konu. Ayrımcılık birtakım evrimsel kökenleri olan, hayatta kalma başarısı için gerekli, doğamızdan gelen bir özellik mi? Adorno’nun tespit ettiği gibi “otoriter kişilik yapısının” yol açtığı bir sonuç mu? İnsanın irrasyonal özelliklerinin bir tür üste çıkması mı? İnsanın kendi benzerleriyle kolayca özdeşim kurup dışında kalanları ötekileştirmesi eğilimi mi? Kaynağı ne olursa olsun, eğer ayrımcılık insanın yapısal özelliklerinden kaynaklanan, bir anlamda “normal” bir durum değilse, -ki öyle olmadığı her insanda ve toplumda aynı seviyelerde görülmemesinden belli- insan ilişkilerine hangi mekanizmalarla bulaştığı ya da bulaştırıldığını anlamamız gerekir. Sonuçları bu kadar acılı olan ayrımcılık konusu, üzerinde daha çok düşünmemizi, ortadan kaldırabilmek, hiç değilse en aza indirebilmek için harekete geçmemizi gerektiriyor.

Son sözü yazara bırakalım: “Yaşanabilir bir dünya, kimliklerin ve benliklerin birbirlerinden üstünlük değil farklılık vurgusuyla, baskıcı değil özgürleştirici özelliğiyle ayrıştığı bir dünyadır. O dünyada özne, kendi eşsizliğini, başkalarının sıradanlığından, bayağılığından, aşağılığından değil, herkesin eşsizliğinden alır... Seçilmişlik arzusunun kendini gerçekleştirme arzusuna dönüşmesinin yegâne yolu, varoluştaki keşif macerasına devam edebilmekten geçer. Bu keşif macerası ancak ve ancak herkesin kendi yaşamının efendisi olacağı bir dünya kurmakla devam edebilir. O dünya ayrımcılığın alçaklığıyla kurulamaz.”
Eline, aklına sağlık N. Ekrem Düzen.
Seni öğrencilerinden ayıranlar utansın.

N. Ekrem Düzen / Herkes için kolay ve pratik Ayrımcılık, Ötekileştirme ve Dışlama Rehberi / Pharmakon Yayınevi